Sözcüklerde pek becerikli,

Epey yetenekli, oldukça usta.

İktidar sözcüsü Mahir Ünal.

“Tarihteki

En sert kültürel devrim Türkiye’de yaşanmıştır.

Mesela

Fransız devrimi her şeyi yıkmıştır ama

Lügate yani dile dokunmamıştır.

Yine en sert devrimlerden bir tanesi

Mao’nun Çin’de yaptığı kültürel devrimdir

Ve o da dile dokunmamıştır.

Ama maalesef bir kültür devrimi olarak

Cumhuriyet bizim lügatimizi, alfabemizi,

Dilimizi, hasılı bütün düşünmemizi yok etmiştir."

Bugün konuştuğumuz Türkçe ile bir düşünce üretemeyiz

Sadece ihtiyaçlarımızı karşılayabiliriz” diye konuştu!

Bana göre

Konuşma değil tarihten bir kopuştu!

Kopuşa rağmen,

Katılıyorum kelimelerin efendisi Mahir’e!

Geçmişte konuştuğumuz Osmanlıca ile özgür,

Üretken, yaratıcı, zeki, ahlaklı varlıklı bir toplum yaratılmıştı.

O dönemde

Platon, Immanuel Kant, Descartes gibi filozoflar

Yetişti!

Ya bu günkü Türkçe ile

Saraya tabak

Manava kabak yetiştiremezsiniz!

Hani antropolojik vücut yani işaret dili ile konuşmasak,

Bakkal kibrit vermeyecek!

618 bin kelimelik, Türkçemiz ile

84 milyon vatandaşımız, kıt kanat derdini zor anlatıyor!

Millet bu kadar kelime ile nasıl konuşsun?

Yeni rasyonel düşünce üretmediğinden 20 yıldır..

Tutturmuş, yad ellerde tutturmak gibi…

Aynı iktidara,  kendini yönetme şansı veriyor!

Osmanlı da bilinenin aksine

Saltanat babadan oğula geçmiyordu!

Halk 5 senede bir sandıkta padişah değiştirebiliyordu.

Teba’nın kamusu çok gelişmiş

Sandık namusunu koruyabiliyordu.

İlimde, bilimde, sanatta, sanayide

Avrupa karanlık çağı yaşarken

Biz Osmanlı olarak çoktan ampulü keşfetmiş

Kafaya ampul takmıştık.

Bir fikir

Bir icat

Yeni bir ideloji ortaya koydukça,

Gece gündüz ampul, kafalarda yanıyordu!

Hatta evin hanımının; “ bey

Kapat şu ampulü uyuyamıyorum” dediği çok oluyordu.

Cumhuriyet vatandaşın ampulü yanmış, sigortası atmış

Değiştirmeyi üşeniyor.

Nerde Osmanlı tebası, nerede cumhuriyet vatandaşı?

Osmanlı da halk ışıklar içinde yaşarken

T.C de mefta olup gidene ancak

“ışıklar içerisinde uyusun” temennisinde bulunuyoruz!

Eh halk gün ışığında karanlıkları yaşıyorsa…

İstençlerde ışıklı oluyor!

Edebiyatta Osmanlıcanın akıcılığı,

Farsçanın şiirselliği,

Arapçanın çöl romantizmi birçok yazar, şair ve

Felsefeciye dil zenginliği vermiş.

Dünya edebiyatına ölümsüz eserler kazandırmıştır!

Avrupa sanat dünyası “ Türkler geliyor” diye

Kendi sanatçılarını uyarmış

İleride ünlenecek Mozart, “ Türk marşını” bestelemiştir.

Hazarfen Ahmet çelebi efendi, kuş gibi uçma

Düşüncesini gerçekleştirip halka örnek olduğundan

Mısır’a;

Nasa’nın ilk roketci kabul ettiği Lagari Hasan çelebi efendi de,

Uzaya bu yolla çıkılacağını gösterdiğinden,

Kırım’a sürülerek devlet nişanı ile taltif edilmişlerdir.

Osmanlı da dil zenginliği

“fikri hür, vicdanı hür” zengin insanlar yaratmış,

Günümüz cumhuriyetin dil fakiri olması

Cadde ve sokaklarda, “ Allah rızası için sadaka dilenen”

İnsan yoğunluğuna sebep olmuştur.

Osmanlı - cumhuriyet tartışmaları bitmez.

Mesele kuyruk acısı meselesidir.

Biz ne,  “ keşke yunan galip gelseydi

Diyen fesliler”  ve de

Atamıza, beddua okuyan cüppeliler gördük

Mahir’in sözleri dil sürçmesi

Dil, kıstası değil

Cumhuriyeti hazmetmediklerin dışavurumudur.

Ayı kırk kelime bilirmiş.

Kırkı da Armut muş! Misali, siz 2’ de bir

Osmanlı demekten bıkmadınız mı?

Osmanlı kamus istenciniz, kabusumuz oldu.

 Güzel Türkçemizin güzel bir deyişi ile

Yanıt vermek hakkımız.

“ hay ağzınızı eşek arısı soksun!”