Yaşadığımız coğrafyada dirençli ve dayanıklı olmak marifet olarak görülür…

Bu yüzden “Erkek adam ağlamaz” derler. Bunun tersi olan gülmek de bizim ülkemizde pek iyi karşılanan bir şey değildir. Ne yazık ki kaba bir tabir ama “Karı gibi gülme” derler…

Oysa gülebilmek, ağlayabilmek, yas tutabilmek önemli bir yere sahiptir. Ve bilmiyorum size ne kadar inandırıcı gelecek ama yaşadığınız acı gerçekten sizi öldürebilir. Bunu geçtiğimiz günlerde sosyal medyada dolanırken 6 Şubat depreminde bütün ailesini depremde kaybetmiş Şerif amcanın ölüm haberini gördüğümde anladım. Şerif amca o acı kayıplarından sonra kanser olup, o illet hastalıktan hayatını kaybetti. Şerif amcanın ölümü bazı yerlerde haber oldu ve konu bir sonraki kayıplara kadar kapandı…

Fakat bu coğrafyada sadece ‘deprem’ öldürmüyor.

Geçtiğimiz günlerde üst üste şehit haberleriyle sarsıldık. Milli Savunma Bakanlığı, 22 Aralık 2023’te Irak’ın kuzeyinde altı askerimizin şehit edildiğini açıkladı. Altı şehidimizi henüz yeni toprağa vermiştik ki bakanlık Irak’ın kuzeyinde 6 askerimizin daha şehit olduğunu açıkladı.

24 saatte 12 şehit!

Daha yaşayacak günleri olan 12 genç yitip gitti… Rakamlarla ifade etmek herkese kolay geliyor. 12 ailenin yüreği yandı, nişanlısı-eşi olanlar, çocuğu olanlar… Arkada geride bıraktıkları var. O acıyı her zaman kalbinde hissedecek olanlar var. Geride kalanların hayatı bir daha hiçbir zaman aynı olmayacak. Hayatlarının her anında, akılları toprağa şehit verdikleri kahramanlarda olup içleri parçalanacak.

Askerlerimizin bazılarının son paylaşımlarını gördük… Hepsi ölüme hazır gibiydi. Vatan uğruna canlarını feda etmekten çekinmiyorlardı…

Soruyorum size. İnsan gerçekten ölüme hazır olabilir mi?

Bazı şehitlerimizin ailelerinin cenaze sırasındaki görüntülerini izledim. Evladı o tabutun içindeydi… Gözyaşları sel olup akıyordu. Biz onca tartışmanın arasında bunu görmedik. İnsanların acısını hissedemedik. Yine işin içine siyaset karıştırdık ya da birileri yine utanmadan her şey sınıfsaldır diyebildi.

Oysa konuşulması gereken şey o ailelerin kederi ve acısı olmalıydı.

O ailelerin neden bu acıyı çekmek zorunda kaldığı.

İçleri parçalanan ailelere kim nasıl anlatabilir o sınıf farkını?

Yani “Her şey sınıfsaldır” derken… Yoksula ölüm hak mıdır?

Kimin çelenk gönderdiği ya da göndermediği acılı ve yüreği parçalanmış bir ailenin hafızasında bir yer tutar mı?

Ve soruyorum size evladını tabuta koyan bir aile için bunlar önemli mi?

İnsanların evladı yitip gitmiş, acısını paylaşmamız gerekirken kutuplaştık…

Hep aynı hikaye… Canlar yitirilir, acılar ‘kutuplaştırılarak’ paylaşılır. Araya siyaset girer, ‘gündem’ olması gereken şey gündem olmaz...

Birkaç gün sonra yine hayatlarımıza kaldığımız yerden devam edeceğiz. Bir sonraki kayıplara kadar kimse ses çıkarmayacak…

Ne yazık ki bu ülkede ateş sadece düştüğü yeri yakıyor!