Merhaba sevgili okurlar, bugün bir hikayeyle başlamak istiyorum. Hikayeyi okuduğunuzda kendi yaşamınızla bir benzerliğe sahip mi diye de düşünerek okumaya çalışalım:
Fransa’da, ağır işçilerin işleri hakkında ne düşündüklerini incelemek üzere araştırmayı yürüten bir görevli, bir inşaat alanına gönderilir. Görevli, ilk işçiye yaklaşır ve sorar:
“Ne yapıyorsun?”
“Nesin sen, kör mü?” diye öfkeyle bağırır işçi.
“Bu parçalanması imkansız kayaları ilkel aletlerle kırıyor ve patronun emrettiği gibi bir araya yığıyorum. Cehennem sıcağında kan ter içinde kalıyorum. Bu çok ağır bir iş, ölümden beter.”
Görevli hızla oradan uzaklaşır ve çekinerek ikinci işçiye yaklaşır. Aynı soruyu sorar:
“Ne yapıyorsun?” İşçi cevap verir:
“Kayaları mimari plana uygun şekilde yerleştirilebilmeleri için, kullanılabilir şekle getirmeye çalışıyorum. Bu ağır ve bazen de monoton bir iş, ama karım ve çocuklarım için para gerekli sonuçta bir işim var. Daha kötü de olabilirdi.”
Biraz cesaretlenen görevli üçüncü işçiye doğru ilerler.
“Ya sen ne yapıyorsun?” diye sorar.
“Görmüyor musun?” der işçi kollarını gökyüzüne kaldırarak. “Bir katedral yapıyorum.”
Hikayedeki önemli nokta, aynı işi aynı şartlarda yapan 3 farklı kişi ve 3 farklı tutum örneği görmekteyiz. Ayrıca kişilere ait farklı hikayeleri barındırmakta. Bulundukları yere ilişkin farklı motivasyonlara sahipler. Zorunlulukları veya istekleri farklı temellere dayanmakta. Tıpkı yaşamdaki birçok kişi gibi, bizler gibi.
-Yaşam, herkes için bir sürprizdir. Hiç dikkat ettiniz mi ne kadar sürpriz yaşadığınızı? Ya da şok edici, şaşırtıcı olayların varlığının ne kadar çok olduğunu. Planlanan ya da beklenen olayların içersinde bile küçük plansız gelişmelerin var olduğunu görebiliyoruz. Bazen uzun bir sürede bazen de daha kısa sürelerde bu gelişmelere adapte olabiliyoruz. Çünkü insan yapısı itibariyle iyi bir uyum sağlayıcıdır.
Tabi ki uyum sağlamanın da bazı şartları olabiliyor. Yukarıdaki hikayede bahsetmek istenilen ve üzerinde durulan asıl konulardan biri de bu; kabul etme ve uyum sağlama.
Yukarıdaki üç farklı hikaye ve üç farklı kişiye baktığınızda hangisine benzer davranışlar sergilediğinizi düşündünüz mü? Ya da yakınlık hissettiğinizi bir düşünün ve sonra kendi yaşamlarımıza bakalım ‘’kendi yaşamlarımızda benzer tutumlar mevcut mu?’’ diye.
*Düşündüğümüzde insanlar için de bazı mecburiyetler mevcut. Hatta mecburiyetleri yaşıyor da olabiliriz. Farklı yorumlamalar ve tutumlar sergileyerek:
‘’istediğim hayat bu değil niye bu şehirde yaşamak zorundayım’’
‘’hayallerimdeki evlilik hayatına hiç de benzemiyor’’
‘’hayalimdeki iş bu değil mutlu değilim’’
‘’hayatım hiç de yolunda değil yaşamak istemiyorum’’
*Hayatımıza dair beklenmeyen ve planlanmayan her durum ve olay karşısında kabullenememek oldukça normal bir durumdur. Verilen tepkiler ne kadar beklenilmedik olduğunu ve istenilmediğini göstermektedir. Kabul etmedeki süre uzunluğu da buna dahildir. Ancak sağlıklı olmayan kısım ise tepkilerin devamı ve sürenin uzunluğudur.
*Düşünmeliyiz ki sürekli şikayet ve kabullenememenin bize kazanımları neler? Ya da daha istendik ve planlanan durumlar için harekete geçecek miyiz? Ya da zamanla düzelecek ve yine beklenmeyen bir sürprizle daha istendik yaşama kavuşacak mıyız?
***Her kişi farklıdır. Her hikaye özeldir. Her an, her gün bile farklıdır, farklılıklara gebedir. İçinde bulunduğunuz durumlar, olaylar hatta kişiler farklılaşabilir, değişebilir. Ancak takındığınız tutum, bakılan görüş açısı, düşüncelerinizin çeşidi, sahip olunan inançlarınız, hayalleriniz, istekleriniz, çalışmalarınız ve umutlarınızın canlılığı sizi yaşama bağlar. Ne kadar sağlıklı bir yaşama sahip olabilirliğinize, yaşam doyumu sağlayabilirliğinize ve iyi hissedebilirliğinize etki etmektedir.
Sağlıklı günler.