Geçen hafta sizlerle buluşamadık. Son yazdığım yayınlanmasının hemen ertesi günü ver elini orta Avrupa. Ecdadın iz bıraktığı topraklarda kısa bir güz tatili ve hem de kültür gezisi yaptık ve dün döndük.

Doğrusu iki ayın üzerinde ev hapsi, sonra bir süre hafta sonu hapisleri, kontrollü normalleşme, yurt içinde serbest dolaşım derken br hayli bunalmıştık. Bu kez kısmen de olsa açılan yurt dışı seyahatleri için inaktif aşıları da kabul eden ülkelere yöneldik. Aslında 3. doz olarak aldığımız Biontek üzerine bir doz daha alsak bütün kaplar açılacaktı ama bağışıklığımız azalmadan 4. dozu almak pek tavsiye edilmedi. Tabi iş gezisi veya zorunlu gidiş gelişler için bu imkan vardı ama dediğim gibi biz tercih etmedik.

Aslında AB ülkeleri de bu konuda farklı uygulamalar yapıyorlar. Hollanda, Belçika, İspanya, Portekiz, Avusturya, Macaristan gibi ülkeler kabul ederlerken . Almanya, Çekya, Fransa gibi ülkeler illa ki ikinci doz Bionteki şart koşuyor. Üstelik kurallar da ülkeden ülkeye sıkça değişiyor. Yurt dışına çıkmayı planlayanlar varsa iyice öğrenmeden adım atmasınlar derim.

Biz çok daha önceden planlamıştık gezimizi hem biz biraz nefes alacaktık hem de iki yıldır göremediğimiz yeğenimle hasret giderme fırsatı bulacaktık. Türkiye'nin İngiltere için kırmızı listede olması nedeniyle pandemi sürecinde memleketine gelme fırsatı olmayan hatta çok sevdiği babaannesinin cenazesine bile gelme şansı bulamayan yeğenimle Viyana'da üç güzel gün geçirdik.

Yola çıkmadan birkaç gün önce Avrupa'da kriz olduğu, yoklukların , kuyrukların olduğu yönünde de açıklamalar yapıldı. Önce kulaklarımıza inanamadık tabi ki ama gene de madem Avrupa'ya çıkıyoruz yerinde görelim, izlenimlerimizi ve de okurlarımıza aktaralım istedim.

Doğrusu söyleyen pek de haksız sayılmazmış. Hem Viyana'da hem de Avrupa'nın nispeten daha az gelir düzeyine sahip ülkesi Macaristan'ın Başkenti  Budapeşte'de kuyruklar gördük.  Ne kuyruğu mu? Budapeşte'deki kuyruklar tarihi Budin kalesi ve yerleşkesine çıkaran ve gezdiren 8-10 kişilik hop-on-hop-off tarzı minik açık arabaların durakları önündeki kuyruklar. Tabi bir de müzelerde sosyal mesafe gereği bekleşen insanların oluşturduğu kuyruklar. Bir de Macarların ünlü yemeği bizim tas kebabının benzeri Macar Gulaş yemeğini yapan ünlü restoranların önündeki kuyrukları gördük.

Viyana'da da benzeri kuyruklar vardı. Avusturya'nın ünlü yemeği Wienner Schinitzel'i 1905 den beri sunan en ünü restoran Figlmüllerin önündeki kuyruklar. Biz de o kuyruğa girdik ne yazık ki. Önce esas dükkana gittik orada kesinlikle rezervasyonsuz müşteri kabul etmiyorlardı. Bir arka sokaktaki tali dükkana yönlendirdiler, on dakika kadar dışarıda soğukta bekledik bir o kadar da içeride kaldık toplam 20-25 dakikamız böylece kuyrukta geçmiş oldu. En son bu kadar uzun yemek kuyruğunda 45 yıl kadar önce ODTÜ yemekhanesinde beklemiştim. Bir de Bursa Heykeldeki İskender kebapçısında hemen herkesin beklemişliği vardır ama orada bekleyen konuklara tabure veriyorlar ve en fazla 15 dakika bekleniyordu.

Viyana'daki kuyruklar bununla sınırlı değil, Viyana'nın kahveleri ve pastalarıyla ünlü Nazım Hikmet, Troçki, gibi birçok ünlü edebiyatçı, sanatçı, müzisyen, devlet ve siyaset adamlarına ev sahipliği yapan pastane ve kafelerin önünde de kuyruklar vardı. Doğrusu Viyana'ya gelenler ünlü Sacher pastası ve elmalı studrel yemeden dönmek istemiyor anlaşılan.

Biz bu kuyrukları gördük ama öyle, tüpgaz, yağ, sigara kuyrukları falan görmedik. Yeğenim Esra İngiltere Hükümetinin pandemi sürecindeki uygulamalarını anlattı ve daha birçok gözlemimiz oldu.

Yediğiniz içtiğiniz sizin olsun gezdiğiniz gördüğünüz yerleri anlatın denir ya. Ben de öyle düşündüm. Evliya Çelebi tadında olmasa da birkaç gün Orta Avrupa'daki Türk izlerini, diğer güzellikleri sizlerle paylaşacağım. Bir iki gün dinleneyim önümüzdeki hafta başından itibaren başlarım anlatmaya.

Kalın sağlıcakla....