Tüketim, üretilen mal ve hizmetlerin, gereksinimlerini ve isteklerini karşılamak için insanlar tarafından kullanılmasıdır.

İhtiyacımızın bir tık fazlası ise israfa giriyor. Dünyada milyarlarca insan hala açlıkla boğuşmaktadır. Fakat insanlığın çoğu ise kapitalizmin dayatmalarından biri olan ‘Tüketim çılgınlığına’ düşmüştür.

Kapitalizmde tüketim her zaman körüklenmiş, insanlar tüketim kültürünün esiri olmuş durumdadır. Evet, aldığımız şeyler bize ne kadar hizmet ediyor?

Sadece istifçilik mi? Bir kenarda öylece kullanılmayı mı bekliyor? Aldığımız şeyler düşünerek, sadece almış olmak için değil, fayda sağlamasını hesaba katarak almalıyız.

Çünkü kapitaliz tükettirdikçe yaşar. Kapitalizme göre toplumun ihtiyaçlarının bir önemi yoktur. Kapitalizmin tek önemsediği şey kardır. Ne kadar çok tüketim o kadar çok kar anlamı taşır.

İhtiyaç fazlası tüketimin olabilmesi, insanları almaya iten bir güç olmalı… İşte burada da reklamlar devreye giriyor. O kadar etkililer ki bir süre sonra beynimizde yer etmeye başlıyor. Bilinçaltımıza işliyor.

Tükettirebilmek için indirimler, güne özel uygun fiyatlar, vade ve taksitlendirme adı altında sürekli tükettirmeyi esas alan uygulamalar sıkça kullanılıyor.

Peki biz ne yapmalıyız? Bir şey alırken, ‘Buna gerçekten ihtiyacım var mı?’ Yoksa ‘Aman elimde bulunsun’ diyerek mi alıyoruz. Bunun ayrımını doğru şekilde yapmalıyız.

Eşyanın kölesi haline gelmemeliyiz. Daha minimalist bir yaşam sürmeye, elimizdekilerle yaşamaya devam etmeliyiz.

Yavaş yavaş tüketim kültürünü aldık çünkü tüketmek bilinçaltına yerleşen bir anlayış ekonomik krizler, yaşanan zor dönemlere rağmen, insanlar borçlanarak da olsa, paralarını alışveriş merkezlerini doldurarak harcıyor.

Her türlü hizmeti sunan AVM’lerde kapitalizmin tüketim kültürünün boyutu kelimelerle anlatılacak gibi değil. Küçük bir markete gittiğinizde bazı ürünleri bulursunuz, ancak AVM’ye gittiğiniz de otomobil bile dahil olmak üzere her şey var. İşte bu da ister istemez vatandaşı kendine çekiyor. Bir yerde de insanlar ihtiyacından fazlasını almak durumunda kalıyor.

Ölçüsüzce harcama aynı zamanda duyarsızlığın artmasına da neden olabilmektedir. Diğer insanların ne durumda olduğunu önemsemekten bir süre sonra vazgeçirir ölçüsüzce harcama davranışı.

Evimizde kullanılabilecek durumda olan her türlü eşya, kıyafet elden çıkarılabilir, ihtiyacı olan insanlarla paylaşılabilir. Giydiğimiz elbise, kullandığımız eşyanın bir önemi, bir değeri yoktur. Ön emli olan insanlığımızdır.

Markalar statümüzde bir değişiklik sağlamaz. Evet reklamlar hep bu imajı verse de bu durumun tek amacı bizi tüketime sürüklemek için yapılmış yönlendirmelerdir. Önemli olan ‘işlevini yerine getiriyor mu?’ sorusu olmalıdır.

İletişim teknolojilerinin hızlandığı ve bundan da toplumun ruh sağlığının bundan olumsuz etkilendiği günümüzde tüketim çılgınlığı artış göstermekte, hatta bağımlılık haline dönüşmektedir. İletişim sektörü ve teknolojinin gelişimi ilerledikçe, satışları artırmak için topluma sürekli tüketim duygusu aşılanmakta, bunun için reklamlarda tüketimi artırmak için kullanılan teknikler, psikolojik yöntemler ile uygulanan subliminal mesajlar, internet alışverişinin getirdiği kolaylık, alışverişte nakit para kullanımı gerektirmeyen kredi kartı kullanımı etkilidir.

Nasıl önleyeceğiz peki bu tüketim çılgınlığını? Öncelikle reklam izlemekten kaçınmak, çocuklarımızı da uzak tutmak. İhtiyacımız doğrultusunda alışveriş yapmak, AVM’lerde fazla vakit geçirmemek, alışveriş için fazla vakit ayırmamak gibi kendimizde önlemler alabiliriz.