Bugünlerde “merkez sağ” dillerden düşmüyor, bilen de konuşuyor bilmeyen de. Ben yıllardır her ortamda konuşuyorum, yazıyorum, dilim döndüğünce anlatıyorum, iktidarın panzehiri ancak merkez sağdır diye. Ne CHP ne de taklitçi zihniyetlerin iktidara alternatif oluşturabilecek güce ulaşmaları mümkün değildirler. Zira, AKP’den uzaklaşan oylar CHP ve İYİ Partiye dönmüyor, sığınacak liman arıyorlar. Kararsız oyların bu kadar yüksek olmasının başlıca nedeni de budur. Bu liman merkez sağ siyaset çizgisidir, o yüzden saray çevreleri de oraya el atma peşinde. Ancak merkez sağın çatı örgütü kim ne derse desin Demokrat Partidir.

            Şurası çok iyi bilinmelidir ki taklitleri ancak aslını yaşatır. Ferasetine her zaman güvendiğimiz aziz milletimiz de taklidiyle gerçeğini ayırmasını bilir. Bugüne kadar yalanla, dolanla kandırıldıysa da artık gözü açılmış gerçekleri görmektedir. Merkez sağ siyaset anlayışının kamuoyuyla paylaşılmış yazılı program ve politikalarının yanı sıra millet indinde kendiliğinden oluşmuş ortak değerleri vardır.

            Nedir bunlar?

            Her şeyden önce Merkez sağdakiler Kuvayı milliye ruhu taşırlar, vatanperverdirler, demokrasiye, egemenliğin kayıtsız ve şartsız millete ait olduğuna inanırlar, 23 Nisan 1920 de açılan gazi meclisimize bağlıdırlar ve her ne şart altında olursa olsun kendi iradelerini temsil eden yüce meclise sahip çıkarlar. Vesayet kabul etmezler, darbelere ve darbecilere karşıdırlar. O yüzdendir ki başlangıçta AKP’nin vesayeti kaldırıyoruz sözlerine kanmışlardır. Ancak görmüşlerdir ki vesayeti kaldırıyoruz derken tek adam vesayeti oluşmuştur. Meclisin itibarı kalmamış, denetim görevi neredeyse imkansız hale getirilmiş, Hükümete güven oyu, bakanlara gensoru verme yetkisi bile kalmamıştır. Kendi seçtikleri vekillerinin yetkisiz, itibarsız kalmalarından, dertlerine, taleplerine çare üretememelerinden şikayetçidirler. Kısacası, merkez sağa gönül verenler son sözün daima millete ait olduğu demokratik parlamenter sistemden yanadırlar. Hal böyleyken parlamenter sistem istemenin ihanet olduğunu söylemek aslında milletin değerlerine, iradesine ihanettir. Kem söz sahibine aittir, ağzı çorba kokanlar diye aşağıladığı milletin gerçek efendilerini ve merkez sağı hiç tanımadığının açıkça itirafıdır. 

            Merkez sağa gönül verenler, milletin değerlerine bağlıdırlar, Devletin ve milletin her şart altında barışık olmasından yanadırlar, hoşgörü sahibidirler, kimse kimsenin yaşam tarzına, yediğine, içtiğine müdahale etmez, inancına, ibadetine saygılıdır, giyim, kuşamına karışmaz.

            Devletine, milletine, ülkesine sadakatle bağlı her yurttaşı din, dil, ırk, etnik kökeni, inanç ve mezhebi, siyasal görüşleri ne olursa olsun hür ve eşit vatandaş olarak kabul eder topyekun bütün Türk milletini kucaklar. İhanet içinde olanları ise asla affetmez, yasalar ve demokratik kurallar içinde mücadele etmekten de kaçınmaz.

            Bu değerler çerçevesinde yuvarlak masa etrafında toplanarak güçlendirilmiş parlamenter sistem mutabakatına imza atan bu kadar farklı görüşlere sahip siyasal hareketlerin bir araya gelmesi aslında merkez sağ siyaset çizgisinin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu gösterir. Kamuoyu yoklamalarında düşük görünse de DP masadaki ana fikrin ve politikanın sahibidir. Her ne kadar davet sahibi Sayın Kılıçdaroğlu olsa da bu birlikteliği sağlayan merkez sağın işbirliği içinde rekabet ve hoş görü anlayışına dayalı uzlaştırıcı, kapsayıcı ve kucaklayıcı yaklaşımının diğer unsurlarca da kabulü anlamına gelir.

            Demokrat Parti 1950’de %55,2, 1954’de %58’42 oy almış, 1965’de Demirelli AP %53 ve 1979 kısmi senato ve ara seçiminde %54 oranında oy almıştır. Bugüne kadar bu oranlara ulaşan hatta yaklaşan hiçbir siyasi hareket yoktur. Kaldı ki; DP ve AP bu seçimlerin çoğuna iktidar avantajından yoksun muhalefet partisi olarak girmiştir. Bütün kamu gücünü, devlet imkanlarını ve Hazine yardımını arkasına alan, YSK kararlarının bile tartışılır olduğu, medyanın ve basının kuşatıldığı, muhalefet partilerinin baskı gördüğü adil olmayan seçimlerde bile AKP’nin alabildiği en yüksek oy %49 dur.

            Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum, yokluk, yoksulluk, zamlar, hayat pahalılığı, keyfi idare, komşularla bir türlü rayına sokulamayan ilişkiler, yıllardır önlenemeyen terör, Cumhuriyet değerlerindeki aşınmalar, kuvvetler ayrılığının zaafa uğraması, tarımın, üretimin ihmal edilmesi ve daha birçok olumsuzluk çare olarak merkez sağ siyaset çizgisini işaret etmektedir. Peki merkez sağın temsilcisi DP bu işareti değerlendirip, güçlü ve kalabalık bir gurupla ilk seçimlerde mecliste temsil edilebilir mi? Bana göre işten bile değildir, ancak DP’nin de bunu başaracak adımları atması icap eder.

            Rahmetli Demirel’in sözüyle “Dünün güneşiyle bugünün çamaşırı kurutulmaz”. Yani biz dün %50 üzerinde oy alıyorduk gene alırız, ülkeyi boydan boya yollarla köprülerle donattık, barajlarla toprakları suladık, elektrik ürettik, ağır sanayi kurduk, rafineriler, petrokimya, demir çelik, çimento, şeker fabrikaları ve daha ülkemiz için ne gerekiyorsa yaptık. İnsanları huzur ve refaha kavuşturduk, kimseyi aç, açık sosyal güvenliksiz bırakmadık, terörü büyük ölçüde bitirdik, komşularımızla iyi geçiniyorduk halkın satın alma gücü vardı. Bunları gene yaparız diyerek seçim kazanılamaz, bunları yapabileceğinize halkı inandırabilmeniz, güven vermeniz, bunları başarabilecek ehil kadroları vitrine koymanız ve hepsinden önemlisi çözüm önerilerinizi de içeren yeni bir toplumsal sözleşmeyi halkın önüne koymanız gerekir.

            1946’da, 50’de Bayar, Menderes ve arkadaşları bunu yaptı başardı. 65’de Demirel ve arkadaşları bunu yaptı başardı. 1971’de muhalif kanadın bütçeye ret oyu vermesi, partiden koparak Demokratik Partiyi kurmaları ve 12 Mart Muhtırası nedeniyle zayıflayan 73 ve 77 de Ecevit’in ardına düşen Demirel, merhum Bilgiç ve arkadaşlarını, Menderes’in evlatlarını, diğer muhaliflerini ikna etti, yeni bir sosyal mukaveleyi (Büyük Türkiye) toplumun önüne koydu ve 79 seçimlerinde %54’ü yakaladı. Bugün yapılması gereken de budur.

            10 yıldır DP’nin başında olan Gültekin Uysal son bir yıldan itibaren partide kımıldama yaratabildi, az da olsa kamuoyu yoklamalarında puan artırdı. Genel Başkan olduğundan bu yana ilk kez rakipsiz ve muhalefetsiz bir kongreye gidiyor. Yani eli ilk kez bu kadar güçlü ve rahat, kendisini başkanlığa taşıyan bir takım siyaset bezirganlarına tavizler vermek zorunda değil. Tıpkı Demirel’in yaptığı gibi muhaliflerini ve küskünleri ikna ederek partiye kazandırabilir, üretken, politika ve stratejileri geliştirebilecek, toplumsal sözleşmeyi yazabilecek halkta karşılığı olan, okuyan, yazan, sahaya inip halkla kucaklaşabilecek, halkın dilinden anlayan, dört haneli yörük obasına kadar gidip derdini anlatmaktan erinmeyecek, teknolojiyi kullanabilen, TV’lerde demagoji değil gerçekleri anlatabilecek, ağzı laf yapan, mahallinde tanınan, sözü dinlenen, hem kariyer sahibi hem de siyaseti bilen, kadroları vitrine taşıyabilir.

            6 Mart kongresinde biz Sayın Gültekin Uysal’dan bunu bekliyoruz. Sadece ben değil, 81 vilayette özellikle de Manisa’mızda görüştüğümüz, konuştuğumuz umutla partilerinin yeniden güç kazanmasını bekleyen insanlar da bunu bekliyor.

            Gün birlik, beraberlik, feragat ve fedakarlık günüdür. Yarınlarda her şey daha güzel olacak. Kalın sağlıcakla.