Rahmetli annem de babam da tiyatroyu çok severlerdi. Bize de tiyatro sevgisini onlar aşılamışlardır. Manisa’ya gelen bütün tiyatrolara bizi de götürürlerdi. Muammer Karaca’yı, Kenterleri, Dormen tiyatrosunu, Gönül Ülkü-Gazanfer Özcan’ı daha ilkokul çağlarında tanımıştım.

Manisa’ya uğramayan tiyatroları da İzmir’e gider izlerdik. Brecht ekolünün yerlilerinden Vasıf Öngören’in “Asiye Nasıl Kurtulur?” adlı oyununu da Fuar’da izlemiştik. 70’lerin başıydı henüz 12 Mart muhtırası verilmemiş, sol ve sosyal içerikli oyunlar özgürce sahneleniyordu. Rahmetli babam tam bir demokrattı sanatta hiçbir zaman sol, sağ, muhalif, muvafık ayırmaz, iyi olan her oyuna götürürdü bizi. Ben lise talebesi ergen bir çocuktum. Genelevdeki, bir fahişenin olayını anlatan oyunu biraz da utanarak, sıkılarak izlemiştim. Bu oyun o dönemin en çok izlenen oyunlarından oldu ve “Asiye Nasıl Kurtulur?” sözü de o günden sonra içinden çıkılması güç durumlardan nasıl çıkılacağının da sorusu haline geldi.

Şimdilerde artan hayat pahalılığı, durmak bilmeyen akaryakıt zamları, hızı kesilemeyen döviz artışları ve bunların altından bir türlü kalkamayan dar gelirli yurttaşlarımızın ezilmişlikleri karşısında vatandaş da soruyor: “Asiye nasıl kurtulur?” diye.

Ekonomiyi soruyorsanız cevabı basit… Önce kibirden, her şeyi ben bilirim, ben ekonomistim demekten kurtulacak, işi erbabına bırakacaksınız. DPT’yi yeniden kuracak, Hazineyi yeniden kurum haline getireceksiniz. Merkez Bankası özerkliğini tanıyacak, TÜİK’i serbest bırakacaksınız. Kamu bankalarını, ekonomiyle doğrudan ilgili bakanlık ve kurumları talimatla yönetmekten vaz geçip, ehil ellere teslim edeceksiniz. İşini doğru yapan bürokrata sahip çıkacaksınız. İşinize gelmeyenleri kapının önüne koymayacak, istifaya zorlamayacaksınız. Onlar da başlarında Demokles’in kılıcı olmadan çalışacak doğru kararlar alacaklar. Çalışana, üretene destek vereceksiniz, tarımsal girdilerdeki KDV, ÖTV yükünü sıfıra indirecek, sulama suyundan para almayacak, pompaj elektriğinden vergileri kaldıracaksınız. Akaryakıta zam yapmaktan vazgeçecek, tarım ve taşımacılıkta kullanılan mazottan vergi almayacaksınız. Kısa vadede bunlar halka ve ekonomiye nefes aldırır. Uzun vadeyi de ileride konuşuruz, ama önce “Nas” deniyor ya onu değil ondan daha önemli bir kavramı “meşvereti” yani istişare, danışma, ortak akılı öne çıkaracak kararları tek başına değil müzakereyle, danışarak, devletin kurumlarını çalıştırarak alacak, halkın sesine kulak vereceksiniz. İsraftan kaçınacak, tasarruf edeceksiniz, öyle “memur maaşları bütçeye yüktür” diye abuk, sabuk konuşanlara hadlerin bildireceksiniz.

Bunları gerçekleştirecek irade var mıdır? Yoksa 2023’e kadar dişimizi sıkacağız. 2023’de bu iradeyi ortaya koyabilecek güçlü bir iktidar gelir mi? Kamuoyu yoklamaları değişim olacağını gösteriyor ama AKP iktidardan inse bile birinci parti gözüküyor. Onun çaresi var mıdır? Vardır, hep yazıyorum, söylüyorum AKP’deki DYP, ANAP oylarını geri alacak tek güç merkez sağdır. Ne milli görüşten kopan partiler ne de ülkücülükten bir türlü kopamayan siyasetçiler bunu başarabilirler. Ne yazık ki merkez sağın temsilcisi DP ise hala yoklamalarda “diğer” adı altında yer alıyor. O zaman “Asiye Nasıl Kurtulur?” sorusunu 76 yıllık geleneğin temsilcisi olan Demokrat Parti için soralım. DP nasıl kurtulur?

Bu sorunun cevabını vermek benim için diğerinden daha kolaydır. Bu konuda hiç tevazu göstermem. Demokrat Partinin kuruluş ve geçmişini, darbeleri, yakın siyasi tarihimizi ve merkez sağ geleneğinin safahatını, politika ve uygulamalarını en iyi bilenleri saysanız Beni orada görürsünüz. Gün yüzüne çıkmamış belgeler, notlar halindeki hatırat, mektuplar, resim ve efemera ile yüzlerce basılı eser hem özel arşivimde hem de Demirci Atıf Akın kütüphanesinde saklıdır.

Evet, Demokrat Parti nasıl kurtulur? Tek kelimeyle özüne ve değerlerine sahip çıkarak derim. İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşan demokrasi ve özgürlükler atmosferinde söylenen sözleri, “4’lü Takrir”, “Hürriyet Misakı”, “Milli Tesanüt Andı”, Bayar’ın Menderes’in ve Demirel’in söylev ve demeçlerindeki,  demokrasi, temel hak ve hürriyetlere ilişkin ifadeleri özümseyerek ve 21. Yüzyılın bakış açıları, değerleri ve yeni nesillerin talepleri ile bütünleştirerek bu sağlanır. Kadrolar da en tepeden en ücra köydeki delegesine kadar bu bilinç içerisinde olmalıdır ve öyle siyaset yapmalıdır. Yoksa senin İl başkanın, başka bir partinin genel başkanının ırkçı ve darbeci yaklaşım içerisindeki sözlerine alkış tutarsa, haklı olarak bu tavrı eleştiren gerçek demokratlara de en ağır küfür ve hakareti ederse ve hala o koltukta oturmaya devam ediyorsa demokratları nasıl ikna edip oyunu alacaksınız?

DP’nin son kongresinde yeni katılan kadrolar hakkındaki görüşlerimi daha önce yazmıştım. Tekrar etmeyeceğim ancak bari bu yenilerin bazıları aynı kurulda çalıştıkları bu davanın gerçek sahiplerine dil uzatmasalar, bunu hoş görmeyip eleştirenlere de hakaret edip, tehdit etmeseler, küfretmeseler, geçmişlerine sövmeseler. Demokrat insan, eleştirilere açıktır, eleştirilerden kendine ders çıkarır, çeki düzen verir, hoşgörülüdür, edeplidir, küfretmez, kötü söz söylemez, gönlü geniştir, herkesi kucaklar. Yapamıyorsa demokrat da değildir, töresine bağlı Türk milliyetçisi de değildir.

Demokrat camia geniş bir yelpazeye sahiptir. O yelpazede herkes kendi fikrine, hayat tarzına, meşrebine göre bir yer bulur ama hangi fikir ve inançta, meşrepte olursa olsun demokrat tavır içinde olmak, ön şarttır. Demokratlar gerçek Türk milliyetçilerine de kucak açmıştır. Hamdullah Suphi Tanrıöver, Arif Nihat Asya, Sadri Maksudi Arsel, Sait ve Sadettin Bilgiç, Tevfik İleri, Ahmet Nihat Akay, Fethi Tevetoğlu, Mustafa Kemal Erkovanlı, Agah Oktay Güner, Namık Kemal Zeybek, Ayvaz Gökdemir benim hatırlayabildiğim mebus ve bakanlarımızdır. Kimileri hayranlık duyduğumuz şair, edip, fikir ve devlet adamları, kimileri ustamız, kimileri de birlikte çalışmaktan, sohbetinde, sofrasında bulunmaktan onur duyduğumuz, keyif aldığımız kişilerdi. İstisnasız tanıdıklarımın hepsi hoşgörü sahibi, demokrat, olgun kişilerdi. Hiçbirinin ağzından kötü söz duymadım hele küfür, hakaret yanlarına bile uğramazdı. Hepsi özenle seçilmiş sözcüklerle, güzel ve nezaketli bir Türkçeyle konuşurlar, muhataplarını da ikna etmesini bilirlerdi. Pazarcı esnafı gibi bağırıp, çığırmazlar, muhataplarının sözlerini kesmezler, tahkir etmezlerdi. Bu güzel insanların arasında, Çiller’i de Ağar’ı batıran sonra da Bahçeli’nin otağına park edenlerle Çiller’in A takımı diye gelip partiyi baraj altında bırakıp gidenleri hiç saymadım.

Henüz demokrat camiayı tanıyamamış bu küfürbaz kardeşimiz de kendi yolunu seçecek ya demokrat terbiyeyi hazmedecek, bu güzel insanlar gibi anılacak ya da öbür asalaklar gibi siyaset çöplüğünde yerini alacak. Ha! Bir son söz daha. Sakın bir daha bu partinin genel başkanının önüne geçmeye kalkma. Ben geldim partiye hareket getirdim, ben olmazsam yerlerde sürünüyordunuz falan deme. Biz yeri gelir hataları eleştiririz ama partimize ve genel başkana da sahip çıkarız kimseye de laf söyletmeyiz. Sen bu partinin ağırlığını kaldıramazsın, Ordu’nun Mesudiye’sinin dağ köyündeki Çepni dedem benim dilimi anlar da senin dilini anlamaz, bu dil demokratların dilidir. Ya öğrenirsin ya da sesini keser kenarda durursun. Bir de özür borcun var sakın unutma.

Asiye nasıl kurtulur dedik nerelere geldik. DP özüne döner, çatısını genişletir irili ufaklı merkez sağ, demokrat partileri, gurupları, platformları yanına çekmeyi başarırsa büyür. DP büyürse AKP küçülür 6’lı masa da güçlenir. Asiye’yi kurtarmak istiyorsak başka çare yoktur.

Kalın sağlıcakla…