"Bir deli bir kuyuya bir taş atsa bin kişi çıkaramaz" diye bir söz var ya onun gibi birşey yapmış AK Parti İl Başkan Yardımcısı 1 Kasım seçimlerinde milletvekili adayı olan Ozan Erdem. Referandum çalışmalarına başlayan, partisinin Soma'da ‘Büyük ve güçlü Türkiye Cumhurbaşkanlığı sistemi' konulu konferansta boyundan büyük konuşma yapmış. Demiş ki "Size tek bir benzetme yapayım. Eğer yüzde 50'yi geçmezsek ve bu referandumda başarısız olursak iç savaşa hazır olun." Kendisini tanırım. Genç ve heyecanlı bir yapıya sahip. Konuşmasını "Gerek kendi içimizde gerek kendi dışımızda kartların yeniden karılacağını, yeniden plan masalarının kurulacağını iyi bilelim" diyerek bitirmiş. Ancak sözleri ülke gündemine öyle bir oturdu ki AK Parti Genel Merkezi, Ozan Erdem'in bu sözlerinin Kabul edilemeyeceğini ve partilerinin görüşlerine uymadığı gerekçesi ile derhal partideki görevinden istifa etmesi istendi. İl Başkanı Berk Mersinli'de kendisini çağırarak istifasını istedi. Ozan Erdem de sözlerinin yanlış anlaşıldığını belirterek istifasını Verdi. Bu gelişmeleri sevgili dostum Sezai Gürcan'ın cenaze töreninden perşembe günü gazeteme geldiğimde öğrendim. Ekonomist Hikmet Oray Yalçın ve sosyete dürümcüsü Mehmet'le birlikte olduğum zaman. AK Parti il yönetimin tecrübeli siyasetçisi Ataman Taydaş'ı aradım. Gördes, Köprübaşı ve Demirci'de il başkanı Berk Mersinli ile partinin referendum çalışmalarında buldum. Kendisine "Bir parti kendi ayağına kurşun sıkar mı?" dedim. Ataman Taydaş, "Maalesef dikkatsiz bir konuşma, üzgünüz. Başkanım da burada vereyim konuş" dedi. İl Başkanı Berk Mersinli de üzgündü. Bana gereğinin yapıldığını söyledi. Sonra baktım Ozan Erdem ulusal kanallara bağlanarak sözlerinin bir kısmının cımbızla seçilerek değerlendirildiğini ‘İç savaş çıkmaz' sözleri ile kendini aklamaya çalıştı. Başarılı oldu mu? Olmadı. Ey Ozan Erdem bir hata yapmışsın. Partini yaralamışsın. İstifanı vermek zorunda kalmışsın. Ondan sonra sus. Ahmet Hakan gibi kurt bir gazetecinin haber programına niye bağlanıyorsun. Seni çıtır çıtır yiyeceğini bilmiyor musun? Hem kendine hem de partine yazık ettin. Referandum sonuçlarında Manisa'da hayır oylarının olan eğitimi güçlendirdin. Bilmiyor musun "Müslümanlığın şartı beş, altıncısı haddini bilmek." Bu referandumda ‘evet' ve ‘Hayır' diyenlerin birbirlerinden farkı olmadığını bilmen lazım. Demokraside milletin kararı herkesin başının tacı olmalı. Bir çuval inciri berbat ettin. Şimdi Ozan Erdem şimdi otur ayıkla pirincin taşını görelim bakalım. Kendinin ne demek istediğini anlatabilecek misin? Ortamı germeye ne gerek var? Hassas bir dönemden geçiyoruz. Benim gazetem Olay güzel başlık atmış. Savaş değil barış istiyoruz. Anladın mı? Milliyet Gazetesi'nin tecrübeli Tercüman Gazetesi'nde beraber çalıştığım usta kalem Güneri Civaoğlu köşesinde dün ne yazmış oku. Ben de okuyucularım okusun diye köşeme aktarıyorum.


Referandumda iki faktör

Türkiye'nin demokrasi tarihinde iktidar sadece 2 kez kaybetti.
Her ikisinde de merhum Turgut Özal başbakandı.
***
Birincisi, 12 Eylül darbesi sonrasında "seçilme hakları" Anayasa referandumu ile yasaklanan parti liderleri Süleyman Demirel, Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş ve onların kurmayları için düzenlenmişti. "Yasakları kalksın; EVET... Kalkmasın; HAYIR..."
Referandum "onların siyasi partilere üye/yönetici olmak yasağının kalkmasını da kapsıyordu."
Bu referandum isteği kimden gelmişti dersiniz?
.....................
12 Eylül ihtilalinin lideri, Demirel ve diğerlerine "seçilme yasağı" getiren 1982 Anayasası ile birlikte Cumhurbaşkanı seçilen Kenan Evren'den...
Özal elbette, Evren'in bastırmasından hiç hoşlanmamıştı ama "askeri vesayet" hâlâ sürmekteydi.
Gönülsüz de olsa bu referandum kararını almak zorunda kaldı.
Meydan meydan dolaşarak "HAYIR" propagandası yapıyordu.
"Negatif" propagandaydı.
"Bunlara yeniden siyaset yapmak ve seçilmek hakkı verilirse, Türkiye tekrar 1980 öncesinin siyaset kavgalarına geri döner. Onların siyasetten anladıkları -biliyorsunuz- kavgadır."
Yani...
Özal bir bakıma "tehdit" ediyordu.
Bu strateji tutmadı.
.....................
Özal'ın kaybettiği ikinci referandum ise sadece "kapristi."
"Mart ayında yapılacak yerel seçimi durup dururken 3 ay önceye almak" içindi.
Burada "negatif" ya da "pozitif" kampanyaya gerek yoktu.
Düpedüz "şımarıklık" gibi algılandı.
CHP "Özal'a bir ders verin" kampanyasıyla, sandıklardan "HAYIR" çoğunluğunu çıkartmada öncü oldu.
.....................
16 Nisan 2017 referandumu için bu iki deneyim ışığında "düşünce jimnastiği" yapalım.
1- "Negatif" söylemin referandumlarda "etki katsayısı" yüksek değil.
- "EVET" blokunun "sandıklardan hayır çıkarsa iç savaş" gibi söylemleri şanslı görünmüyor.
Referandumdan sonra sistemde değişen bir şey olmayacak. Recep Tayyip Erdoğan Cumhurbaşkanı, Binali Yıldırım Başbakan olarak görevlerini sürdürecek.
Bakanlar Kurulu, 1982 Anayasası hükümleri gereği gene Meclis denetimine tabi olacak.
O halde sistem 2019'da seçim sandıkları kurulana kadar, 2 buçuk yıl daha aynen devam edecekse, neden "iç savaş?" (Örnek, AK Parti Manisa İl 2. Başkanı'nın medyaya yansıyan söylemi.)
- "HAYIR" blokunun "16 Nisan'da sandıklardan EVET çıkarsa, diktatörlük gelir" söylemi de "şanslı" görünmüyor.
Sistem 2 buçuk yıl daha aynen devam edecekse, 2019'da kurulacak seçim sandıklarından kimin ve hangi partinin çıkacağı -en azından teorik olarak- bilinmiyorsa, muhalefetin işaret parmağıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı diktatör diye göstermek kampanyası havada kalır.
2- Özal döneminin her iki referandumu da "iktidarı değiştirecek" değildi.
Seçmen "istikrarın bozulmayacağını" görüyordu.
İktidarın isteğine karşı oy kullanırken toplum "yaşamlarında değişim getirecek bir risk" görmüyordu.
Bu kez de seçmenin psikolojisi aynı.
Buna karşılık referandumda "HAYIR" çıkarsa, iktidardaki AK Parti'nin artık "tek başına milli iradenin çoğunluğunu temsil etmediği" algısı oluşacaktır.
AK Parti -hiç de az olmayan bir ihtimalle- "erken seçime" gidebilir.
Yani...
Referandumda HAYIR'ın erken seçime gitme olasılığı, seçmenin "iktidar değişmeyecek, daha 2 buçuk yıl istikrar sürecek" algısında büyük soru işaretleri ve "kaygı" üretebilir.
.......................
Kısacası...
Sertleşmeden, toplumu germeden, akılcı ve sağduyulu kampanyalarla tarafların kazanım sağlaması mümkün.