Türkiye’de kaç adet siyasi parti var? O kadar ilgi alanımda olmasına rağmen ben bile artık takip edemiyorum. Ancak seçimlere katılmaya hak kazanmış partiler sadece 15. Bunların içinde Davutoğlu’nun Gelecek Partisi de yok. Diğer taraftan yeni parti kurma çalışmaları olduğunu da biliyoruz. Bunların başında da AKP’nin eski başbakan yardımcısı Ali Babacan ile kadim dostumuz, kader arkadaşımız Rifat Serdaroğlu’nun başını çektiği Çoban Ateşi hareketi.

Parti kurmak kolay iş değildir. Hiçbir şey yapmasan bile 81 il ve 913 ilçede ve bir de genel merkezde tabela asacaksın. Masa, sandalye derken daha dilekçeyi vermeden masrafın ortada. Eskisi gibi imece kültürü de kalmamış, her şey paraya bakıyor. Paradan da önemlisi yetişmiş insan kaynağına sahip olacaksın. İktidar olsan kolay ama mama olmayan yerde bu kadar idealist insanı bir araya toplamak da kolay bir iş değil. Hele bir de iddia sahibiysen, umut olmayı hayal ediyorsan işin gerçekten çok zor.

Parti kurmanın bu kadar zor olduğundan söz ettik ama bürokratik anlamda bakarsak çok da kolay bir iş. 30 kişi bir araya geleceksin, bunlar milletvekili seçilmeye engel bir suçtan hüküm giymemiş olacak, kısıtlı olmayacak. Tüzük ve program hazırlayacaksın bunlar da anayasaya ve yasalara aykırı olmayacak. Bu otuz kişi (en az) tüm bu belgeleri imzalayıp, gerekli şahsi belgelerini de dilekçe ekine koyacaklar ve İçişleri Bakanlığına dilekçe sunulacak. Yani bu kadar basit, önceden izin almaya da gerek yok, bakanlığın eksik evrak isteme dışında hiçbir denetim yetkisi de yok. Böylelikle parti kurulmuş olur. Bundan sonrası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının işi. Onlar evrakların yasalara uygunluğunu denetler, isimde, logoda, tüzükte programda aykırılıklar var mı bakar, gerekli uyarıları yapar.

Parti kurmak hem çok zor hem de çok kolaydır. Ancak hem ülke hem de temsil ettiğin kitleler ve savunduğunuz fikirler açısından belli bir hedef koyduysanız bunun sorumluluğunu da taşıyacaksınız. Partiyi kurmak, temsil ettiğini düşündüğünüz kitleleri, savunduğunuz fikirleri iktidara taşıyacak mıdır? Yoksa daha da zorlaştıracak mıdır? Bunları iyi düşünüp bazı konularda çok hassas davranacaksınız. Önyargılardan sıyrılıp, uzlaşma kapılarını kapatmayacak, iş birliğine açık olacaksınız. Uyarıları dikkate alacak deneyime, ihtisasa hürmet edeceksiniz.

Aralarında çok sevdiğim, değer verdiğim bazı dostlarım bulunsa da sayın Ali Babacan’ın kuracağı söylenen partiyle ilgim olmaz. Ancak bu kadar iddialı olarak ortaya çıktıysanız, neyi bekliyorsunuz? Yoksa şu an gündeme yeni gelen malum rapor mu bekleniyordu? Tabi ilgimiz olmasa da tüm bu gelişmeleri izlemeye devam edeceğiz.

Gelelim merkez sağda beklenen partileşme hareketlerine. Çoban Ateşi adı ilk kez Adapazarı, Kocaeli bölgesindeki arkadaşlarımızın DP’nin iyi yönetilemediği düşüncesi ile bir arayışa girdikleri ve yaptıkları istişare toplantılarında ortaya atılmıştır. DP Taban hareketi olarak başlatılan bu toplantıları çoban ateşi hareketi olarak adlandıran ilk kişi Sayın Hamdi Üçpınarlar’ın döneminde AP Gençlik Kolları Genel başkan yardımcısı olan kadim dostum Ömür Aykanat’dır.  Milli mücadelede sivil direnişin sembolü olan çoban ateşleri ülkemizin bu günkü ortamında de demokrasi, özgürlük, hak, hukuk, adalet arayışı içinde olanlara da ışık oldu.

Çoban Ateşi’nin siyasal bir harekete dönüşmesi ise Sayın Rifat Serdaroğlu’nun öncülüğünde oldu. Bazı genç arkadaşlarımız çok aceleci hemen gemileri yakıyorlar, uzlaşma kapılarını kapatıyorlar, hemen parti kuralım istiyorlar. Oysa başarıya ulaşmanın yolu yukarıda saydığım hassasiyetleri dikkate alarak olur. Birlik ve bütünlük olmazsa hedefe varamazsın.

Büyük Türkiye Partisinin kuruluşunun tam göbeğinde bulundum. Partinin darbeciler tarafından kapatılmasını müteakip DYP kuruluşunda da aynı heyecanla görev yaptık. Parti kurulduktan sonra büyük bir heyecan yaşandı. Tarlanın başında traktöründen inen vatandaş büyük bir şevk ve heyecanla gelip kaydoluyordu. Vatandaşlar hiçbir zorlama ve yönlendirme olmadan gelip kendi rızalarıyla kaydoluyorlardı.

Ne yazık ki; bugün aynı heyecanı göremiyoruz. Tabandaki vatandaş bir bölünmeyi daha istemiyor. Tek vücut olunsun istiyor. Bu nasıl sağlanır derseniz, önce ön yargılardan kurtulmak, uzlaşmak gerekir. Ben değil biz olmayı hedeflemek gerekir. Kimsenin iyi niyetinden şüphemiz yok, ama o kadarla yetinemeyiz. Gültekin Uysal’ın, Serdaroğlu’nun, İlhan Kesici’nin hatta MHP saplantısından kurtulmuş Meral Akşener’in el ele vermesi gerekir. İşte o zaman o heyecanı yakalayabiliriz.

Türk milleti kendi göbeğini kendi kesmelidir. Öyle dış güçlerin raporlarıyla, milli irade dışında başka arayışlarla, ben bilirimcilikle iktidar olunmaz. İktidar olmak için milletin desteğinden başka hiçbir yere sırtını dayamadan, birlik ve beraberliği sağlamak gerekir. Unutmayın Birlikte rahmet ve bereket, ayrılıkta azap vardır.

Haydi parti kuralım demenin ne ülkeye ne millete ne de demokrasimize bir yararı olmaz. Haydi el ele verelim, birlik olalım demek icap eder. Kalın sağlıcakla…