Ortaokulda bir resim öğretmenimiz vardı, Fanti derdik ona. Ayyaştı, küfürbazdı, acımasızdı ama sanatkardı. Derste içindeki o sanatkar ruh ortaya çıktığında inanılmaz mükemmel bir insan olurdu, romantik yönünü de gösterirdi. Gündüzlü öğrenciler bu yönünü görürler onu beğenirlerdi. Yatılı öğrenciler ise özellikle nöbet günlerindeki acımasız yönüne daha fazla tanık olduklarından ondan pek hoşlanmazlardı. Her şeye rağmen renkli bir kişilikti, iyi ve kötü yönleriyle, kendine özgü karakteriyle İzmir Kolejinin tarihinde bir yer edinmişti rahmetli.
Resim yaptırmaya başlamadan önce birkaç ay bize teori anlattı. Ünlü ressamların hayat hikayelerini, eserlerini, renklerin dünyasını, kimyasını, fiziğini, matematiğini ve daha nice şeyleri anlatırdı. Renkleri anlatırken siyah ve beyazın renk olmadığını, siyahın gölge, leke beyazın ise ışık olduğunu söylerdi. Gerçekten de bir cisim hangi renk olursa olsun gölgesi hep siyahtır. Gök kuşağı renklerini de bir çarkın üstüne yapıştırır, çarkı hızlıca döndürünce sadece beyazı, ışığı görürdük. Siyah ve beyazın renk olmadığını, ana renklerden diğer renklerin nasıl elde edileceğini, renk geçişlerini, titreşimlerini, renklerin yaydığı dalgaları hep ondan öğrendik. Sonuçta hiçbirimiz ressam olmadık, ama iş dünyasında, ticarette, siyasette, her alanda hazırladığımız sunumlarda, görsel dokümanlarda, afiş ve broşürlerde ondan öğrendiğimiz bu bilgileri hep kullandık.
Siyasetin de renkleri vardır. Ne yazık ki, son on beş yıldır siyasetin renkleri soldu, siyahla beyaza kaldık adeta. Gün geçtikçe aradaki gri, füme tonları da kayboluyor, ya siyaha ya da beyaza dönüşüveriyor. Bu, siyasette kamplaşmanın, kutuplaşmanın artması, sevgi, barış ve hoşgörünün yok oluşunun bir sunucudur. Maalesef, kavgadan, kutuplaşmadan nemalananlar, rant devşirenler bugün siyaset dünyasında daha bir revaçtalar. Bu yetmiyormuş gibi yeni anayasa teklifi geçerse kutuplaşma ve renksiz siyaset daha da artacak. Bu açıkça söyleniyor da, adının önünde Prof.Dr. yazan dün ak dediğine bugün kara diyebilen, rüzgara göre yön değiştirebilen bir milletvekilimiz sanki iyi bir şeymiş gibi, Türkiye'de iki parti kalacak da diyebiliyor. Yani siyah ve beyaz, yani akla, kara. Peki nerede kaldı demokrasi, çok seslilik, çok renklilik? Peki neden böyle oldu? Neden renkler soldu? Neden hoşgörüsüz, tahammülsüz, hak bilmez, hukuk bilmez, dediğim dedik bir toplum olduk çıktık?
Demokrasi çok seslilik, çok renklilik demektir, her bireyin özgürce kendini ifade edebilmesi, hukukunu arayabilmesinin yolunun açık olması demektir. Hür düşünce, hür basın, hür teşebbüs, hür sendika, hür sivil toplum, bağımsız yargı demektir. Yoksa çoğunluğun azınlığa tahakküm etmesi demek değildir.
Merkez sağ siyasi çizgisi on beş yıldır parlamentoda yok. 2007 öncesi, bağımsız seçilenler ya da parti değiştirenlerle cılız bir ses vardı ama bugün o da yok. O yüzden ne parlamentoda ne de sokakta hoşgörü de kalmadı, kimsenin kimseye tahammülü yok.
Merkez sağ siyasetin rengidir. Siyasetin sadece siyah ve beyazdan ibaret olmadığının göstergesidir. Merkez sağ demokrasinin, çok sesliliğin, hürriyetlerin, kalkınmanın, sosyal adalet ve sosyal refahın adıdır. Merkez sağ siyah ve beyazdan ibaret değil doğanın her rengini taşıyan bir mozaiktir. Merkez sağ ekonomik gelişmenin, yatırımların, büyümenin de adıdır. Merkez sağın parlamentoda olmaması hele hele, dünya siyasetinin çok bilinmeyenli denklem haline geldiği, ekonomik zorlukların tavan yaptığı böyle bir dönemde çok büyük bir eksikliktir.
Yarın ABD Başkanı seçilen Trump yemin edip tahta çıkacak. Trump bundan önceki ABD Başkanlarına benzemiyor. Korumacı ekonomi politikalar izleyeceğinin sinyallerini verdi. Meksika'dan milyarlarca dolarlık otomotiv yatırımlarını, daha koltuğuna oturmadan geri çektirdi. Hem AB'den hem de Çin ve diğer ülkelerden gelecek ürünlere karşı gümrük duvarlarını yükselteceğini açıkladı. Bu dünya ticaretinin daralacağı anlamına gelir, bundan en fazla etkilenecek olan ülkeler de Türkiye gibi gelişmekte olan ülkeler olacaktır. Zira AB'nin ABD pazarında zorlanacak olması nedeniyle başka pazarlara yönelecek Türkiye için ihracatta zor günler yaşanacaktır.
ABD doları değerlenmeye devam ediyor. Üstüne üstlük TL, hem doların değerlenmesiyle hem de kendi içsel etkenleri nedeniyle gittikçe değer kaybediyor. Merkez Bankasının iyi niyetli gayretleri ve yerinde müdahaleleri maalesef yeterli gelmiyor. Zira eli kolu bağlı, sınırlı tedbirler doların yükselişini engelleyemiyor. Ezcümle önümüzdeki günler Türkiye ekonomisi için hiç de iç açıcı görünmüyor.
Türkiye'nin ekonomideki yaşanması muhtemel zorlu fırtınalar karşısında, batmadan, su almadan gemisini muhkem bir limana yanaştırması lazımdır. Bu hiç de zor değildir aslında ve bunu başarabilecek siyasete yeniden renk getirecek, ekonomiyi de siyaseti de bilen, dengeleri gözetebilecek kadrolar da vardır. Maalesef iş dünyası, siyaset dünyası, entelektüel kesim de yaklaşmakta olan fırtınadan habersiz başkanlık sistemine takılmış pozisyon alma çabasında. Gemi batarsa kendilerinin de boğulacaklarının farkında değiller.
Sayın İlhan Kesici ekonomiyi de, dış siyaseti de, devlet yönetme adabını da bu parlamento içinde en iyi bilenlerden biridir. Geçen yılın bütçe görüşmelerinde meclise nasıl renk getirdiğini, seviye kazandırdığını hep birlikte gördük. Bu yılın bütçe görüşmelerindeki performansı da AKP iktidarına yetti de arttı bile. Son günlerde artarda çıktığı televizyon programlarında halka ben bu işi bilirim mesajını da verdi.
Bana göre bugünün Türkiye'sinde, siyasete çok renkliliği getirecek, fırtınalardan etkilenmeden ekonomiyi düze çıkaracak, gemiyi kazasız, belasız limana yanaştırabilecek kaptan odur. Ya siyah beyaz, ya da çok renkli, çok sesli bir Türkiye hangisini tercih edersiniz? Ben elbette ki renklerden yanayım, renklerin dünyasından kim ne zarar görmüş ki?
Unutmayın! Bu köprüden önceki son çıkıştır. Bu çıkışın olası bir referandumdan da olumlu sonuç çıkmasına da yararı olacaktır.
Ya siyah, beyaz ya da çok renkli Türkiye. Tercih sizindir. Kalın sağlıcakla.