Manisa basınında ilk kez 50 küsur yıl önce henüz lise talebesiyken yazarlığa başladım. Manisa’nın duayen gazetecilerinden rahmetli Ahmet Kurşun’un tavsiyesiyle IŞIK gazetesinde haftalık müzik köşesi hazırladım ve yazdım.

Aynı zamanda İzmir Koleji okul dergisinin de editörlüğünü ve köşe yazarlığını yapıyordum. O zaman internet yok yazılarımı okulda yazar, cumartesi günü evci çıktığımda elden rahmetli Kemal Besen’e teslim ederdim. Yaşıtlarım da babaları aboneyse işyerlerinde yazıları okurlar, sonra da kesip başka arkadaşlarına gönderirlerdi. Baya takipçim vardı yani!

Okul dergisinde genellikle edebi ve kültürel yazılar, sinema, tiyatro, müzik, spor ve sosyal konularda yazardım. Dönem 12 Mart faşizmi dönemi olduğu için siyasete müsaade edilmez, suya da sabuna dokunulmazdı. O yüzden siyasete bulaşmadan, suya sabuna dokunmadan en iyisi kültür, sanat ve müzik yazmaktı. Bizim de bu köşede yazdıklarım birilerini rahatsız edince ben de geçen hafta din üzerine yazdım, bu hafta da suya sabuna dokunmadan, müzik ve fikir üzerine yazayım dedim.

Ben çok tanımam ama tanıyanlar Berkay’ı seviyorlar, bestelerini beğeniyorlar. Arda Turan ile olan kavgalarını saymazsak çok da sansasyonel bir tip değil. Ben sadece başlığa taşıdığım İnanırım adlı parçasının çok anlamlı bulduğum nakarat bölümüne değineceğim:

Sanmasınlar yıkıldım / Sanmasınlar ben çöktüm / Bir başka bahar için / Sadece yaprak döktüm.

Evet! Herkes dilediği şekilde bu dörtlüğü yorumlayabilir. Siyasetçilerin ise biraz daha derin düşünüp acaba ne anlam yüklenebilir diye analiz etmesi gerekmektedir.

Biraz ipucu vereyim, bugün siyasetin fikri temelleri çökmüş, ideolojiler rafa kalkmış, ilim, fikir, sanat çevreleri siyasetin dışına itilmiş, hedef kalmamış. Bugün ak denilene yarın kara denilebiliyor çünkü temelinde fikir yok. Politika günlük yüzeysel çıkarlara göre değişebiliyor. Ne yazık ki, siyaset maddiyat, rant ve kişisel çıkarlar üzerine bina ediliyor. Doğrusu ters de düşsek, çatışsak da dünün şiddet içermeyen fikri ve ideolojik tartışmalarını arıyoruz.

1977 seçimlerinde babamla birlikte bütün ilçe ve köy gezilerine katılmıştım. Salihli ve Selendi’de çok duygusal anlar yaşandığına bizzat şahidim. Rahmetli babam “bekçi gecenin neresindeyiz” diye soruyor, elbet güneşin doğacağını, sabahın geleceğini anlatıyordu. 27 Mayıs darbesi ve Yassıada’yı anlatırken ağlayanları görüyordum. Salihli’de Adil Sarıgedik kahvenin dışına çıkmış hüngür, hüngür ağlıyordu. O seçimde Manisa’da zaferle çıktık 10 milletvekilinin 6’sını AP kazandı ama ülke genelinde CHP birinci parti çıktı. 2 yıl sonra ise Demirel %54’e karşı %29’la rövanşı ezici bir üstünlükle aldı.

O günlerde internet yoktu araştırmakta zorlanıyorduk ama hafızama nakşolan “bekçi gecenin neresindeyiz” sorusunun cevabına yıllar sonra eriştim. Ünlü ilim ve fikir adamı Prof. Ali Fuat Başgil, 1947 yılında Hür Fikirleri Yayma Cemiyetini kurmuş ve “Hür Fikirler” dergisiyle de bu fikirleri paylaşıyorlardı. Bu dergide yayınlanan bir yazıda aynen şöyle deniliyordu:

Bekçi, gecenin neresindeyiz?

Hürriyetsizlik içinde adalet aramak, adaletsizlik içinde saadet ummaktır. Hürriyeti diktatörler bile sever, fakat yalnız kendisi için. Hürriyeti sevip de müdafaadan çekinen, İstibdat altında onun hasretini duyar. Dile tahakküm, hakikatte fikre ve vicdana tahakkümdür. Bu ise, tahakkümlerin en ağırıdır. Derneğin manifestosu niteliğindeki bu yazı devam ediyor ve demokrat fikirler içeriyordu. Anladım ki DP’ye gönül vermiş gençleri besleyen fikirler bu ve bunun gibi kaynaklardan yayılıyordu.

Bugün siyasi akımların arkasında artık fikri ve ideolojik kaynaklar maalesef yok. O yüzden de bir türlü ne medeni bir siyasi tartışma yapılabiliyor ne de insanlar fikirlere hürmet ediyorlar. Onun içindir ki Ali Fuat Başgil’in kaleminden çıktığı anlaşılan bu sözler hala geçerlidir.

Süleyman Demirel’in bütün muhtıralara, baskılara, darbelere rağmen her seferinde zümrüt-ü Anka kuşu gibi küllerinden doğarak yeniden güç kazanması fikri temellerinin sağlam olması, demokrat ve hür fikirlere sahip olmasındandır. Demirel 1979 senato yenileme ve ara seçimde %54 e yükselmesi bu temellerin üstüne “Büyük Türkiye” kitabıyla kalkınma boyutunu ve “Yeniden Bir Sosyal Mukavele” kitabıyla da sosyal boyutunu eklemiş ve toplumun önüne bir fikirler manzumesi koymasındandır. Demirel 12 Eylül darbesi sonrasında da Zincirbozan’dan yazdığı temel fikirleri ve demokrasi dışı uygulamalara olan itirazlarını içeren mektupları bize ulaşıyor ve bizden de tüm yurda yayılıyordu. İşte Demirel’in 6 defa gidip 7 defa gelmesi ve Cumhurbaşkanlığına kadar uzayan sürecinin sebebi de sağlam fikirlere dayanıyor olmasındandır.

Gelelim şarkının nakaratındaki anlama. O kadar ipucu verdim ama hala çözemediyseniz ben anlatayım.

 Türkiye neden böyle çıkmazda? Sorusuna herkes farklı yorumlar getiriyor ama siyaseti az, çok bilen sağduyu sahibi vatandaşlar, entelektüeller, ideolojik fanatizme kapılmamış ilim ve fikir adamları merkez sağdaki boşluğu işaret ediyorlar. Adının önüne siyaset bilimci yazmayı çok seven ama siyaseti hiç bilmeyen bazı yorumcularla, kendilerini dev aynasında gören kibirli bazı genel başkanlara rağmen merkez sağ tabanı 31 Martı bekliyor. Tıpkı Berkay’ın şarkısındaki gibi DP/AP/DYP ve ANAP tabanları (Sanmasınlar yıkıldım / Sanmasınlar ben çöktüm / Bir başka bahar için / Sadece yaprak döktüm) diyorlar. 31 Mart sonrası ağaçlar sulanacak, yapraklar yeşillenecek, çiçekler açacak meyveleri de elbirliğiyle toplanacak.

Berkay’ı sevmiyor musunuz? Öyleyse size de Mahsun Kırmızıgül verelim:

“Yıkılmadım ayaktayım / Dertlerimle baş başayım / Zalimlere kötülere / Yenilmedim buradayım.

Evet dostlar, biz buradayız. Milletin dertleri bizim de derdimizdir. Geçmişten beri bizim kavgamız bozkırla yeşilin, fukaralıkla refahın, karanlıkla aydınlığın kavgasıdır. Bu çıkmazın içinden çıkılacak çözüm yollarını da merkez sağ siyaset anlayışında bulmak mümkündür. Umutla bekliyoruz, 31 Mart sonrasında yaprakların yeniden yeşilleneceği günleri.

Bekleyin… 1 Nisandan sonra tekrar görüşeceğiz. Kalın sağlıcakla…