‘’Bir kurbağa sürüsü ormanda ilerlerken, içlerinden ikisi bir çukura düşmüş. Diğer bütün kurbağalar çukurun etrafında toplanıp, çaresiz bir şekilde bakıyorlarmış.

Çukur bir hayli derin olduğundan düşen arkadaşlarının zıplayıp dışarı çıkması mümkün gözükmüyormuş. Yukarıdaki kurbağalar, boşuna çabalamamalarını söylemişler arkadaşlarına: “Çukur çok derin. Dışarı çıkmanız imkânsız!.” Ancak, çukura düşen kurbağalar onların söylediklerine aldırmayıp çukurdan çıkmak için mücadeleye devam etmişler.

Yukarıdakiler ise hâlâ boşuna çırpınıp durmamalarını, ölümün onlar için kurtuluş olduğunu söylüyorlarmış.

Sonunda; kurbağalardan birisi söylenenlerden etkilenmiş ve mücadeleyi bırakmış. Diğeri ise; çabalamaya devam etmiş. Yukarıdakiler de, çırpınıp durarak daha çok acı çektiğini söylemeyi sürdürmüşler.

Ne var ki, çukurdaki kurbağa onlara hiç aldırmadın son bir hamle daha yapmış, bu kez daha yükseğe sıçramayı başarmış ve çukurdan çıkmıştı. Arkadaşlarının ümit kırıcı sözlerine hiç kulak asmamıştı… Çünkü o kurbağa sağırdı.’’

  İnsan ile umut arasındaki ilişkinin nasıl olduğu anlatılan bu hikayenin özü nedir peki ?     -Hikayede kurbağanın sağır olması onun diğer kurbağaların olumsuz düşüncelerini duymamasını sağlamıştır. Söylenenleri duymuş olsaydı diğer kurbağa gibi umudunu yitirip çabalamaktan vazgeçecekti.

Yaşam boyunca kurbağaların çukura düştüğü gibi insanlarda kötü zamanlardan geçer. Kendilerini çaresiz hissederler. Pes etmiş ve vazgeçmişlerdir. Peki biz bu durumlarla karşılaştığımız zaman hangi kurbağa gibi davranıyoruz?

İnsanlar bir amaç uğruna çabalar, çalışır. En büyük idealleri; hayallerini gerçekleştirmektir. Gelecekte hayallerini gerçekleştirme inancı; en büyük motivasyonlarıdır. Bir gün mutlu olacakları, sevdikleri ve istedikleri hayalin gerçekleşme umudu ile çabalar ve yaşarlar.

Denebilir ki; insanla umut arasındaki ilişki; araçların hareket edebilmesini sağlayan yakıt ile aynı olan ilişkiye benzer.

-Gelecekte bahçeli ve büyük bir ev sahibi olmak,

-Çalıştığım kurumda üst düzeyde bir yönetici olmak,

-Emekli olmak,

-Hayatının aşkını bulmak ve evlenmek,

-Mutlu bir aile kurmak,

saydığımız bu hayallerden en az bir tanesine sahibiz. Bu hayaller için çalışmaktayız. Bir gün bu hayallerimizin gerçekleştirme umuduyla yaşarız. Motivasyonumuz(diğer bir deyişle yakıtımız) umudumuzdur.

Hikayede olduğu gibi umudumuzu düşüren, düşürmeye çalışan birçok faktör veya kişi olmaktadır. Çevremizde var olan bu etmenler, umudumuzu korumamızı zorlaştırmaktadır. Çünkü umut bulaşıcıdır. Umutsuzluk da bulaşıcıdır dolayısıyla. Hikayedeki diğer kurbağa, yukarıda olan kurbağaların ‘’yapamazsın, başaramazsın’’ gibi söylemlerini duyması onun motivasyonunu düşürmesine ve umudunun yok olmasına neden olmuştur. Sonuç olarak da çukurdan çıkamamıştır. Tam tersine yukarıda bulundan kurbağaların olumsuz söylemlerini duy(a)mayan kurbağa motivasyonunu ve umudunu korumuştur. Hikayeden çıkarılacak kıssa ise; ‘’çevresel faktörler ne kadar olumsuz olursa olsun insan umudunu korumalı ve hayalleri için çabalamalıdır.’’

Peki umudumuzu koruyabilmemiz için neler yapabiliriz?

-Geleceğe yönelik gerçekçi ve aşamalı hedefler/hayaller kurun.

-Amaçlarınız/hayalleriniz için kendinize zaman verin.

-Çevresel faktörlerin olumsuz etkilerine karşın hayallerinize ve isteklerinize sarılın.

-Sizi motive eden, sizi güdüleyen, size umut aşılayan arkadaşlıklar edinin.

-Hayalleriniz/hedefleriniz için çıktığınız yolda sabırlı olun ve o yoldan zevk alın.

-Olumsuz ve istenmeyen sonuçlara rağmen istemekten ve çabalamaktan vazgeçmeyin.

En önemlisini de Nazım Hikmet’in sözüyle söylemiş olalım:

*Umut binbir ayaklı, umut güneşte saklı. Umut edenler haklı, umut insanın hakkı.*

Umutla kalın,