Sümer Oral siyaset yaşamında rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in yanında yer almış, 12 Eylül ihtilalinden sonra kendisine teklif edilen bütün görevleri elinin tersi ile iten Süleyman Demirel’e vefa örneğini en güzel gösteren siyasetçidir. Sümer Oral’ın, Kenan Evren Paşa’nın kurulacak kabine ile ilgili düşüncesi belliydi. 6 Nisan tarihinde Milliyet Gazetesi’nde Güneri Civaoğlu, siyaset tarihinin yaprakları arasında kalan bu olayı ‘Lidere vefa’ yazısında köşesine taşıdı. Ben de Güneri Civaoğlu’nun yazasını aynen aktarıyorum.

LİDERE VEFA

Dünkü yazımda Putin’in “bir taşra bürokratı, pek de parlak olmayan -eski- gizli servis yarbayı görevinden, ışık hızıyla Rusya Başkanlığı’na yükselişini” anlatan kitaptan (*) satırlar yansıtmıştım.

Türkiye’nin Rusya ile ilişkileri öyle görünüyor ki daha da yakınlaşarak sürecek.

“Rusya’nın o tek adamını iyi tanımakta yarar olduğunu” vurgulamıştım.

Yazının sonunda ise Putin’in siyaset DNA’sı için “sadakat, vefa, güvenirlik” özelliklerini sıralamıştım.

Bu yazıdan sonra Türkiye siyasetinde izler bırakmış eski dostlarla konu açıldı.

Onlara göre zaten “bu 3 özellik lider alfabesinin ilk 3 harfi...”

Biraz yakın tarihi konuştuk...

12 Eylül İhtilali’nin Genelkurmay Başkanı Kenan Evren’di.

İhtilal’den önce, Süleyman Demirel hükümetinin bakanlarından Sümer Oral ile yakın dosttular.

Karşılıklı aile ziyaretleri yaparlardı.

5 komutandan oluşan Milli Güvenlik Konseyi ve Devlet Başkanı Evren, o zaman Bülend Ulusu’yu “hükümet kurmakla” görevlendirmişti.

“Sümer Oral’ı da bakan yapmasını” istemişti.

Teklif gelince Sümer Oral doğrudan Süleyman Demirel’e durumu anlattı.

Demirel daha önce de yakın çalışma arkadaşı Turgut Özal’ın “Abi beni başbakan yardımcısı yapmak istiyorlar, ne dersin” sorusuna “olumlu” yanıt vermişti.

Herhalde Sümer Oral’a da yeşil ışık yakıldı ancak Sümer Oral “Efendim, ben bu teklifi kabul etmeyeceğim” dedi. Kenan Evren’e de içinde bulunduğu hassas “vefa psikolojisini” izah etti.

O zamanı iyi hatırlıyorum.

Milli Güvenlik Konseyi’nin verdiği görevi kabul etmemek mümkün değildi.

Çünkü “teklif” değil, “emirdi.”

Fakat...

Aralarındaki “aile dostluğu” nedeniyle Sümer Oral’ın üzerine gidilmemişti.

***

Bir başka örnek...

Hariciye’nin en iyi Dışişleri bakanlarından biri olan İhsan Sabri Çağlayangil, Süleyman Demirel’in büyük saygı duyduğu, inandığı, güvendiği, fikirlerini sorduğu dostuydu.

Askeri cenahtan Çağlayangil’e çoğu politikacının “hayır” diyemeyeceği altın tepsi üzerinde pırıltılar birkaç kez sunuldu.

“Demirel’in önünün kesileceği, isterse parti başkanlığı, isterse cumhurbaşkanlığı gibi...”

Her defasında Çağlayangil’in bir kulağından girdi, diğer kulağından çıktı.

Hepsini geri çevirdi.

Sonuna kadar en kötü günlerinde de hep Demirel’in yanında omuz verdi.

***

Cumhurbaşkanlığına “hayır diyebilmenin çoğu politikacı için mümkün olmadığını” yazdım.

Cumhurbaşkanlığı umuduyla kimlerin “hoplamalar” yaptığını hatırlayın.

***

Kemal Derviş -kim ne derse desin- Türkiye ekonomisini “yoğun bakımdan” çıkaran, sağlık kazandıran adamdır.

Ama İsmail Cem ve Hüsamettin Özkan’la birlikte oluşturdukları parti için kamuoyu araştırmaları “yüzde 42 oyla iktidar” gösterirken ansızın CHP’ye geçti.

Türkiye’nin siyaset tarihi değişti.

***

Ve...

“Vefanın zirvesi”

Atatürk’ün 10 Kasım’da vefatı üzerine bir odaya geçip kalbine kurşun sıkan Başyaveri Salih Bozok’u da saygıyla anıyorum.

Neyse ki kurşun kalbinin 1 santim yanından girmiş ciğerini delerek sırtına saplanmıştı. Ölmemişti.

***

(*) Gazeteci Cenk Başlamış ve Okay Deprem’in kitabı “Vladimir Vladimiroviç Putin: RUSYA’YI AYAĞA KALDIRAN LİDER”

SÜMER ORAL: EKONOMİDE GÜVEN HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE DAYANIR

6-7 Nisan günleri İstanbul’da Marmara Üniversitesi’nde Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın açılışını yaptığı ‘EKONOMİK BÜYÜME GELİR DAĞILIMI VE VERGİ POLİTİKALARI’ konulu önemli bir panel gerçekleşti.

İzmir Milletvekili Selin Sayekböke, TC Merkez Bankası Eski Başkanı Durmuş Yılmaz ve Hazine ve Dış Ticaret Eski Müsteşarı Tevfik Altınok’un analist olarak katıldıkları oturumun açılışını Maliye Eski Bakanı Sümer Oral yaptı.

Sümer Oral konuşmasında şu konulara değindi:

“Ekonominin temel amacı refahı sağlamaktır. Refahı elde etmenin yolu da büyümeden geçer. Kuşkusuz, büyümenin sürdürülebilir olması önemlidir. Ayrıca, büyüme ve büyümenin finansmanının kaliteli olmasına özen gösterilmelidir. Ülke ekonomisinde, bugün itibariyle, en ciddi eksiklik yapısal reformlar alanında yaşanıyor. Oysa yapısal reformlar süreklilik isteyen bir süreçtir. Zamanını geçirirseniz kıymeti yoktur. Bana göre reform açığı bütçe açıklarından da dış denge (cari açık) açığından da çok daha öneme haizdir.

Bir diğer konu, hukukun üstünlüğüdür. İçte ve dışarıda ekonominin ihtiyacı olan güven ortamının oluşması buna bağlıdır. Hukuk devleti denilince aklıma, daima, rahmetli Cumhurbaşkanımız Sümeyman Demirel’in ceketinin üst cebinde sürekli taşıdığı o Anayasa kitapçığı gelir. Onun önemini galiba bugün çok daha iyi anlıyoruz.

Ayrıca, Türkiye hergün seçim konuşan bir ülkeye dönüştü. Böyle bir ortamda, özellikle ekonomide istikrar acaba nasıl sağlanır? İki yıl sonra yapılacak seçim bugün ne için tartışılır? Vatandaş çeşitli sorunlar içinde günlük yaşıyor. Onun önüne iki yıl sonrasının meselesini bugün getirmesinin ona ne faydası var? Hangi demokratik ülkede böyle bir tablo var? Hatırdan çıkarmayalım ki, siyasette bir gün çok uzundur.