Genellikle, Bakanlıkların, kurumların, şirketlerin makam girişlerinde daha önceki dönemlerde bakanlık, yöneticilik yapmış kişilerin fotoğrafları asılıdır. Tariş Genel Müdürünün makam kapısında da sıra, sıra eski genle müdürlerin fotoğrafları asılıydı. Malum Tariş yüz küsur yılı aşkın mazisiyle ülkemizin en köklü kuruluşlarından biridir. Haliyle orada da çoğunluğu siyah beyaz çok sayıda fotoğraf bulunuyordu.

Bir gün yurt dışından önemli bir kuruluşun CEO’sunu ağırlıyorduk. Fotoğrafların çokluğundan söz ederek, istikrarın önemine değindi ve sık sık yöneticileri değişen kuruluşların uzun vadede başarılarının düşeceğine işaret etti. Kısmen haklıydı. Ancak Tariş bir çiftçi kuruluşuydu ve karar organı olan yönetim kurulları seçimle geliyordu ve uzun süre de görevdeydiler. Genel müdür ile yönetim kurullarının uyumlu olması ve genel müdürün hükümetle çiftçiler arasında köprü vazifesi görmesi halinde sorun olmuyordu.

Aslında ben aynı yöneticilerin, siyasetçilerin gerektiğinden daha uzun süre görevde kalmalarına taraftar değilim. Tabi bunun ölçüsü nedir, orası görecelidir. Bu kişiden kişiye değişebilir, kişinin zekası, bilgisi, becerisi, deneyimi, problem çözme yeteneği, karar verme sürecindeki davranış biçimi bu sürede etkendir. Bizim idari sistemimize Valilerin, büyükelçilerin görev süreleri ortalama dört yıldır. O sürenin sonunda ya başka yere atanırlar ya da merkeze alınıp bir süre dinlendirilirler. Elbette böyle bir teamülün yerleşmiş olması boşuna değildir.

Ben yöneticilerin bir makamda uzun süre kaldıklarında işletme körlüğü denilen hastalığa tutulduklarına inanırım. Bunu güç zehirlenmesi takip eder ki; o daha da vahimdir. Zira göreve atandığında ya da seçildiğinde o şevk ve heyecanla çok güzel işler yapar, atılımlar gerçekleştirir, paydaşlarının sesini dinler, kamuoyunun uygun taleplerini yerine getirir, daha da sevilir. Ancak zaman ilerledikçe, yeni hamleleri göremez olur, giderek durağanlaşır. Artık ufuk çizgisine ulaşmıştır, daha ötesini göremez. Sonrasında hatalar zinciri başlar. Etrafında bir çember oluşur, bir türlü bu çemberi yarıp, halkın sesini, paydaşların sesini duyamaz. İşte o zaman ya yeni bir görev ya da dinlenme zamanı gelmiş demektir.

Rahmetli Menderes de bunu görenlerdendi. Yol arkadaşı merhum Fuat Köprülü’nün Başbakanlığı için Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a telkinde bulunmaya gitmiş ama bu görüşmeden başbakan olarak çıkmıştı. Kısa sürede milyonların sevgilisi oldu, kalkınma hamleleri başladı, adeta Türkiye’ye bir Türkiye daha katıldı. Vatandaş, huzur ve refaha kavuştu. 1957 seçimleri sonrasında ekonomide duraklamalar başladı, muhalefetin tahrikleriyle de olsa toplumsal hareketler baş gösterdi, kamplaşma ve huzursuzluklar arttı. Menderes bu durumdan ülkeyi kurtarmak adına erken seçim kararı aldı ve 1960 darbesinden bir, iki gün önce Eskişehir’de bunu duyurdu. Ancak bu sadece darbenin öne alınmasına yol açtı. Rahmetli babam derdi ki; eğer erken seçim olabilseydi ya iktidar el değiştirirdi, ya da seçim sonrası Menderes başbakanlığı bir başka arkadaşına devreder, Türkiye durulurdu. Rahmetli Demirel de öyle. En uzun süreli başbakanlığı altı yıl sürmüş, altı defa gitmiş yedi defa gelmişti ama her dönüşünde yenilenmiş, yeni ufuklarla dönmüştü.

A.B.D’deki çok uluslu köklü şirketler de böyledir. Artık kurucuları, asıl sahipleri değildir, zaman içinde sermaye koyan yatırımcıları seçtikleri yöneticilerle ayakta kalabilmişlerdir. Bu gün çoğunun gerçek bir sahibi yoktur. Tıpkı Coca Cola gibi. Vatandaşımız Muhtar Kent, plasiyer olarak girdiği şirkette zamanla yükselmiş, sermayesine ortak olmuş, önce Avrasya yöneticiliği sonrasında dünya CEO’luğu ve en sonunda da yönetim kurulu başkanlığına gelmiştir. Bizde yönetim kurulu başkanları kurucular veya büyük ortaklardan olur yani şirketlerin sahibidirler. Ancak Cola’nın sahibi kimdir? Bilinmez, yüzbinlerce küçük ortaklardır, Muhtar Kent de onlardan sadece biridir. Muhtar Kent de 40 yılını geçirdiği Coca Cola’dan ayrılıyor. Şimdi belki Ayvalık’taki zeytinliğinde köşesine çekilecek ya da yeni ufuklara yelken açacak.

Bütün bunları yazmama sebep, siyasetin böylesi de varmış dedirtecek Almanya Başbakanı(Şansölyesi) Andre Merkel’in siyaseti bırakma kararı ve Alman CDU partisinin başkanlığına aday olmamasıdır.

Kimdir Merkel? Merkel yaşıtımdır. Sovyet güdümündeki Doğu Almanya’nın Leipzig kentinde 1954 yılında doğmuştur. Aynı günlerde siyasete adım atmışız. Merkel aile geleneği ile genç sosyalistler arasında siyasete başlamıştır. Ancak sosyalistler arasında bulunmasına rağmen bir özgürlük savaşçısı olarak tanınmıştır. Nitekim Sovyetlerin dağılması ve duvarların yıkılmasının ardından iki Almanya’nın birleşmesi yönünde çalışmıştır. Birleşmenin ardından Alman Sosyalistlerinin partisi SPD’yi değil, muhafazakar demokrat CDU’yu (Hristiyan Demokrat Birliği) tercih etmiştir. Bu tavrıyla çok eleştiri almışsa da CDU’nun yenilenen yüzü olarak parlamış ve ilk seçimde federal meclise seçilmiştir. Kadın ve Gençlik bakanı olmuş, hiç beklemediği halde bakan olduğunu başbakan Helmut Kohl’un telefonuyla öğrenmiştir.

AP Gençlik kolları Genel Başkanlığım döneminde Avrupa Demokrat Öğrenci Birliği çatısı altında Alman CDU Gençlik Örgütü temsilcileri ile çeşitli seminerlerde bir araya gelmiş bir seferinde de bir etüt ziyareti vesilesiyle de Türkiye’de ağırlamıştık. İlişkilerimizi daha sonra da sürdürdük. Yıllar sonra bir görev nedeniyle Almanya’da bulunduğum sırada bu eski dostlarla CDU merkezinde buluştuk. Tesadüfen Sayın Merkel de oradaydı, tanıştık. Sorduğumda CDU’nun parlayan yıldızı olduğunu ve ileride çok önemli yerlere gelebileceğini söylediler. Çok değil bir yıl sonra bakan olduğunu duyduk. Daha sonra da CDU Başkanı ve Başbakan oldu.

Merkel bakanlığı döneminde işine orta sınıf kendi arabasıyla ya da toplu taşıma araçlarıyla giderdi. Başbakanlığında da tek bir koruma ile gezer, yurt dışı gezilerini tarifeli uçakla yapardı. Dünyanın dördüncü büyük ekonomisinin patronu ve AB’nin gizli lideri Merkel’i hiçbir zaman lüks ve şatafat içinde görmedik. Zaman zaman Türkiye ile ilişkilerinde eleştirdiğimiz oldu ama tutarlı ve hakkaniyetli yaklaşımlarını hep takdir ettik.

İşte o Merkel Avrupa’nın en güçlü lideri olarak zirvedeyken kendi rızasıyla CDU başkanlığını kendisi gibi genç ve cevval bir hanıma devretti. Dönem sonunda ise başbakanlığı bırakacak ve federal meclise de aday olmayacak. Veda konuşması tam da “siyasetin böylesi de varmış” denilecek cinsten. Fazla söze gerek yok Sayın Merkel’in bu konuşmasını okuyun ve kendinize göre dersler çıkarın. Tabi sadece siz değil ülkeyi yönetenler ve siyasetçiler de bu dersleri çıkarmalılar. Hatta kurt kocayınca kuzuların maskarası olur dedirtmeden zamanı geldiğinde Merkel gibi bırakmasını bilmeliler.

Kalın sağlıcakla…