Uluç kardeşler, Öcal ve Hıncal Uluç Manisa’ya geldiğinde beraber olmuştuk. Ayn-ı Ali’de Sultan Levent’in kahvesini köşesini anlata anlata bitirememişti. Valimiz Ahmet Deniz’le birlikteliğini de ballandıra ballandıra anlattı. Yavuz Donat’ın iki kardeşi, Sultan Levent’le birlikte fotoğrafını kullanarak, “Hıncal Uluç nerede?” yazısını köşesinde harika bir yazı ile cevap verdi.  Benim yanımda 30 Kasım tarihli Olay Gazetesi vardı. Hıncal Usta gazeteyi aldı. Her sayfasını aynı titizlikle inceledi ve bana döndü. “ ‘Kaptan Köşkü’, yazarınız Bülent Hasgönüllü’nün “Gazeteci” adlı yazısını beğendim.  Köşemde kullanacağım” dedi. Pazar günü Sabah Gazetesi’ni alıp Hıncal Uluç’un köşesine bakınca “Üstad yine döktürmüş” dedim. Verdiği sözü tutup Manisa medyasının farklı gazetesi Olay’ı köşesine taşımış. Bülent Hasgönüllü’nün de “Gazeteci” yazısının tamamını da yayınlamış. Olay Ailesi olarak çok mutlu olduk. Kendisine ne kadar teşekkür etsek azdır.

Uluç kardeşleri Aynı-ı Ali’nin patronu Sultan Levent’le kısa sürede yine bekliyoruz. Bu kez gelişlerini ülkenin her tarafını yaz kış demeden dolaşan Yavuz Donat üstadı da aralarında görmek istiyorum. Hele hele Yavuz Donat üstadın Manisa siyasetinin duayenlerinden Sümer Oral ve Manisa’da valilik yapan Necati Çetinkaya’yı da alıp gelirse bizleri mutlu ederler. Bekleyelim görelim.

GAZETECİ DİYE MANİSA’DAN YÜKSELEN SES

30 Kasım Cuma günkü Manisa Olay Gazetesinde Bülent Hasgönüllü adlı yazarın köşe başlığıydı "Gazeteci." Manisa Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı Ertuğrul Aytaç'a ağabeyim Öcal plaket vermişti ya.. Onun haberi vardı içinde.

Manisa'ya gittiğimizde Ertuğrul gösterdi.

Ben alıp gazeteyi karıştırırken buldum ve her satırını heyecanla okudum, "Gazeteci"nin..

Siz de okuyun, tüm gazeteciler de... En başta da Dilek, Atakan ve Orhan kardeşlerim!..

GAZETECİ...

Ne?

Ne zaman?

Nerede?

Nasıl?

Neden?

Kim?"  soruları ile toplumun yanıt aradığı olaylara

Cevap getiren kişidir.

Gazetecinin beyninin dehlizlerinde

Kuşku, şüphe dolaşmalıdır.

Elbette demiyoruz, “PARANOYAK” olsun!

Soru işaretleri,

Acaba kuşkuları, KARANLIKLARIN şifre kırıcılardır.

Hayatta hiç bir şey sonsuza kadar sır kalamaz.

Sırları ifşa eden, gizemi çözen,

İnsanlardır gazeteciler.

Kamu görevi yapan,

Kamuoyuna gerçekleri sunan insanlardır.

Senin benim gibi

2 eli,

2 gözü,

2 kulağı

2 ayağı, 2 böbreği olan

2’ de bir, siyasetin ve iş dünyasının kirli

Çamaşırlarını ortaya çıkaran, etten kemikten sinirden

Yaratılmış canlılardır.

Gazetecileri,

Kurt’tan, aslandan, ayıdan

Köpek balığından daha tehlikeli görenler

Her türlü pis işlere girmiş, insan müsveddeleridir.

"Katli vaciptir " denilerek

Bomba ile havaya uçurulanlar ile

Arkadan sıkılan kurşunla, öldürülen gazeteciler ile

Doludur basın tarihi.

Ölümle kol, kola yaşarlar.

Kefenlerine kan değil, mürekkep bulaşmıştır!

Her gazeteci potansiyel bir

Avdır!

Devletler, siyasiler, yer altı dünyası,

Gazeteciler susturulursa toplumun sağır, dilsiz, kör

Olacağını bilirler.

Bunların ereklerinde

Topluma, 3 maymunu oynatmak vardır.

“DUYMAYACAKSIN, GÖRMEYECEKSİN, KONUŞMAYACAKSIN”

İşte gazeteci bu yüzden toplumun

Sağlıklı yaşam uzmanıdır.

Yazmazsa kim öğrenir?

Çizmezse kim görür?

Yaşam, hep karanlık,

Hep zulüm, hep baskı.

Demir’i kesen kılıçtan,

Çeliği büken bilekten,

Savaş araçları olan

Tank, top, uçak ve gemilerden

Daha güçlüdür kalemin gücü!

Yazdın mı? 7.6 ile yer sarsılır.

Çizdin mi? gök çöker!

Ama

Ölüm karşısında diz çökmez gazeteci...

İstanbul'da çalıştığı gazetenin önünde,

Yazmaya 5’ kala.

Bir kurşun sesi durdurdu zamanı.

Kahpe bir kurşun, arkasından saplandı bedenine.

Yüzükoyun yere kapaklandı.

Üstünü örttüler gazete sayfalarıyla.

“GAZETECİNİN KEFENİ, GAZETE SAYFALARI OLDU”

Sanmayın;

Neden?

Niçin

Ne?

Ne zaman?

Nerede?

Nasıl?

Neden?

Kim?"  soruları öksüz kalacak.

Elbet! bir gazetecinin bedeninde

Yeniden hayat bulacak...

Gazeteciler öldürülse de,

SORULARI ÖLÜMSÜZDÜR!

İZMİR’DE UNUTULMAZ GÜNLER

Yani bu Yavuz'un bir gün Çin'in bir kentinde, ertesi gün, Güneydoğu'nun bir köyünde olmasının ve beni çıldırtmasının sırrını çözdüm galiba..

Yok canım!. "Işınla beni Scotty" demiyor. (Konuyu bilmeyen gençler için bakınız Star Trek/ Uzay Yolu dizisi).

Bu Yavuz Donat'ın dünyanın her yerinde casusları var.. Adamı anında haberdar ediyorlar.. Hem de resmiyle beraber.. O da yazıyor.

Dün sabah özlediğim evimde uyandım. Kahvemi koydum.

Gazetemi açtım ki, Yavuz'un köşesinde koca bir başlık.. "Hıncal Uluç nerede?." Yanında koca bir fotoğraf.. Sultan Levent ortada, iki yanında ağbim ve ben..

"Uluç Kardeşler Manisa Ayn-ı Ali'deler" diye yazmış..

Yahu Manisa Ayn-ı Ali, benim İzmir /Ege tatilimin en tepe noktası..

Oturup ballandıra ballandıra anlatacağım, Yavuz'un yaptığı işe bak..

Beni atlatıyor resmen, alenen, yahu!.

Neyse ki, casusu ona esas bilgileri vermemiş.. "Ayn-ı Ali nargile mekânıdır. Öcal oraya nargile içmeye gider. Hıncal içmiş mi, bilmiyorum" demiş..

Hayır içmedim Yavuz.

Ben ağbimle bir kere nargile içtim, 40 yıl evvel.. Karşıyaka'da onlarda kalıyorum..

"Hadi sahile gidelim, birer nargile höpürdetelim" dedi.. Gittik Sahilde nargileci.. Denize bakan bir bankta oturduk.

İki nargile getirdiler.

Tömbekiler ateşlendi.

Hayatımda ilk defa nargile içiyorum..

Karşımda deniz, tepemde mehtap..

Hoş.. İki saat falan içtik.. Sonra "Hadi dönelim" dedik.

Ayağa kalktım ki, karşımda deniz vardı ya hani.. O deniz etrafımda döndü, dolandı, arkama geçti. Gözümü açtığımda evde yatağımdaydım. Sabah olmuştu.

O gün, bu gün ağzımı nargile marpucuna sürmem.

Hayır Yavuz, sırf bana inat, o tarifini verdiğin Sultan Çayı'nı da içmedim.. Ya ne içtim?.

Kahve.. Türk Kahvesi..

Eee.. Ne var bunda?. Türk kahvesi her yerde içilir..

Hayır içilmez. Böylesi ancak Sultan Levent'in Ayn-ı Ali Müzesinde içilir.. Evet müze.. Gerçekten müze..

Yıllar evvel, Manisa'ya üniversiteye gençlerle sohbete gittiğimde yazmıştım size bu harikulade yeri.. İçerisi Osmanlı'dan bu yana Anadolu tarihi..

Aynen duruyor. Manisa'ya giderseniz değil, geçerseniz durun Ayn-ı Ali'de ve gezin Sultan Levent'le..

Sultan Levent, patron..

Onun da kıyafeti tarih..

Kahvemi Sultan Levent şahsen, bizzat yaptı Yavuz.. Ama nasıl yaptı!.

Bir elinde saplı bir minik mangal, öbür elinde cezveyle geldi masaya..

Mangalı masaya koydu.

Cezveyi mangala sürdü..

İki taşım pişirdi, önümde ve babamın kulpsuz bir fincanı vardı, Okka derdi adına.. Önüme koyduğu tarihi okkaya, kahvemi, köpüğünü zerre kaybettirmeden cezveden süzdü.

Mangal ateşinde iki taşım pişmiş kahveyi en son nerede, ne zaman içtin Yavuz!. Hem de Ayn-ı Ali gibi bir efsane mekanda, hem de Sultan Levent'in elinden?.

***

Ahmet Hakan Kardeşim, "Anılarını anlatanlardan sıkıldım" demişti geçen hafta.. Ben anlatacak anısı olmayanlardan sıkılmam. Onlar için üzülürüm.. Demek "Anlatmaya değer bir şey yaşamamışlar" diye..

İzmir'den unutulmaz anılarla döndüm.. Anlatacağım hepsini..

İKİ OLAĞANÜSTÜ VALİ!

Manisa Gazeteciler Cemiyeti Onursal Başkanı, Ağbimin, Tercüman İzmir ve Ege şefi olduğu yıllardaki en acar muhabiri Ertuğrul Kardeşimizin davetiyle bir Manisa günü koyduk, İzmir gezimize.. İzmir- Manisa gidiş geliş, inanın Beylikdüzü- Taksim'den daha kolay. Müthiş bir otoban ve o otobanın içinden geçtiği yeni tünel, dünyayı iyice ufaltmış. Buca'dan çıkar çıkmaz Manisa'ya girdik sanki..

Doğru Ayn-ı Ali kahvesi.. Ertuğrul bizi orda bekliyor.. Girdik ki, birisi Ertuğrul'a koştu..

"Valimiz burda" dedi..

Ertuğrul'un "Oooo!.

Sayın Valim" dediği adama baktım. Aynen benim gibi fevkalade spor bir tatil günü kıyafetinde bir genç..

Yahu biz İstanbul'da senelerden beri, sokakta, halkın arasında vali görmeyi unutmuşuz..

Bir felaket ola ki, gelen bakanın omzu başından bakan bir vali ortaya çıksın ve kameralara poz versin..

Manisa'da vali, tatil sabahı, halkın en favori kahvelerinden birinde onlar gibi olmuş.. Halkla sohbet ediyor, iyi mi?.

Beraber oturduk. Nasıl hoş sohbet, nasıl şirin, nasıl senden, benden, ondan farksız, tam halktan biri valimiz, Ahmet Deniz..

Yani bize Mekteb-i Mülkiye'de öğrettikleri Vali bu işte..

Ağbime nargile, Valimiz dahil herkese Sultan Çayları geldi. Sohbet sürüyor.. Ben etrafa bakıyorum. Her masası dolu Ayn-ı Ali'de, içerde "Vali" olduğunu gösteren tek işaret yok..

Korumalar bile belli değil, vardıysalar eğer..

Sonra kalktı..

"Bugün gezeceğim daha çok yer var..

Bana müsaade" dedi, Valimiz.. Sarmaş dolaş olduk.. Nasıl mutluydum, onu kucaklarken..