Bizim yaşlarda olup da çelik çomak oynamayı bilmeyen var mıdır acaba? Belki büyük şehirlerde apartmanlar arasına sıkışıp kalmış, daracık sokaklarda oynayan yaşıtlarımız bilmeyebilir. Çok keyifli ve eğlenceli bir oyundur. Bire, bir de oynanabilir takım halinde de. İyice keyfini çıkararak oynamak istiyorsan geniş bir alana ihtiyaç vardır.
İki sopayla oynanır, büyük olanına çomak, küçük çubuğa da çelik denilirdi. Biz oyun gereçlerimizi, sokağımızdaki dut ağaçlarının dallarından kendimiz imal ederdik. Bağı, bahçesi olanlar daha dayanıklı ağaçlardan da yaparlardı. Varlıklı olan bazıları ise tornada oklavadan az kalın çomak çektirirler, sapını da meşin kaplatarak daha ergonomik hale getirirlerdi.
Peki nasıl oynanırdı bu oyun? Toprağı eşeleyerek 5-10 cm derinliğinde bir çukur kazar, çeliği üstüne yerleştirir, sonra da çomağı altından geçirip çeliği uzağa fırlatırdık. Çomağı daha uzağa fırlatmak için usta oyuncular önce çeliği havalandırır, havadayken tekrar çomakla var güçleriyle vururlar ve daha uzağa fırlatarak avantaj elde ederlerdi. Oyunun asıl amacı çeliği fırlatan kişinin, çomağını atıp belirlenen mesafeye kadar koşup tekrar başlangıç noktasına karşı takımdan önce dönmesidir. Karşı takım ise çeliği düştüğü noktadan alıp paslaşarak çelikle birlikte fırlatandan önce başlangıç noktasına ulaşmayı hedefler. Eğer çelik havada yakalanırsa karşılayan takım puan kazanır. Yere düşerse puan kazanması için fırlatandan önce başlangıca dönmesi gerekir. Aksi halde puanı atan takım kazanır. Böylelikle çok keyifli oyun oynar zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık.
Koleje, yatılı okula geldiğimizde dersler bittikten sonra akşam etüdüne kadar olan zamanı futbol, basketbol, voleybol ya da farklı spor etkinlikleriyle geçirirdik. Geniş top sahasında ekip buldukça çelik çomak da oynardık, geniş alanda çok daha keyifli olurdu ama genellikle sahada futbol oynayan abiler çoğunlukta olduğundan pek yer bulamazdık.
Okulda, öğrenciler için yasak olan malum şeylerin dışında son derece özgür hissederdik kendimizi. Kimi gitar, saz çalar, dans eder, folklor yapar, kimi spor yapar, koşar, birdirbir, uzuneşek gibi oyunlar oynar, hafızlar ise ders çalışmaya devam ederlerdi. Ancak içki, sigara gibi o malum yasaklar dışında iki yasak daha vardı: Koruya ve korunun girişindeki Giraud'un metruk köşküne girmek. Koru yasağına pek aldırış eden olmazdı, şair ruhlu arkadaşlar çamların altında oturup ilham gelmesini beklerlerdi, ya da çam kokuları arasında yürüyüş yapmak iyi gelirdi bize.
Yasak olan şeylere karşı çocukların hep zaafı ve merakı vardır. Biraz kıdem aldıktan sonra havanın erken karardığı bir gün gizlice Giraud köşküne girdik, bir dolabı açtığımızda bolca beysbol teçhizatı bulduk. Mr. Shoemaker isimli Amerikalı bir matematik öğretmenimiz vardı kendisinden bize beysbol öğretmesini rica ettik. Malzemelerin yerini de söyledik. Bu kez izinli olarak nizami bir şekilde malzemeler köşkten çıkarıldı ve beysbol maceramız başladı.
Biz çelik çomak oynamaya alışık olduğumuz için beysbolu da hemen çözdük, İki oyunun mantığı da aynıydı zaten. Sert içi dolgu avuç içi büyüklüğündeki topu vurucuya doğru atıyorsun, o da bet denilen kalın sopayla vurarak mümkün olduğunca uzağa fırlatıyor. Sonra da sopayı fırlatarak koşuyorsun, base denilen duraklara basıp çıkış noktasına geri dönerek puan kazanıyorsun. Rakip takım ise topu gittiği yerden alıp senden önce base denilen noktalara ulaşmak için çaba harcıyor. Yakalanırsan puanı karşılayan takım kazanıyor. Tek fark bu oyunun belirli kuralları var, özel sahaları var, bet, eldiven, kask, maske koruyucu kıyafetler v.b donanımları var. Beysbol (base ball) basketboldan sonra Amerika'da en çok izlenen ikinci spor dalı. Hemen her evde de mutlaka bir sopa, top ve eldiven bulunur.
Nereden çıktı çelik-çomak ve beysbol diyorsunuz değil mi? Bet denilen beysbol sopası yeri geldiğinde tahrip gücü yüksek bir suç aletine ya da öldürücü bir silaha dönüşebiliyor. Türkçemizde de tekere çomak sokmak diye bir deyim var. Hızla giden bir arabanın tekerine, ya da bir makinayı çalıştıran çarka çomağı sokun, görün bakalım neler olacak. Bu deyim düzgün işleyen bir sistemi, düzeni bozmak, sabote etmek, engellemek anlamına geliyor.
Türkiye ne zaman ileri gitse, itibar kazansa, güçlense, kalkınmasını tamamlamaya niyet etse illa ki tekere çomak sokan bulunuyor. Kim bilir, belki beysbol sopası sokan da oluyordur. Tekere çomak sokmak sadece müdahalelerle, muhtıralarla, darbelerle olmuyor. Bazen bilmeden, istemeden, farkında olmadan hatta kandırılarak kendi tekerine de çomak sokabiliyorsun. Onun için öncelikle demokrasimizin, adaletin, hukukun, birlik ve beraberliğimizin çarkına çomak sokmamaya ve sokturmamaya özen göstereceksin. Hukukun üstünlüğünden, temel hak ve özgürlüklerden, Cumhuriyet ve demokrasinin değerlerinden asla vaz geçmeyeceksin. Aziz milletimiz testiyi kıranla dolduranı ayırt etmesini bildiği gibi tekere çomak sokanları da hemen fark eder.
Tekerimize çomak sokmayın, sokturmayın. Kalın sağlıcakla.