Referandum sonuçları TV’lerde tartışılırken Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök CHP geleneği ile yakınlığı olmasına rağmen ilginç bir yaklaşım koydu ortaya. Mealen dedi ki; 1946 seçimlerinde yapılan hileler bugün hala konuşuluyor ve CHP üzerinden 71 yıl geçmesine rağmen bu kara lekeyi taşıyor. Devamla mühürsüz oy pusulalarını geçerli sayan YSK kararının da referanduma şaibe bulaştırmasına ve sonuçlara gölge düşürmesine fırsat verilmemeliydi, dedi.

            1946 seçimlerindeki olay sadece açık oy gizli tasnif sonucu oyların tersyüz edilmesi, sayıma hile karıştırılması değildi elbette. Örneğin Ankara merkezinde ve Beypazarı ilçesinde Demokrat Partinin seçimi kazandığı ilan edilmiş olmakla birlikte kırsal ilçeler ve köylerden gelen toplu CHP oylarının sonucu değiştirdiği bilinmektedir. Hatta köylerde jandarma nezaretinde muhtarların tek tek CHP pusulalarını seçmenlere verdiği, DP pusulalarının ise yok edildiği de vakıadır. İstanbul’da ise DP, CHP’ye açık bir fark attı. Telaşlanan Vali Lütfü Kırdar sonuçları üç gün açıklamadı. Ancak DP listesinden bağımsız aday gösterilen Mareşal Fevzi Çakmak’ın ve taraftarlarının protestoları üzerine üçüncü gün sonucu açıklamak zorunda kaldılar. Sonuçlar değiştirilmiş DP tulum çıkarmış olmasına rağmen sadece 15 milletvekili çıkardığı ilan edilmişti. Tüm yurtta da aynı olaylar yaşanmış, oylar çalınmış, tersyüz edilmiş, DP’ye ancak lütfen 65 milletvekilliği verilmişti

            1946 seçimleri CHP’nin ani bir kararıyla, DP’nin teşkilatlanmasına fırsat tanımadan kavurucu yaz sıcağında 21 Temmuz’da yapılmıştı. Bu yüzden DP o gün için var olan 65 ilin ancak 46 sında aday gösterebildi. CHP tüm devlet gücünü arkasına alarak, Valiler, kaymakamlar, jandarma komutanları, daire amirleri ile propaganda yapıyordu. Devletin, belediyelerin araçları, kaynakları CHP için seferber olmuştu. Halkın üzerinde büyük bir devlet baskısı oluşturulmuş, doğuda aşiretler baskıyla, tehditle sindirilmişti. Valiler DP’lilerin toplanmalarını çeşitli yollarla engelliyorlar hatta itfaiye araçları ile halkın üzerine su sıktırıyorlardı. DP’liler ise kendi ceplerinden, kendi araçlarıyla imece usulü yurdu dolaşabiliyordu, ama halk çok yerde onları bağırlarına basıyordu. Sonuçta DP başardı ancak, devlet galip geldi seçimleri kazandırmadılar.  

            İsmet Paşa hileyle de olsa seçimi kazanmış, dört yıl daha Cumhurbaşkanı olarak kalmayı başarmıştı. Ancak rahatsızdı, hem halkın teveccühünü kaybetmiş olmaktan hem de 2. Dünya savaşı sonrası oluşan hür Dünya ülkelerinin tepkilerinden.

            O gün AGİT yoktu ama hür dünyanın farklı bağımsız kurumları, STK’ları vardı. Onlar da yapılan hileleri, devletin orantısız güç kullanarak adil ve eşit şartlarda yarışma kurallarının çiğnendiğini, oy çalındığını, seçimlerin şaibeli olduğunu tüm dünyaya ilan ettiler.

            İsmet Paşa, “vız gelir, tırıs gider”, “bu kararları tanımıyorum” falan demedi. Aksine kulak astı. Halkın taleplerine karşılık vermeye çabaladı.

            Genel Sekreterliği, Bakanlığı ve Başbakanlığı döneminde CHP’yi faşist İtalya ve Nazi Almanya’sı benzeri bir yönetim modeline çekmeye çabalayan Recep Peker ve ekibini tasfiye etti. Başbakanlığı daha liberal olan Hasan Saka ve Şemsettin Günaltay gibi mutedil siyasetçilere teslim etti.

            Köy enstitülerinin işlevlerini sınırladı, sıradan köy öğretmen okulu şekline soktu. İmam Hatip Okullarını açtırdı. Dindarlar üzerindeki baskıları hafifletti.

            1948 yılından itibaren çağa göre liberal sayılacak adımlar attı. Devletçilik anlayışını yumuşatarak hür teşebbüse önem vermeye başladı. Teşvik uygulamalarını başlattı, yabancı sermayeyi çekmek için bir takım tedbirler aldı.

            Hür dünyanın talepleri doğrultusunda demokratik adımlar attı. Seçim kanunu değiştirdi, gizli oy aleni tasnif sistemine geçti. Yurt gezilerine çıktı halkın taleplerini, sorunlarını dinledi.

            İsmet Paşa tüm bu olumlu yaklaşımlarına rağmen 14 Mayıs 1950 seçimlerinde ezici bir çoğunlukla iktidara gelen Demokrat Partinin zaferine engel olamadı. Halk Milli Şeflik döneminde yaşadıklarını ve hileli 1946 seçimlerinin şaibelerini unutmadı. Aslında 1946 seçimlerinde kazanan halk olmuştu. Eğer 46 seçimleri eşit ve adil bir ortamda olsaydı, oylar çalınmasaydı, seçimin üzerine gölge düşmeseydi belki CHP gene seçimi kazanabilirdi. Zira DP sadece 46 vilayette seçime katılmıştı ve buraların çoğunda seçimi kazansa bile meclis çoğunluğunu elde etmesi zor olabilirdi. Hatta belki 1950 seçimleri bile başa baş geçebilirdi. Ama olmadı halk 46 seçiminin rövanşını 14 Mayısta mutlak bir zaferle kazandı. İşte o yüzdendir ki CHP o günden beri hiç seçim kazanamıyor. Tek istisnası 1973 ve 1977 deki Ecevit dönemidir, onda da iktidar çoğunluğu elde edememiştir.

            71 yıl aradan sonra ilk kez böyle bir durumla karşı karşıyayız. Devlet bütün imkanlarıyla, araç, gereç ve kaynaklarıyla evet propagandasının içinde olmuştur. Büyükşehirlerin neredeyse bütün bilbordları, evet reklamlarıyla donatılmış, halka manevi baskı uygulanmıştır. TV’ler yayın akışını keserek Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ın mitinglerini canlı yayınlamıştır. Anayasa ve yasalara göre tarafsız olması gerekenler bilfiil evet propagandası yapmışlardır. Valiler MHP muhaliflerinin toplantılarına engeller çıkarmış, meydan verilmemiş, miting izni verilmemiş, yasal toplantıların bile elektrikleri kesilmiştir. Toplantılar basılmış, kürsüler devrilmiş, ancak faillerin bir teki bile yakalanmamıştır. Okul müdürleri öğrencileri, daire müdürleri çalışanları, zoraki evet toplantılarına göndermişlerdir, hatta taşeron işçileri yevmiyeleri bile ödenerek gönderilmiştir. Belediye imkanları seferber edilmiştir. Hayırcılar adeta siyasi partilerle değil devletle yarışmışlar, orantısız güçle karşı karşıya kalmışlardır.

            Bütün bu orantısızlığa, adaletsizliğe, eşitsizliğe rağmen hayır oyları % 49 oranına ulaşmıştır. Üstelik AKP kaleleri bir, bir düşmüş, İstanbul, Ankara, İzmir, Manisa, Adana, Mersin, Eskişehir, Balıkesir, Denizli gibi birçok büyükşehir kaybedilmiştir. Alt, alta sıraladığımızda bu iller, Türkiye ekonomisinin, bilim, kültür ve sanat faaliyetlerinin, üretim ve ihracatının neredeyse %90’ını teşkil etmektedir. Üstelik kanunun açık hükmüne rağmen mühürsüz oyların kabulü kararı oylamanın üzerine şaibe bırakmıştır. Sahadan aldığımız bilgilerde tıpkı 1946 seçimlerinde olduğu gibi doğuda toplu oy kullanıldığı iddiaları vardır. Bunların hiç birine hayır olmadı denilememektedir. Atı alan Üsküdar’ı geçti demekle yetinilmektedir.

            Yazımızın başlığını 1946 seçimlerini kim kazandı koyduk. Cevabını da verdik, halk kazandı dedik. Sizce 16 Nisan halk oylamasını kim kazandı? Cevabını zaman gösterecek. Bana göre, bırakınız diğer büyükşehirleri, İstanbul’u kaybetmek Türkiye’yi kaybetmek demektir. Çünkü İstanbul Türkiye’dir. İstanbul’dan esen rüzgar tüm yurdu sarar. Kalın sağlıcakla.