Pazar günü gece yarısından sonra adeta ülkenin birinci gündem maddesi Göztepe’nin 14 yıl aradan sonra tekrar süper lige dönüşüydü. O gece gerçekten İzmir’in dağlarında çiçekler açtı. Böylelikle Türkiye’nin üçüncü büyük kenti, en çağdaş kenti süper ligde temsilci bulunduramamış olmanın ayıbından da kurtulmuş oldu.

            Yassıada zulmünün ardından babam Kayseri cezaevine gönderilince biz de Karşıyaka’ya anneannemin evine yerleştik. Tahliye olup Manisa’ya dönene kadar da yaklaşık iki yıl orada kaldık. Karşıyaka’da futbol heyecanı başka yaşanırdı. Takım galip gelirse, maç sonrası Alsancak’tan gelen vapur Karşıyaka iskelesine yanaşırken düdüklerini çalar çarşı birden şenlenirdi. Çocukluk heyecanıyla biz de o gösterilerin bir parçası olurduk adeta. Aileden gelme Galatasaraylıydım ama Karşıyaka’nın o muhteşem kutlamaları KSK’ya ayrı bir sempati duymama neden olurdu. Göztepe ile aralarında Fener-Galatasaray rekabetini aratmayan koyu bir rekabet vardı ama ne yalan söyleyeyim, sarı kırmızı renklerinden dolayı Göztepe’ye de ayrı bir sempatim vardı. Manisa’ya dönünce ikinci ligde olmasına rağmen Manisasporun da koyu bir taraftarı oldum. Şimdilerde de Akhisar ile teselli buluyoruz.

            KSK-Göztepe rekabeti İzmir ruhu adına şimdilik rafa kalkmış gibi görünüyor. Kutlamalar, sosyal medya paylaşımları arasında Göztepe’yi kutlayan çok sayıda Karşıyaka’lı dostumuzu gördüm. İnşallah gelecek yıllarda KSK, Altay, Altınordu’yu da görürüz, tabi iyi yönetilirse Manisa da aday olur. Önümüzdeki yıl lig çok renkli geçeceğe benziyor, İzmir deplasmanı her takım için korkulu rüya olacağa benziyor.

            Bu arada okul arkadaşım Mehmet Sepil’e de bir parantez açmak istiyorum. Çok uğraştı, çok çalıştı, kulüp başkanı gibi değil taraftar gibi davrandı, motivasyonun bir takım için ne kadar önemli bir ateşleyici olduğunu gösterdi. İnandı, inandırdı ve başardı. Onun şahsında tüm Göztepe camiasını ve Yılmaz hocanın şahsında tüm takımı kutluyorum, süper ligde yolları açık olsun.

            KATAR MESELESİ

            Daha Göztepe’nin kutlamaları sürerken bu kez Katar krizi patlak verdi. Suudi Arabistan’ın başını çektiği 7 ülke Katar’la diplomatik ilişkilerini kesti, hava sahası ve sınır kapılarını kapattı ve ülkelerindeki Katarlı diplomatların ülkeyi terk etmeleri için süre verdi. Bu ülkeler Katar’ı terörü ve teröristleri desteklemek, finans sağlamakla suçluyorlar. Bu olaylar karşısında herkesin aklına ABD Başkanı Trump’ın geçen haftaki Suudi Arabistan ziyareti geldi. Elbette bu krizle ziyareti ilişkilendirenler haksız sayılmazlar, ama bu işin böyle olacağı aylar öncesinden belliydi. Nasıl mı?

            Arap baharı aldatmacasıyla Ortadoğu’da önemli bir güç olarak ortaya çıkan İhvanı Müsliminin (Müslüman Kardeşler Örgütü) radikal yüzleri ortaya çıkınca yavaş yavaş destekçilerini kaybettiler. Hatta İhvanı El-Kaide, El-Nusra, IŞİD gibi radikal örgütlerle ilişkilendirenler de oldu. Önce Mısırdaki darbe ve ardından yapılan seçimlerde Mısır’da tasfiye oldular. Ardından HAMAS örgütü ilişkisini tamamen kopardı, Ortadoğu’da Katar’dan başka destekçileri kalmadı. Türkiye’de bile artık rabia işareti görülmez oldu, Mısır’la olan ilişkiler normalleşme sürecine girdi. Esasen Türkiye’de İhvan taraftarlığı, Sayın Davutoğlu’nun hem dışişleri Bakanı hem de Başbakan olduğu dönemde tamamen siyasal tercihleri doğrultusunda gelişmişti. Davutoğlu sonrasında bu durum ortadan kalktı ama Katar’la olan ilişkiler artarak devam etti. Katar’ın Türkiye’deki yatırımlarına bakınız, hepsi de ballı yatırımlar. A Bank, Finansbank, Digitürk, Banvit, Ankas, oteller, Sürmene yaylalarında kupon araziler, Boğazın en pahalı yalıları ve daha neler, neler. Havuz medyasına ortak, Telekoma talip üstüne PTT’yi de istiyor. Yeşil, yeşil Katar’dan dolarlar geliyor ya, oh ne ala! Diyoruz.

            Bundan sonra ne olacak derseniz? Türkiye tam da iki ucu şeyli değnek konumunda, aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık. Türkiye, hesapsız, kitapsız, ekseni kaydırılmış hatalı dış politikasının ceremesini çekiyor. Şimdilik hayırlar dilemekten başka çaremiz yok.

            DENİZ SEKİ

            Türkiye’nin gündeminde Kıdem tazminatı fonundan tut, zeytin ağaçlarının talanına yol açacak Kanun tasarısına kadar daha onlarca mesele var. Bütün bunlar orta yerde dururken Deniz Seki’nin tahliyesi olayı birden bire gündemin başına oturuverdi. Kimdir Deniz Seki? Binlerce hayranı olan bir ses sanatçısı olabilir. Başarılı da olabilir ama sonuçta uyuşturucu tacirlerine yardımdan hüküm giymiş biridir. Efendim, kandırıldı, suçsuzdu, tedbirsiz davrandı, iyi niyetinin kurbanı oldu diyerek olayı hafifletebilirsiniz ama orta yerde yüksek mahkemenin de onadığı bir mahkumiyet kararı var, yatmış çıkmış. Sessiz sedasız çıkarsın, “hatalarımdan ders aldım” dersin, istersen sanatını gene icra edersin. Cezaevi kapısındaki bu gösteri nedir? Takip eden medya ordusuna, hayranlarına ne demeli? Uyuşturucu tacirlerine yardımdan hüküm giymiş birini kahraman edasıyla karşılarsak uyuşturucu batağına girmesinler diye çocuklarımızı nasıl yönlendireceğiz? Gerçek kahramanların hakkını nasıl ödeyeceğiz? Bizler evimizde, yuvamızda rahat, huzur içinde olalım diye hayatını feda eden şehitlerimize bile bu kadar ilgi gösterilmezken sanatçı da olsa bir hükümlüye bu kadar ilgi nedendir?

            Songül Yarbayım sen bizi affet! Onca erkeğin içinde canını esirgemeyen yiğit bir Anadolu kadını olarak sen bu vatan için toprağa düştün. Ne yazık ki hemcinsine gösterilen ilginin onda biri bile sana gösterilmedi. Cennette rahat uyu sessiz milyonlar senin yasını tutuyor, milyonlarca insanımızın kalbinde yaşıyorsun. Bırak, şov peşinde olanlar istediğini yapsın bu ayıp onlara yeter.

            Kalın sağlıcakla…