Önceki gün başkent kulisleri oldukça hareketliydi. Kadim dostumuz CHP İstanbul Milletvekili Aytun Çiray Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu ile görüşüp helalleştikten sonra CHP’den ayrılarak Akşener’e katılacağının işaretini verdi. Sayın Çiray’ın istifası, acaba arkası gelecek mi? Sorusunu da beraberinde getirdi ve kulisler birden hareketlendi. Bugün ise Akşener Yenimahalle Belediyesi Nazım Hikmet Kültür Merkezinde İyi Partiyi resmen ilan etti. 

            Toplantının Nazım Hikmet’in adını taşıyan bir salonda yapılıyor olması, Sayın Akşener’e omuz veren bazı ülkücü kesimler arasında eleştiri konusu oldu. Bana göre Sayın Akşener bu eleştirilere kulağını tıkayarak doğru bildiği yoldan şaşmadan ilerleyeceğinden hiç kuşkum yok. Hala 80 öncesinin sığ siyasi ve ideolojik çekişmelerini bugünün siyaset anlayışına çekmeye çalışmanın kimseye bir yararı yoktur. 

Bizim kuşağın sağda ve solda çatışanları maalesef ülkemizin edebi ve entelektüel zenginliklerini ıskalayıp geçtiler, hala bunu sürdürme eğiliminde olanları da ibretle izliyoruz. Bir taraf Nazım’ı, Aziz Nesin’i, Fakir Baykurt, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Atilla İlhan, Uğur Mumcu gibi değerleri ıskalarken, diğer taraf da Necip Fazıl, Peyami Safa, Nihal Atsız, Cemil Meriç, Arif Nihat Asya, Ahmet Kabaklı, Abdurrahim Karakoç gibi değerleri ıskaladılar. Çok şükür ki; ben babamın okuma alışkanlığı nedeniyle daha küçük yaşta hem Nazım’ı hem Fakir Baykurt, Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi değerlerin eserlerini de okuyabilmiştim. Şimdi bakıyorum da ne gazetelerde ne televizyon tartışmalarında entelektüel düzey kalmamış, dilde yandaşlık hakim, fikir içermeyen slogan edebiyatının peşine takılıp gidiyor. Peyami Safa, Nazım Hikmet polemiklerinde bir edebi ve siyasi nezaket vardı. Peyami Safa’nın “Dokuzuncu Hariciye Koğuşu” adlı ünlü eseri de bu polemiklerden doğmuştu. Şimdi nerdeeee? Uğur Mumcu, Nazlı Ilıcak polemiklerini bile arar hale geldik. 

Söz buradan açılmışken önceki akşam hemen her kanalda yer alan Meral Akşener’in yeni partisi ile ilgili tartışmalara değinmek istiyorum. Aman Allahım! Bu kadar bilimsellikten uzak, bu kadar tek taraflı, siyasi tarihimizi bile bilmeyen ya da bilerek çarpıtmaya çalışan insanların tartışmalarını izlemek bir işkenceydi adeta. Sayın Ahmet Hakan ve Didem Aslan çok mu aramışlar bunları acaba? Araştırmaya ve ciddi verilere göre fikir yürütenleri tenzih ederim ama adının önünde Prof.Dr yazan koca koca adamlar bu kadar mı yandaş ve militan olurlar? 

Tartışmaları bir tarafa bırakarak, net bir şekilde görüşümü söylemek istiyorum. Türkiye’de bir iktidar boşluğu yoktur, muhalefet boşluğu vardır. AKP’ye oy veren kitle içerisinde sayıları hiç de küçümsenmeyecek boyutta gayrı memnun kitle vardır. Bunlar hep kararsızlar içinde görünür ama seçim geldi mi, muhalefet seçenek olamadığından, ya da taraftarı oldukları partinin barajı aşamayacağı endişesiyle dönerler, tekrar AKP’ye oy verirler. Tartışmalı olsa bile halkoylaması sonuçları göstermiştir ki, MHP’nin de AKP’ne teslim olmasına rağmen bu kitle hayır oyu vermiştir. Bunların çoğunluğu, eski ANAP ve DYP seçmenidir. Öyleyse bu kitle yeni partinin de hedef kitlesi olmalıdır. 

Bence televizyonlardaki tartışmaların odak noktası bu olmalıydı. Yani Sayın Akşener bu kitleyi yanına çekebilecek kadroya ve söyleme sahip midir? Bu kitleye heyecan verebilecek midir? Tüzüğü, programı, terör, ekonomi, dış politika konularındaki görüşleri AKP küskünü vatandaşları tatmin edebilecek midir? Topluma birlik, beraberlik, kucaklaşma mesajı verebilecek midir? Seçmenin önüne yeni bir toplumsal sözleşme koyabilecek midir? Bence bunlar konuşulmalıydı. Ama öyle olmadı, Sayın Akşener’i karalamaya yönelik görevlendirilmiş kişiler tartışmaları mecrasından çıkararak başka yöne çekmeyi başardılar. 

AKP’nin ücretli araştırmacısı diyor ki; merkez sağ seçmeni diye bir şey yoktur AKP seçmeni vardır. El insaf! Seçmene saygın yoksa bari mesleğine saygın olsun. İnsan biraz döner de bakar, AKP’nin birinci parti çıktığı eski AP, DYP ve ANAP kaleleri Balıkesir, Manisa, Denizli, Uşak gibi iller nasıl birer, birer düştüler? İzmir, Muğla, Aydın’da hayır oyları nasıl katlanarak arttı? İstanbul, Ankara neden kaybedildi? Ben söyleyeyim, AKP’ye oy veren merkez sağ seçmen Hayır dedi de ondan. Bank Asya muhibbi, nasıl gazeteci olduğu meçhul bir hatun kişi de çıkıyor, Ümit Özdağ’ın 27 Mayısçı babasından dolayı, demokratlar, ülkücüleri sevmez diyerek fitne çıkarmaya çalışıyor. Sen ne zaman demokrat oldun da bu sözü sarf etmeye kendinde hak görüyorsun? 

Bir başkası da siyasi tarihimizi saptırarak, yeni partiler ancak darbeler sonrası başarıya ulaşıyor, diyebiliyor. 1946’da darbe mi vardı? Neden Bölükbaşı’nın Millet Partisi, Nuri Demirağ’ın Milli Kalkınma Partisi veya Amele Partisinden, Köylü Partisine irili ufaklı partiler varlık gösteremedi de Demokrat Parti başarıya ulaştı? Hiç sorguladın mı? 1946’daki hile ve entrikaya rağmen DP’nin 14 Mayıs 1950’de açık arayla tek başına iktidar olması önlenemedi. 14 Mayıs halkın tek adam rejimine, milli şefliğe, hukuksuzluğa, oligarşik diktaya direnişiydi. Bu direnişi oya tahvil edilmesini sağlayan etkenler ise, demokratların toplumun her kesimini kucaklayan yaklaşımı, demokrasi vaadi, devleti milletiyle barıştırma arzusu, milletin değerlerine sahip çıkışı, hukuku, adaleti ve hürriyetleri ön planda tutuşu, siyaset üslubu ve tarzıydı. Bu üslubu ve siyaset tarzını benimseyen merkez sağ siyaset anlayışı bugünün şartlarında da halkı kendisine bağlayacak politikaları pekala geliştirebilir. 

AKP’nin tek başına iktidara gelişindeki etken de tek başına 2001 krizi falan değildir. 2002 şartlarında, başta siyaset kurumu ve parlamento olmak üzere devlet yönetimine olan güvenin azalmasıdır. Yenilik arayan halk parlamentodaki partileri yerle bir etmiş, AKP ve hatta Genç Parti umut haline gelmiştir. Bugünkü ortamda kısmen de olsa 1946 ve 2002 şartlarının var olduğu gözlemlenmektedir. OHAL kalıcı hale gelmiş, siyasete ve adalete güven azalmış, tek adamlık yeniden ortaya çıkmış, terör önlenememiş, güney sınırlarımızın ötesinde kısmi de olsa savaş hali baş göstermiş, israf artmış, ekonomi kontrolden çıkmış, bütçe açıkları Deli Dumrul vergileriyle kapatılmaya çalışılır hale gelmiş, belediye başkanları emirle istifaya zorlanır olmuştur. Toplum tıkanan siyaseti açmak adına arayış içindedir. 

Sayın Akşener bu tıkanıklığı açacak başarıyı gösterebilecek midir? Bunun Anahtarı kendisindedir. Mış gibi yapmadan gerçek manada merkez sağı kucaklamak ve demokratların 46’daki tarz ve üslubuyla siyaset yapmak zorundadır. Kadro sizi tatmin etti mi derseniz, açıkçası ben tatmin olmadım ama ön yargılı da değilim. Kadim dostum Aytun Çiray’ın bu harekete katılması da umutları artırmıştır. 

Haydi Hayırlısı…