Ünlü İspanyol Yazar Cervantes'in Don Kişot'unu (Don Quijote) okumayan herhalde yoktur. Don Kişot dünyanın en çok okunan eserlerinden biridir ve 38 dile çevrilmiştir. Bu eser hâlâ dünyanın en çok okunan romanları arasında yer almaktadır. Eskiden toprak sahibi bir aristokrat (züğürt ağa misali) olan Don Kişot şövalye ve kahramanlık kitaplarına merak sarar, oradaki kahramanlarla da kendisini özdeşleştirir. Kitaplarda yazılan her olaya inanan Don Kişot kendisini roman kahramanlarının yerine koyar ve giriştiği her olayda da tepe taklak gelir, sonu hep hüsrandır. Düşman bellediği yel değirmenlerine saldırışı ise bu mizahi romanın en çarpıcı bölümüdür.
Bu günlerde Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı sorunlar karşısında ortaya konulan tavırları gördükçe Don Kişot'u raftan indirip tekrar okuyasım geliyor. Özellikle batı dünyasının çifte standardı, Ermeni tasarıları, AB kararları, Kıbrıs konusundaki tavırları ve bunun gibi kararlar karşısında Don Kişot gibi davranacağımıza Atatürk ne yapmış, İsmet Paşa, Menderes, Demirel hatta Özal nasıl tavır almış onları örnek alıp adımlarımızı atsak ülke yararına belki çok daha iyi sonuçlar alabilirdik.
Dolardaki ani yükselişler de önümüzdeki günlerde ülkemizi ciddi bir darboğazla karşı karşıya bırakabilir. Tedbir almak ekonomi yönetiminin işidir, işi onlara bırakmak lazımdır. Yoksa onları iş yapamaz hale gelirsek milletçe bunun bedelini çok ağır öderiz. Türkiye'nin vadesi gelen yıllık toplam döviz yükümlülüğü 160-180 milyar dolar civarındadır. Nereden baksanız 40 milyar dolar dolayında da cari açık var, bunu da finanse etmeniz gerekiyor. Eee böyle olunca da en ufak bir öksürükte dolar şişiyor, şiştikçe de ekonomimiz tökezliyor.
Şimdi ekonomik kuralları bir kenara bırakılmış, Don Kişot misali, troller eliyle sosyal medyada döviz bozdur kampanyası başlamış, neymiş dolar bozdurursan kur düşermiş. Yahu buna Sanço Panço bile güler! Yukarıda söyledim, Türkiye'nin gereksinimi yıllık şimdilik 200-220 milyar dolar. Merkez Bankası kasasında bu para var mı? Yok. Olsa zaten bir miktar piyasaya sürer doların ateşini bir nebze düşürür. Ne yapacaksınız? Yeniden borçlanacaksınız, öyle vatandaşa dolar bozdur demekle bu iş olmaz. Aksine bu kampanya vatandaşın kafasındaki "acaba" ları artırır, birikimi varsa daha fazla dövize yönelir.
Daha vahimi, ekonomi yönetiminden, bakanlardan bir Allah'ın kulu da çıkıp bu iş yanlıştır demiyor. Daha da vahimi, yandaş kalemler "sanki ekmeği dolarla mı alıyoruz" gibi söylemlerle cehalet sergiliyor. Bakın anlatayım, evet ekmeği dolarla almıyoruz ama dolarla aldığımız her şeyin fiyatı, başta akaryakıt olmak üzere, kur arttıkça yükselecektir. Mazot fiyatı artınca, Silifke'den gelen domatesin de, Karadenizden gelen hamsinin de, Konya'dan gelen buğdayın da fiyatı artar, ekmek de nasibini alır elbette. Tabi bu vatandaşı doğrudan ilgilendiren tarafı, bir de farkında olmadan yiyeceği kazıklar var. Onları da anlatacağım.
Boğaziçi Köprüsü 1970 yılında merhum Süleyman Demirel tarafından ihale edildi ve 21 milyon 773 bin dolara tamamlandı (dikkat! milyar değil milyon). Fatih Köprüsü Turgut Özal döneminde 125 milyon dolara yapıldı. Her ikisinin de geçiş ücretleri 4.75 TL, dolara vurursan yaklaşık 1,35 dolar. Birinci köprü 5 yılda ikincisi daha uzunca bir sürede kendini amorti etti, para basıyor, hazineye ve karayollarına gelir yaratıyor. Yani övündükleri duble yolların parası oradan sağlanıyor.
Şimdi sıkı durun! Yavuz Sultan Selim Köprüsünün maliyeti 2 Milyar 835 milyon dolar, 1. ve 2. Köprülerin kaç katı maliyetlidir siz hesaplayın. YİD modeli ile yapıldı, geçiş ücreti 9.90 TL sözleşmede 3 dolar ve günde 135 bin aracın geçişi garanti ediliyor. O kadar araç geçmezse farkı devlet müteahhide dolar olarak ödeyecek, ödüyor da zaten. Osman Gazi Köprüsünün maliyeti 6.9 Milyar dolar, sözleşmede öngörülen geçiş ücreti 35+KDV yani 41.30 dolar, Ocak ayında 47.20 dolara çıkacak. Alınan ücret 90 TL aradaki farkı devlet müteahhide ödüyor, bu fark şu an için araç başına 55 TL civarında, Ocak ayında kur sabit bile kalsa 70 TL'yi aşar. Garanti edilen araç sayısının onda biri kadar araç bile geçmiyor köprüden, yani devlet her gün fazladan yüzbinlerce doları ödüyor yapımcıya. Üstelik bu projelerin hepsinde dolar bazında Hazine garantisi var.
Demirel ve Özal'ın yaptığı köprülerden günde 400 bin dolayında araç geçiyor ve her gün devletin kasasına 550 bin dolar civarı para giriyor. Reklamını yapmaya doyamadıkları köprüler için ise bunun misliyle para çıkıyor devletin Hazinesinden, üstelik kur yükseldikçe kazığın şiddeti de artıyor. Sorarım size basiretli bir tüccar böylesi sözleşmelere imza atar mıydı? Şimdi mega projelerde döviz bazında sözleşme yapılmayacağına dair haberler var. Dolardaki devalüasyon sanırım akılları da başlara getirmiş, inşallah doğrudur. Yol yakınken Çanakkale boğazını da devretsinler Karayollarına hem yıllara sari kazıktan kurtulurlar hem de ucuza mal ederler. Benden söylemesi.
Ben doların yükselişinin nelere sebep olacaklarından vatandaşın hemen fark edebileceği kısım ile fark edemeyeceği kısımdan sadece köprüleri anlattım. Gerisini siz düşünün.
Bırakın Don Kişotluğu da, doğru dürüst şu işe bir çare bulun. Yoksa önümüzdeki yıl bizi çok zor şartlar bekliyor. Aman dikkat. Kalın sağlıcakla.