Ali Suat Ertosun ile Ulupark’ın tarihinden Hayata Dönüş operasyonlarına kadar, merak edilen her şeyi konuştuk…

Her konuğa sorduğumuz gibi size de sormak istiyorum. Buranın ismi neden Ulupark Cumhuriyeti?

Buraya Ulupark Cumhuriyeti denmesi yanlış. Cumhuriyet ne demek? Halkın iradesinin seçtiği kişilerce yönetim oluşturulması. Ulupark da kimseye ait değil. Her siyasi görüşten insan buraya geliyor. Yani burası halkın malı. Mesela şimdi Fenerbahçe Cumhuriyeti diye bir jargon var. Fenerbahçe Cumhuriyet mi? Değil ama Türk halkının takımı olduğu için cumhuriyet diyorlar. Burası da Manisalıların malı olduğu için ve her kesimden her siyasi görüşten insan geldiği için buraya Ulupark Cumhuriyeti deniyor.

“SEBAHATTİN ABİNİN EKMEĞİ KURSAĞIMDAN GEÇTİ”

Sizin döneminizde özellikle Ersan Atılgan gibi isimler buranın müdavimleri. Siz buraya gelmeye nasıl başladınız?

Benim bağım daha farklı. Onlar buranın siyasi kişileri. Ben hiç siyasi olmadım. Mesleğim gereği benim bürokratik yanım çok daha ağır basıyor. Benim burasıyla ayrılmaz bir bağım var. Rahmetli babam burada çalıştı. Babam burada kasada dururdu. Benim Sebahattin Kayhan'la tanışıklığım 1970'li yıllara dayanır. Burası eskiden it kopuğun elindeydi. Sebahattin bey burayı alınca çeki düzen verdi. Sebahattin bey o zaman meşrubat ve sek bayiliği yapıyordu. Babam da onun deposunda çalışıyordu. Sonra Ulupark'ta çalışmaya başladı. Yani Sebahattin beyin kursağımda ekmeği var. 1974'ten beri tanışıyoruz. Rahmetli babam da 'oğlum başın sıkışınca dostumun yanına git' demiştir. Benim böyle bir bağım var. Buraya sık sık gelirim. Sebahattin abiyle yemeğe gideriz, otururuz. Dediğiniz kişilerin hepsini tanırım ama Manisa'nın siyasi atmosferiyle hiç ilgilenmedim. Onlar Manisa'nın siyasetini burada yönlendirdiler. Burada seçimler yapıldı, adaylar atandı. Buraya her görüşten insan geldiği ve fikirlerin özgürce tartışılabildiği için Londra'daki Hyde Park ismi verilebilir. Burası bana göre özgürlüğün olduğu bir yer . Ailenizle gelebileceğiniz bir yer.

Bürokrasiden sizin gibi buranın müdavimi olan arkadaşlarınız var mı?

Fazla yok çünkü ben Manisa'da değildim. Belki vardır. Bildiğim kadarıyla Nejdet Menzir gelirdi. Emniyet gelirdi. Eskiden bazı hakim ve savcı arkadaşlarım gelirdi. Tabii şimdi Manisa'nın yapısı da değişti. Eskiden burası halkı toplayan bir yerdi. Şimdi çok fazla kafe açıldı. Belediyenin de yanlış tutumları var. Kaldırımlar işgal edildi. Tabii dolayısıyla burasının da eski havası kalmadı.

“KAMUOYU İÇİN ÇALIŞTIM”

Sizin Manisa'ya kattığını en önemli şeylerden biri Sümerbank oldu. Bu tür davaları Ulupark'ta tartıştınız mı?

Hayır. Sümerbank kararlarının nasıl alındığını bilmiyorum. Biz onları kendi arkadaşlarımızla kavramlaştırmaya çalıştık. O artık yargı konusu. Ben şahıs olarak Manisa'nın ortak değerlerinin korunması için savaştım. Bir hassasiyet platformu kuralım dedi. Bir mensucat vardı. Niye yaşatılmadı? Et Balık Kurumu özelleştirildi. Et Balık Kurumu'nun korunmaması terörle mücadelede de eksiler yarattı. Terörün bu denli büyümesindeki sebeplerden biri de hayvancılığın korunmamasıydı. Başka girişimlerimiz de oldu. Eski Garaj'ın bir girişimciye verilmesi söz konusu oldu, biz karşı çıktık. Cafe Corner'a karşı çıktık. Mensucatla ilgili çok dava açtık. Bir ara Muradiye ve Yağcılar'a bir çok köyün bağlanması söz konusuydu, buna da karşı çıktım. Hepsinin içerisinde bulundum. Kiminde kendim dava açtım, bazılarında arkadaşlarım destek verdi. Bunlar yalnızca Manisa için olmadı. Kamuoyunu ilgilendiren çok şey var. Andımızın kaldırılmasıyla ilgili dava açtım, türbanla ilgili bazı davalar açtım. Bu davalarımız devam ediyor. Ben kendi mesleğim gereği bu memleket için yapılması gereken her şeyi yapıyorum, tabi gücüm kadar. Türkiye'de o kadar çok hukuksuzluk var ki... hepsine benim karşı çıkmam mümkün değil. İşte bu yüzden hassasiyet platformu kurulmasını istedim. Sağlık konusu olursa doktorlar girsin istedim.

HUKUK DEVLETİ VE TÜRKİYE

Manisa'nın yapısının çok değiştiğini söylediniz. Siz neler görüyorsunuz?

Ben 1953 doğumluyum. Manisa'dan hiç kopmadım. Görevlerim gereği dışarıda yaşadım ama ayda bir hep gelmeye çalıştım. Manisa 1973'ten sonra özellikle yapısal değişime girdi. OSB kuruldu. OSB Manisa'ya çok şey kattı ama çok şey de götürdü. Bunların irdelenmesi lazım. Biz rahmetli Bülent Koşmaz ile zaman zaman bunları tartışırdık. O da aynı şeyleri söylerdi. Belediyelerimiz sıkışmaya başladı. 1970'deki müteahhitlerin yap-sat modelinden sonra kentin karakteristik yapısı değişti. Şimdi Manisa marka şehir diyorlar. Valla ben Manisa'da çok marka olan bir şey göremiyorum. Eskiden markaydı. Bundan sonra yaratılabilir mi? Tabii ki yaratılabilir. Geçmişin fotoğrafları elimizde. Bunun için de lider ruhlu kişiler lazım. Bir sonraki seçimi düşünmeyecek, ranta bulaşmayan kişiler lazım. Gerçek belediyeciler lazım. Manisa'nın en büyük sorunu otopark sorunu. Mesela mesir de öyle. Manisa'nın en büyük değeri mesirdir. İsterim ki Sultan Camii civarı meydan olsun. Yurtdışında gördüm. İnsanlar meydanlarda yaşıyor. Orası farklı bir aktivite alanı oluşturuyor. Şimdi ramazan. İnsanlar dışarıda oluyor, şenlik gibi oluyor. İnsanlar parklarda oturuyor. Meydanlar olsa daha güzel olur. Görüyoruz, Manisa'da kapalı kapılar ardında etkinlik yapıyorlar. Bunları meydanlarda yapın, herkes görsün. Biz de katılalım, herkes katılsın. Kavga etmeden yönetim olması lazım. Yurtdışında insanlar iki karşı kaldırımdan birbirlerini protesto ediyor ama kavga olmuyor. Bizde durum tam tersi. Gidip buluyoruz.

Aslında bu bahsettiğiniz hukuk devleti kavramının topluma oturması değil mi? Sanırım biz bunu oturtamadık...

Kesinlikle oturtamadık, oturtmamız da çok zor. İktidarlara büyük görev düşüyor. İktidarlar istemezse hukukun ve kültür ortamı yerleşmesi çok zor. İyi bir iktidar gerçekten demokrasi isteyecek ve bunu uygulayacak. Şimdi siz gazetecilik yaparken yaptığınız bir haberden dolayı tutuklanıyorsunuz. İnsanlar içeride. Buna nasıl demokrasi dersiniz? İşte ben hep söylüyorum, hakim ve savcılara çok iş düşüyor. Çünkü hukuk sadece önünüzdeki mevzuat değildir.  Kanunlar eğer hukuka aykırıysa, mahşeri vicdana aykırıysa istediğiniz kadar uygulayın. Bunu Almanya'da gördük. Hukukçuların dik durması lazım. Normal zamanlarda herkes görevini yapar. Önemli olan zor zamanlarda dik durmak.

HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU ASLINDA NEYDİ?

Ben sizin özgeçmişinizi araştırdığımda aldığınız kararların yurtdışındaki hukuk kitaplarında okutulduğunu gördüm. Manisa çok büyük bir değere sahip...

Evet doğrudur. Özellikle cezaevleri konusunda Türkiye’de çok büyük işler yaptık. O zamanlar yurtdışından heyetler bizim cezaevlerimizi incelemeye geldi. O zaman bu bir başarıydı. Bugün Türkiye bir cezaevi sorunu yaşamıyorsa bu çok önemli bir şey. Rahmetli Cumhurbaşkanlarımızdan Süleyman Demirel’in ayrılık konuşmasını yatığı konulardan biri de cezaevleriydi. Tabii o zamanki Ecevit hükümetinin de büyük rolü var. Herkes risk aldı, tehlikeyi göze aldı. O dönemlerden bir çok insan bugün sokağa çıkamıyor, korumalarla geziyor. Birçoğu terör örgütlerinin hedefi oldu.

Siz de öylesiniz…

Evet. Hedef olduk. Ama bugün cezaevi sorunu kalmadı. Türkiye’deki hükümlü sayısı git gide artış gösteriyor. Eski cezaevleri olsaydı bugün Türkiye’nin hali ne olurdu? Bunu düşünen yok. Türkiye’de cezaevlerinden kaynaklanan terör sorunu vardı. Bu laf benim lafım değil. Türkiye 300 milyar dolar harcadı teröre 2000’li yıllarda. Bu 200 milyar dolar büyük bir paradır. Bu anlattığım yıllar 98-2003 yılındaki rakamlar. Aradan 14 sene daha geçti. Türkiye 2015’te büyük bir terör batağından çıktı. Askerlimiz Güneydoğu’da hala savaşıyor. Eğer bu ülkeye bu paralar hastane, okul olarak dönseydi belki İtalya, İspanya’ydık. Yıllardır iktidarda olanlar bu işi neden önleyemedi? Şimdi siz gazetecisiniz. İşini yapmadığınız zaman patron ne yapar?

İşten çıkarır tabii…

Bu da öyle. Siz iktidardasınız, yıllardır terörü önleyemiyorsunuz.

“İÇERİDEN MAHKUM ALAMIYORDUK!”

Ne kadar cevap vermek istersiniz bilmiyorum ama sizinle bu konuyu hep konuşmak istemiştim. Hayata dönüş operasyonları… Zaten bu yüzden yıllardır korumayla geziyorsunuz. Gezeceksiniz de…

Benim özel korumam var. Hayata dönüş operasyonu keşke olmasaydı. Mecbur kalındığı için oldu. O zamanlar hapishanelerde terör örgütlerinin hakimiyeti vardı. Ölüm oruçları vardı. Bugün Yüksel Caddesi’nde 2 vatandaşın ölüm orucuna girmesi, Türkiye’de ne sonuçlar doğurdu gördük. O zaman cezaevinden insanları dışarı alamıyordunuz. O dereceye gelmişti. İnsanlar olayı yargılarken o günün şartlarına bakmalı. Kurtuluş Savaşı’nı bu günkü şartlarla değerlendirmek çok kolay. Hayata Dönüş operasyonu 2000 yılında oldu. O yılın şartlarına bir baksınlar. Cezaevlerine giremiyordunuz. Ben o zaman Genel Müdürdüm. Cezaevinden gıyabi tutukluyu alıp mahkemeye çıkaramıyordunuz, ifade verdiremiyordunuz. Peki devlet ne yapacaktı? Diyorum, keşke olmasaydı… Ama mecburduk. Terör örgütleri o kadar sistemli çalışıyorlar ki… Devlet olarak biz ne yaptık? Bu güne kadar geçmişte cezaevinde yapılanları sadece ben savunuyorum. O zamanın İçişleri Bakanı nerede?

Bu kararı tek başınıza vermediniz tabii…

Tabii ki. Ben mi verdim bu kararı? O kararı veren de ben değilim. O kararı verenler İçişleri Bakanlığı. Altyapıyı hazırlamak bizim görevimiz.

Bu konuyu sizinle daha detaylı olarak konuşmak isterim. İsterseniz yeniden Ulupark’a dönelim. Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Bence de haklısın. Bu zamana kadar Hayata Dönüş Operasyonu’yla ilgili hep bizim aleyhimizde şeyler yazıldı. Ama gerçekler çok farklı. Bunu daha detaylı bir şekilde konuşalım. Tabii ben zor biriyim, hazırlıklı olman gerek. (Gülüyor) Ulupark’a geçelim… Ulupark bizim nefes alma yerimiz. Yaşam alanımız. Sebahattin abi Manisa’nın değeridir. Manisalı değildir ama çoğumuzdan daha iyi bir Manisalıdır. Kursağımda onun ekmeği vardır. İnşallah burası bozulmaz, iyi bir şekilde yaşar. Bu arada sana kimsenin söylemediği bir şeyi de söyleyeyim. Eskiden kız istenirken gelin ve damat birbirlerini görmek için Ulupark’ta buluşurmuş. Düşün, öyle bir tarih burası. Manisa’nın, Manisalının buraya sahip çıkması lazım.

Editör: TE Bilişim