John Weissmüller, 

Eski Olimpiyat ve dünya yüzme şampiyonu. 

1918 den, 1947 ye kadar tam tamına 

18 tarzan filminde oynadı. 

  

Siyah –beyaz çekilen filimler de 

Hikayenin geçtiği Orman, 

yerliler o kadar gerçekti ki, 

seyrederken birden bire, 

filmin kahramanı siz oluveriyordunuz! 

  

Çocukken gittiğim sinema dönüşü evde, 

Bu duygularla 

Üzerimde ne varsa çıkarmışım. 

Annem, 

“oğlum bari şortunu giyseydin” dediğinde 

Tarzan’dan daha Tarzan kaldığımı, fark ettim! 

  

Artık 

Ben iflah olmaz bir Tarzan’dım. 

Çaybaşı deresinde bulunan kayalar, 

Atlama tramplenim olmuştu. 

İki elimi ağızıma götürüp, 

“ AAAAAAHAA!”diye bağırarak 

Göbek üstü suya atlamadığım gün yoktu. 

Kaç kez kafa üstü çakıldım, 

Kaç defa karpuz gibi göbeğim patladı. 

Ama, 

Tarzan olmak kolay mıydı? 

Daha sırada kaş, göz, burun 

32 diş vardı! 

  

Dere içindeki ağaçlar yuvamdı. 

bir gün, ağaçtan ağaca uçtuğumu 

Hatırlıyorum. 

Birde 

Gözümü hastanede açtığımı! 

Demek oraya kadar uçmuşum! 

  

Onu ilk, 

Fatih parkı içinde bulunan. 

Yazlık şehir sinemasının, 

makine dairesinin üzerine uzanmış 

Tarzan Filmi seyrederken görmüş, 

Gözlerime inanamamıştım 

“ Baba, baba. Bak Tarzan arkada “ diye 

Bağıra bağıra söylendiğimde, 

Bütün sinemadakiler bana bakarak gülmüşlerdi! 

  

Evimiz, Karaköy kapılı durak arkasındaydı. 

O günden sonra, onu mahallemizde 

Daha sık görür oldum. 

  

Kapalı durak yönünde gelip, 

İvazpaşa cami önündeki köprüyü geçtiği an 

Bir topukla, 

Topkale de alıyordu soluğu! 

  

Semtimizden her geçişte 

At arabasının arkasına takılır gibi 

Bütün mahallenin çocuklarıyla 

Birlikte peşine takılıyorduk. 

Artık Tarzan’a kuyruk 

Başımıza buyruktuk! 

  

Saçları ve sakalları uzun 

Güneşten, teni esmerleşmişti 

Üzerinde siyah bir şort, 

Yalın ayak, başı kapak yetişmek ne mümkündü? 

  

Çocukluk işte. 

Görünmez Sarmaşıklar sayesinde, 

Ağaçtan, ağaca uçtuğunu ortadan kaybolduğunu 

Konuşur olduk. 

Şehirde “Tarzan mitleri “ patladı. 

Ağaçlar ve çiçeklerle konuştuğu kulaktan 

Kulağa yayıldığından. 

Ağaçlardan bir dal, 

Parklardan bir çiçek koparamaz olduk.. 

“YEŞİLİN BEKÇİSİYDİ TARZAN” 

  

Kızıp söylense kimse darılmaz. 

Bilakis 

İnsanlar, yeşil koruduğu için mutlu olurlardı. 

Çünkü, 

1920 yangınında gölgesinde 

Oturacak tek ağacı kalmamıştı Manisa’nın 

Şehir çıplak, dağ çoraktı.. 

Ateşten bir Cehennemi, 

” YEŞİL BİR CENNETE DÖNÜŞTÜREN 

ADAMDI O” Manisa’yı Cennetten bir köşe yaptı. 

Bir gün yeşile daha fazla toprak 

Olma adına, görünmez sarmaşıklarına tutunup 

Çekip gitti aramızdan 

  

Ve ben 

1962 den beri her yılın 31 Mayıs’ında 

Tarifsiz, “YEŞİL KEDERLER” içindeyim.