Manisa eski valisi Şefik San’ın Demirci kaymakamlığı sırasında rahmetli dedelerimle başlayan dostluğu, Manisa valiliğinde babamla da sürmüş. Tabi ben onun Manisa Valiliğinde çok küçükmüşüm doğal olarak hatırlamam mümkün değil ama sonrasında da bana hep “vali bey amca” dedirtmişler. Bu dostluk önce TBMM’de Manisa ve Adıyaman mebusları, Yassıada’da tutuklu ve Kayseri cezaevinde de mahkum olarak sürmüş. Ölünceye kadar da hiç bozulmadan sürüp gitmiş. Henüz sahil yolu ve beton yığını çok katlı apartmanlar yapılmamışken, Bostancı’daki evlerinde masmavi denizi izleyip, Vedia teyzenin özene bezene hazırladığı ikramları tatmak ve konuşulanları dinlemekten keyif alırdım. O konuşmalardan ve vali bey amcanın öğütlerinden çok şey öğrendiğimi söylemeliyim.

            Orta yaş kuşağına yeni adım atmış kimselerin Vali dendiği zaman ilk akıllarına gelen kişi ise merhum Recep Yazıcıoğlu’dur. O sıra dışı fikirleri olan hem devletin hem de vatandaşın alışık olmadığı yönetim tarzı ve tavırlara sahip bir valiydi. Valilik hayatı romanlara, dizilere, filmlere konu olmuştu. Köprü dizisi oynadığı günlerde reyting rekorları kırıyordu. Ne yazık ki; şüpheli bir trafik kazasında daha verebileceği çok şey varken bu dünyaya veda etti.

            Bizden çok önceki kuşakların idolü ise eski bursa valisi İhsan Sabri Çağlayangildir. Ben onu vali olarak tanımadım. Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi dışişleri bakanlarından biri ve senato başkanı olarak tanıdım. 1978 yılında AP Gençlik kollarını temsilen katılacağımız, Strasbourg’da bir toplantı için Demirel’in yönlendirmesiyle tavsiyelerini almak üzere Çankaya’daki evine gitmiş, yakından tanıma fırsatı bulmuştum. Valilik dönemine ilişkin bir olayını da eski Bursa milletvekili kıymetli büyüğüm Ertuğrul Mat’ın anılarından dinleyelim.

             27 Mayısa doğru iktidar ve muhalefet arasında gerginlik artmış, İsmet paşa yurt gezisine çıkmıştı. Haliyle paşanın gittiği yerler iktidar aleyhine gösterilere sahne olmakta ve gerginlik de iyice artmaktaydı. İktidar ise bundan rahatsız oluyor olayların tırmanmasını istemiyordu. Dahiliye vekili Namık Gedik telefonda “İhsan Bey Balıkesir Valisi, İsmet Paşa’yı Balıkesir’e sokmadı, Siz Bursa’ya sokacak mısınız?” diye sorar. Çağlayangil ise “İsmet Paşa Mustafa Kemal’in silah arkadaşı ve milli mücadele kahramanıdır. Kendisine vilayetim hudutları içinde gereken saygı gösterilecektir. Benim tayinimi hükümetiniz yapıyor ama, ben hükümetinizi değil; devleti temsil ediyorum. Biliniz ki devletimiz adına İsmet Paşa’yı Bursa’da ağırlamaktan şeref duyacağım.” der ve telefonu Vekil değil; O kapatır. İhsan bey, Karacabey yolunda İsmet Paşa’yı karşılar, arabasına davet eder ve Bursa’da kalacağı Çelik Palas’ın yanındaki Selim Süter’in evine kadar kendilerine refakat eder. Çağlayangil’in bu tavrı karşısında Bursa’da tek bir olay olmaz ve İsmet Paşa da sakin bir şekilde toplantılarını yapar ve ayrılır.

            Devletin valilerini gerçekten de özledik. Görevimiz icabı birçok valiyle tanıştık, haşır neşir olduk. Devletin valilerinden söz edilince merhum Kutlu Aktaş gelir aklıma. TARİŞ Genel müdürlüğüm döneminde hem Başbakan Yardımcısı Çiller hem de Sanayi Ticaret Bakanı Yalım Erez’in İzmir seyahatlerinde birlikte olurduk. Asla seçim otobüsüne çıkmaz, parti binasına adımını atmazdı. Manisa Valisi Sami Sönmez de öyleydi. Önce devlet itibarını düşünürlerdi. Böyle kıymetli valilerimiz olduğu gibi devleti de milleti de hiçe sayanlarını da gördük elbette.

            Neler gördük neler… Seçim yasakları olmasına rağmen iktidar adaylarını cipiyle taşıyıp vatandaşın kendi parasıyla yaptığı köy camiine açılış töreni düzenlettireni, üstelik geçeceği yolda diğer partilerin adaylarının anayasal haklarını çiğneyerek yollarını kestirip anonslarını susturanları gördük. Özel idare hissesini temsilen yönetim kurulunda bulunduğu müesseseden devletten harcırah aldığı halde mükerrer harcırah talep edeni de gördük. Soytarı gibi kıyafetler giyip poz verenler, gaf üstüne gaf yapanlar gördük. Pandemi esnasında canla başla çalışan fedakar sağlık çalışanları için “kendilerini koruyamıyorlar, bize yük oluyor diyen valiye, ya da halka aleni “gavat” ifadesini kullanıp sonra da “kavas” dedim diyerek kıvırtana ne demeli acaba? Haa! Bir de bir yerlere yaranmak için seçilmiş İstanbul Büyükşehir Belediye başkanını VİP den geçirmeyen bir vali vardı değil mi? Bakan, Milletvekili eşleri, çocukları refakatte olmadıkları sürece VIP salonunu kullanamazlar ama onları karşılamaya giden valileri bile gördük. Dahası çok var da benim devlet terbiyem de siyasi ahlakım da o kadarını ifşa etmeye elvermez.

            Bu kadar olumsuzluğu anlattıktan sonra bir de güzel bir olay, işte olması gereken budur diyebileceğimiz bir haberi aktarmak isterim: Sivas Valisi Salih Ayhan tam kapanma denetimleri esnasında seyyar tezgahta limon satarak rızkını temin etmeye çalışan bir işsiz vatandaşa ceza uygulanırken. Kolluk güçlerine müdahale ederek tüm limonlarını cebinden satın almış, vatandaşa da gerekli ikazda bulunarak evine göndermiş. Çok da iyi yapmış tebrik ederim. Zira bu kadar olumsuzluklara rağmen vatandaşın gözünde devlet hala Babadır ve valiler de devlet baba ile vatandaş arasında köprüdür. Devlet vatandaşına şefkatle yaklaşmalı, vatandaş da devletine karşı sadakat içinde olmalıdır. Bunu sağlamanın yolu ise yasakçılığı terk edip koruyucu devlet anlayışını hakim kılmaktır bu valimiz işte tam da bunu yapmıştır.

            Çağlayangil gibi, Kutlu Aktaş gibi isimlerini sayamadığım daha nice valilerimiz hayırla yad edilirken halkı hor gören, aşağılayan, ceberrut, çıkarcı ve acımasız valiler ise öyle anılacaklardır. Bu ceberrut valilerden söz etmişken hemşerimiz Şair Eşref’e ait bir anekdot ile yazımızı sonlandıralım.

            Eşref İzmir’in bir kazasında kaymakamdır Kamil Paşa da İzmir valisi. Kamil paşa rüşvetçi, acımasız, çıkarcı biridir, Eşref ise bu konularda katı ve tavizsizdir. Paşayı aleni iğnelemekten çekinmez, bu yüzden hiç geçinemezler. Bir gün Vali Eşref’in kazasına denetime gelir. Eşref makam eşeği ile önden gidip Valinin arabasına yol göstermektedir. Eşek bir çukura denk gelir ve tökezler, topallamaya başlar. Vali alaycı bir ses tonuyla Eşref’e seslenir: “Yarın Kıbrıs’a gidiyorum, eşeği meşhurdur sana orada yeni bir eşek getireyim” der. Aradan 20 gün kadar zaman geçer, Vali limana yanaşmaktadır. Bütün vilayet erkanı, kaymakamlar onu karşılamak üzere sıraya dizilmişlerdir. Kamil paşa gemiden iner sırayla herkesin elin sıkar. Tam Eşref’in yanına geldiğinde alaycı bir bakış ve ses tonuyla “Yahu! Eşref senin eşeği unuttum” der. Eşref altta kalır mı? O da aynı alaycı bakış ve ses tonuyla taşı gediğine koyar “Olsun Paşam eşek gelmese de olur siz geldiniz ya o yeter!” der.

            Tercih devlet erkanımızındır ileride ya Çağlayangil gibi ya da Kamil Paşa gibi anılmak kendi ellerindedir. Kalın sağlıcakla…