Geçen hafta yazı günüm bayrama denk geldiği için yazamadım. Bayram diyerek başlayacağım yazım bakalım nerelere yol alacak? Ben yazayım, siz de okuyun.

Eski bayramlar demiyorum artık, deme zamanı çoktan geçti çünkü. Ne eskisi gibi ki, bayramlar da eskiden olduğu gibi olsun. Tükete tükete, yitire yitire yaşayıp gidiyoruz ya geçmişte ya da gelecekte, an'ı yaşamak varken. Ne ara böyle olduk, farkında bile olmadan bugünkü halimize büründük. Yazılarımda ara ara değindiğim memnuniyetsizlik, mutsuzluk, sabırsızlık, vurdumduymazlık bir zırh gibi sardı hepimizi. Çok yoğun çok hızlı tüketircesine yaşadığımız hayatın içinde sürüklenir olduk. Kendimizi görmeden, ailemizi görmeden telaş içerisinde geçen günleri biriktirdik hayatımızda.

Bir sabah sanki sihirli bir değnek dokunmuşçasına bu uyku halinden uyanıyor sanırım insan. Bir şeyler vesile oluyor ve işte o andan itibaren sorgulama başlıyor. Gerçi o sorgulama sürekli insanın içinde bir yerlerde yaşanıyor da, su yüzüne çıkması zaman alıyor. Sorgulamalar derken iş, para, aile, arkadaş, akraba çevresinde gelişiyor. Birinin ölümü, birinin evliliği, birinin boşanması, birinin yeni işi, birinin işinin kötü gitmesi vs. (daha da çoğaltabiliriz) bunlar vesile oluyor insanın telaş içerisindeki gidişatının değişimine.

Birden yeni doğmuş bir bebeğin ilk nefesini aldığı gibi hissediyor insan kendini. Ben bu durumu gazeteleri devrettiğimiz zaman yaşadım. Yoğun geçen tempoda farkına varamadığım birçok şeyi birden fark eder oldum. Arkadaşlarla vakit geçirmenin keyfini, o güne kadar gereksiz birçok şeyi takıntı yapmanın boş olduğunu, çocuklarımın bana arkadaş olacak kadar büyüdüğünü, geçen o kadar zamanda tamamıyla kendimizi adadığımız iş temposunun daha esnek bir şekilde de olabileceğini, hayattan keyif alarak yaşamanın değerini, en önemlisi de ben'i tamamıyla unutarak herkese adanmış bir hayatı yaşamanın insanı çok yıprattığını fark ettim. Her şey kararında, her şey dozunda olacakken fedakârlık duygusunun ağır bastığı bir dönemin yaşanması sonrası sanırım çok çok yorulduğun bir günde değiyor sihirli değnek insana. İşte o andan itibaren keyif aldığın kişilerle keyifli vakit geçirerek, hayatına bunun enerjisini yansıtıyorsun.

O andan itibaren önyargı, insanları eleştirme,  olumsuz düşünceler, karamsarlık bende zaten pek olmayan bu negatif duygular hepsi ama hepsi bir tarafa itiliyor. Hayata daha bir güzel, daha bir umutla bakıyorsun. İçinden geldiği gibi hareket edip, sevdiğin şeyleri yapmak insana en keyif veren duygu.

Maddiyatla falan da ilgisi yok tamamen maneviyatla alakalı. Daha çok şükrediyorsun sahip olduklarına,  daha bir istekle istiyorsun sahip olmadıklarını. Enerji dedikleri olay sanırım. Eğer enerjin yüksekse çevrende de enerjini daha bir yükselten insanlar varsa gülümsemen de gülümsetmen de artıyor.

Tüm olumsuz düşüncelerden, negatif enerjilerden uzak, hayatın keyfini doyasıya yaşadığınız, 'Bana verilmiş tek bir hayat var bunu da en iyi şekilde yaşamalıyım' diye düşündüğünüz ve hayata geçirdiğiniz günlerde nefes almanız dileğiyle sevgiyle kalın.