İstanbul’da son yılların en önemli futbol organizasyonu düzenleniyor. Gençlik ve Spor Bakanlığı, Türkiye Futbol Federasyonu, İstanbul Valiliği, İstanbul Büyükşehir Belediyesi tüm birimler binlerce gönüllü futbolseverle büyük ve görkemli bir işe imza attı.

Taksim’de, Beşiktaş’ta meydanlar İngiliz taraftarların şölenine sahne oldu. Bir tarafta son Şampiyonlar Ligi şampiyonu Liverpool, diğer tarafta son UEFA Avrupa Lig’i şampiyonu Chelsea.

UEFA Süper Kupa finalinde ilk kez iki İngiliz takımı rakip olacaktı. Üstelik Türkiye’de.

Üstüne üstlük ilk kez bir kadın hakem böylesine üst düzey bir maçta düdük çalacaktı.

Vodafone Park’ta tribünler tıklım tıklımdı.

Maç öncesi görsel şovlar müthişti.

Sahanın ortasında folklor gösterisi muazzam.

Tribünde her milletten binlerce insan.

Localarda kalbur üstü insanlar.

Liverpool ve Chelsea taraftarı yan yana maç izliyor.

Kendi maçlarında dost takınmasalar da bu karşılaşmada Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve Trabzonspor taraftarları da birlikte bu tarihi maçı izlemeye gelmiş.

Düdük çalmış, maç başlamış.

Maçın favorisi Liverpool ama ilk golü Pedro ile atıyor bile Chelsea.

O arada sahaya ‘yabancı bir madde’ atlıyor ama ekranlara yansıyacak değerde bile değil.

Sonra Mane sahneye çıkıyor. Maçın 90 dakikası 1-1, uzatmaları 2-2 bitiyor.

Artık son sözü penaltılar söyleyecek. Her şey mükemmel.

Derken son penaltıyı genç Abraham kaçırdı. Daha doğrusu Adrian kurtardı.

Liverpool cephesinde bir sevinç. Jürgen Klopp bile yedek kulübesinden 100 metre koşucusu gibi fırladı.

Kale arkası tribünün önünde sevinçten yumak olmuş bir Liverpool takımı ve bu tarihi geceye şahitlik eden bir İstanbul.

Stattaki futbolseverlere tam her şey bir rüya gibi gelirken, bir ‘taraftar’ sahaya atladı.

Sevinmekte olan Liverpool takımının arasına daldı.

Kaş yaparken göz çıkartacak ya bir de gecenin adamı, kaleci Adrian’ı sakatlamaz mı?

Her şey kazasız belasız giderken bu ‘sözde taraftar’ gecenin içine etti.

Liverpool, UEFA’ya Adrian’ı sakatlayan ‘sözde taraftar’ nedeniyle şikayette bulunmuş.

Zaten ülke olarak bu tarz üst seviye başarılara hasretiz.

Zaten Avrupa’nın bir organizasyon verirken kırk kere düşündüğü bir coğrafyayız.

Bu gereksiz ve manasız olaylar neden?

Bir işi de kazasız belasız yapamayacak mıyız?

Ve asıl soru: ‘Taraftar’ denen bu sorumsuzlar kimdir?

Bu yaptığının cezasını çekecek mi? Yoksa karakolda bir çay içip sorumsuzluğuna geri mi dönecek?

Nedir bunun ilacı…