Geçtiğimiz gün sosyal medyada bir kadın kullanıcı tarafından gündeme oturan bir paylaşım yapıldı. Sevdiklerimin aynı pozisyona düşme olasılığının yüksek olduğunu bilmem, satırları okurken beynime kan sıçramasına neden oldu.

Tonlarca örnekten sadece biri...

‘Bu mu savaştan kaçıp bize sığınan mağdur?’ deyiveriyorsunuz aniden.

Sonra beyninizde bir cevap yankılanıyor. Nereden geldiğini biliyormuşsunuz gibi.

‘Türkler de bunu yapabilirdi!’ Bu ne çeşit bir savunmadır? Bu mudur çözüm? Değil arkadaşım.

Öyle faşist, ırkçı yaftalarını dilinize dolayıp ortalıkta gezinmeyi bırakın.

Kargaşa kapımızı çalana kadar sorun yokmuş gibi mi davranacağız? Ensar-muhacir edebiyatı da bu yaşananları yastık altına itmeye yetmez, yetemez.

Bu sadece anlık bir sorun da değil ki rahat davranalım. Yıllardır süregelen geleceğe yönelik en büyük endişe nedenlerinden biri...

Toplum nezdinde artık hat safhalara ulaşan bu memnuniyetsizliğin nelere kapı açabileceğini ben oturduğum yerden sezebilirken ülkemizin idarecilerinin gözünden kaçması mümkün mü?

Olmamalı... Görmezden gelmek bu kadar kolay olmamalı...

Bir Türk kadının başından geçenler kendi ağzından aynen şöyle:

“Çocuklarımla kız kardeşimin kına gecesinden çıktım. Eve gitmeden önce çocuklarımı anneme bıraktım. Evimin sokağına geldiğimde eğilip ayağımdaki topuklu ayakkabıları çıkardım. Çünkü dizim sakat.

Doğrulurken arkamda adamı gördüm. Evime doğru yürümeye başladım. Ben yürürken arkamdan Arapça bir şeyler söyledi, yürümeye devam ettim. Sonra sokaktaki bakkalın önünde yavaşladım. Ben yavaşlayınca adam durdu ve beni bekledi. Ben yine adamın önüne geçtim o beklediği için.

Baktım gelmeye devam ediyor telefonumla eski eşimi aradım. Sanki beni bekliyormuş gibi konuştum ve kapattım. Ama adam takip etmeye devam etti. Park halindeki bir minibüsün arkasına saklanıp aracın camlarından adamın gitmesini izledim.

Adam uzaklaştı. Ben de biraz bekledim ve saklandığım aracın arkasından çıktım ve tekrar yürümeye başladım. Adam beni bulamayıp ters istikamete yürümeye başladığı için tekrar karşılaştık ve tekrar peşime takıldı. Ve Arapça konuşmaya devam ediyordu.

Solumda yürüyen ve sohbet eden iki üniversiteli genç gördüm. "Aaaa naber, nasılsınız?" diye seslenerek yanlarına gittim ve kısık sesle peşimde birinin olduğunu beni eve bırakıp bırakamayacaklarını sordum. Çocuklar arkama baktılar adamı tarif etmemi istediler. Tarif ettim.

"Bizim de annemiz, ablamız var abla olur mu öyle şey tabii bırakırız evine kadar" dediler ve bana eşlik ettiler. Hatta ben eve girerken çocuklardan biri "Benim halam da bu apartmanda oturuyor abla. Biz burada bekliyoruz sen gir evine" dedi. Bin bir teşekkür ederek evime koştum...”

Korku/gerilim filmi gibi değil mi?

Değil, artık gerçek!