Sonbaharın güneşli ve renkli günlerinden biri denk geldi Cumartesiye. Bisiklet yolunda su birikintileri var güneşin sıcaklığı yetmemiş kurutmaya. O yüzden geçen gün aynı yolda tepemde ki kaska kadar çamur sıçradı bisikletin tekerinden tabii. Bugün çamurlukları taktım çamur vız gelir. Bazı düzgün insanlar da çamurluk kullanmalı tekerden gelse iyi de her yerden geliyor.

Trafiktekiler mi bana alıştı ben mi trafiğe, yol verenler bir de direksiyonda reverans yapıyorlar buyrun der gibi el uzatıyorlar. Allah Allah şaşırmadım desem yalan olur ama çözdüm. Spor bisiklet kıyafeti: Dar paça siyah eşofman altı, üstümde gri rüzgarlık, sırtımda rüzgarlığın üstüne çıkardığım içimde ki içliğin kavuniçi cırtlak rengi ensemden aşağıda, kask, eldivenler, spor ayakkabı. Belli ki spora çıkmış bu adam keyfini bozmayalım edasında sürücüler. Ayrıca karbon salınımına önlem bandana boynumda yoğun trafikte ağzımı burnumu örtüyorum.

Manisa vardiya kenti olduğunu bi daha anladım güzergahım servis yolu güzergahıydı çünkü. 2000 yılında tır yoktu memlekette. İzmir’den kiralıyordum. Şimdi envaiçeşit araç, dolmuş deriz 10 kişilik araçları uzatmışlar doldurulmuş olmuş 21 kişi. Son zamanda onlar revaçta taksi gibi kullanıyorlar, trafikte gıcıklığı yapanlarda onlar, ama ufacık bebeleri araçta unutanlar da bunlar.

Sığınacak bir liman arayan fırtınaya yakalanmış tekne gibi Laleli’de bisiklet yoluna kapağı attım. Kestim pedallamayı boşa attım zincirin cırrr sesli nağmelerinde biraz da oturduğum selenin üstünden doğrularak gidiyorum. Keyiften zili çalacağım tik tak Amet gibi olacak. Ama merak etmeyin bisiklet yolunda giden yayalara zil sesi yetmedi, yaklaştığımda bana bakmasına rağmen bağırdım. “Kaçsana kızım” uyandı, kucağında ki bebesiyle. Geldiğimi görmediği gibi nerede yürüdüğünü de bilmiyor.

Karbon salınımı (trafik) organize sanayiye girdiğimde azalmıştı. Sondan bi evvel ki kavşaktan sağa döndüğümde Karaali’ye gider levhası az sonra gözüktü, cümbüşte gözükmüştü. Zeytinlikler, sarı kırmızı rengarenk yapraklarıyla asmalar, bağlar, renk armonisi çitlembik ağaçları.

Bir yanım sanayi alanı fabrikalar, bir yanım tarım arazisi bağlar bahçeler tarlalar. Sanayi asgari ücret. Bağ üzüm baş fiyat. Ekin saman ithal. Zeytin, yağ çomakla ağacı bakalım daha pazara çıkmadın.

Karaali Köy yolu üzerinde; tarlasını süren, zeytinini toplayan, tarlasına tohum serpen, koyunlarını yayan çoban. Öte yanımda ki koca koca binalar, fabrikalar, sanayiden sesler, kamyonlar, tırlar. Şimdi anlaşılıyor; tarım para etse sanayiye adam bulunmaz. Köyden şehre göç olmaz. Tüketim olmaz ekonomi daralır. İyi de ithal malı kim ala kim vere. Sanayidekiler yabancı, hancı, çalışanlar yolcu yolancı. O yan ithal, bu yan ithal, para mı yeter be hacı!

Pedallıyorum Karaali yoluna girdim zeytinciler yol kenarında kimi sopalıyor naylon brandaların üstüne üstüne, kimi topluyor çuvalların içine içine. “Bereketli olsun.” dediğimde çomak sesinin yerini çomaklayanın sesi aldı. “Eyvallah”

Akgedik’e döndüğümde yolun virajları manzarayı tetiklerken, asmaların kahverengileri, kavakların sarıları, çınarların rengarenkleri. Empresyonizm burada doğmuş sanki. Monet’in tablolarını andırıyor tabiat. Paul Cezanne, Van Gogh toplaşmışlar renkleri cümbüşlüyorlar. Uzaktan gözüküyor Akgedik’in minaresi ne zevkliymiş buralarda pedallaması.

Bu tılsım bozulmasın bir daha gördüğümde rüyadan uyanırım diye sanayiye girdim dönüşte. Eyvah servis çıkışıymış. Doldurulmuşlar, kara dumana borazan olmuş egzozlu benim yaşımda otobüsler. Kapısının önü kalabalık servise binenlerin arasından geçerken iki köpek fabrikanın yalakası olsa gerek takıldılar peşime hayt huyt bağırış çağırış pabuç bırakmadım. Az ileride biri fino diğeri. babafino, fino cav cav gazlıyor diğeri kalın sesiyle horfluyor. Ben durur muyum ben de carlıyorum. Şimdi anladım o kadar köy gezdim yol düzdüm bir köpek görsem ya. Meğer onlar da insanlar gibi köyde ekmek olmadığını anlamışlar sanayiye takılmışlar.

Bandana ağzımda burnumda, basa bildiğim kadar pedal ayaklarımda. Ne manzara kaldı hatırımda, ne rüyalar uyandığımda. Asfalt siyah, şehir gri vızır vızır trafik, köy yolu böyle tozumuyordu cabası.

Mavi bisiklet yolu yapıldığından beri dip bucak görmemiş çamurlu o da. Bastım geldim eve 40 km olmuş ya.