Fransızca ‘panique’ kelimesinden Türkçeleşerek ‘panik’ olarak okunan bu gayet insani duygu durumu, Türk Dil Kurumu’na göre ‘ani dehşet duygusu, büyük korku, ürkü’ olarak tanımlanıyor.

Psikolojik olarak, “Panik bozukluğu; nefes almada güçlük, çarpıntı, terleme, titreme, bulantı-karın ağrısı, ölüm korkusu, çıldırma korkusu ya da kontrolünü kaybetme gibi çeşitli bedensel ve zihinsel belirtilerin ön planda olduğu, yineleyici ve beklenmedik panik ataklarla giden sık görülen bir bozukluktur” şeklinde tarifleniyor.

Yani gayet insani bir duygu/durum bozukluğu…

Hatta ‘ani dehşet duygusu, büyük korku, ürkü’ gibi durumlarda sağlıklı bir insanın dahi göstermesi mümkün olan bir duygulanma durumu desek, çok da yalan olmaz!

-Ki ölüm korkusu gibi ani bir dehşet durumu altındayken böyle bir şey yokmuş gibi ‘umursamaz, vurdumduymaz’ hallerde olmak; uzmanlara göre, ‘bipolar bozukluk’ yani  "maniden (taşkınlık) depresyona (çöküntü) kadar uzanan ruh halindeki aşırı değişiklikler yani bir çeşit ruh sağlığı hastalığı olarak tanımlanıyor.

‘Siyaseten panik ne demek?’ diye soracak olursanız; bu sorunun cevabı biraz panik yaptırabilir. Çünkü ‘vatan hainliğine’ denk düşecek ifadelere rast geliyor. O yüzden bu duygu durumunu, siyaseten değil insani olarak değerlendirmekte fayda olacaktır.

Psikolog ya da siyasetçi olarak söylemiyorum: Siz, en iyisi biraz panik yapın!

Panik yapın! Hiç tanımadığınız yahut çok iyi tanıdığınız birinin cehaleti nedeniyle ölebileceğinizi hem de büyük acılar çekerek ölebileceğinizi; nefesinizin kesilip, organlarınızın bir bir iflas ederek; yalnız ve çaresiz bir şekilde ölebileceğinizi varsayarak, panik yapın ve kendinizi evinize kapatın!

“Panik yapmayın!” diyenlerin sadece bu sözünü dikkate alıp önünde ya da arkasında ölümcül hastalık koronavirüse karşı ne gibi tedbirler ve önemler alınması gerektiğini anlatan sayfalarca sözlerini bir kenara koyuyorsanız hele; bu cahil cesaretiniz için en çok siz panik yapın!

Gitmek zorunda kaldığınız bir işiniz yoksa; iki eliniz kanda değilse yahut iki eli kanda olan birine yetişmeye çalışmıyorsanız eğer; ve hala parklarda çiğdem çitliyor, deniz kenarında çay/kahve içiyorsanız; ‘sabah yürüyüşümü ölsem kaçırmam!’ diyorsanız; bir kerede halledebileceğiniz market alışverişini gün içinde 2, 3 belki daha çok sayıya bölüp dışarıda geçirdiğiniz süreyi uzatıyorsanız; ‘kahvehaneler kapandı, okey arkadaşlarımı özledim’ diye dertleniyorsanız; öpüşmeler, sarılmalar, ortalık yere tükürmeler, öksürmeler, gereksiz şakalaşmalar, lüzumsuz sevgi gösterileri, ev/işyeri ziyaretleri gibi topyekun terkedilmesi gereken davranışlardan vazgeçemiyorsanız bir türlü … vay halinize! Sağlık durumunuz panik bile yapamayacak kadar kötü durumda, demektir. Panik yapın!

Bu yazıda adı geçen panik yapmak; sağa sola saldırmak, panikten camdan aşağıya atlamak, içinde, ‘ben çok panik oldum, biraz da sen ol’ kötülüğü taşıyarak, insanları yalan yanlış bilgilerle dehşete düşürmek değil elbet.

Ancak panik olmamakla vurdumduymaz olmak arasındaki ince çizgi kaçtı biraz!

Koronavirüs hakkında espri üreten kafalar, o zekayı bilime adasaydılar şimdiye kadar virüsün aşısını/ilacını bulan ilk ülke biz olurduk.

Ama biz Türkler şakacıyız!

Biz biraz ciddiyetsiziz!

Biz çokça bilinçsiz, bolca ‘adamsendeciyiz!

Bizde bu rahatlık varken, biz, daha çok ölürüz!

Öyle bir ölürsek, bin doğarız şiiri değil bu; bir kere ölürsek, işimiz biter! İkinci bir şansımız yok!

Canım ülkemin canım insanı; ölürüm diye azıcık panik yapın ve oturun artık evinizde.

3 yaşındaki bir çocuğun bile diline pelesenk olabilecek kadar çok anlatılan kişisel hijyen kurallarına uyun bir zahmet. İşlem basit 14 gün, 14 hijyen kuralı…

Bu sayede sadece kendinizi değil; ailenizi, şehrinizi, ülkenizi hatta dünyayı kurtaracağınızı anlayın artık!