İşte Hürriyet’te yer alan o röportaj:

TBMM’nin 101. yaş günü kutlamaları öncesinde CHP Grup Başkanvekili Manisa milletvekili Özgür Özel ile birlikteydik… Özel, “Çok yaramaz bir çocuktum. Hep hareketliydim. Şimdi de pek yerimde duramam!” diyerek başlıyor. Çocukluğunda en büyük tutkusu maratonmuş. 11 yaşında yatılı okula gitmek için evden çıkarken anneannesi, ‘Sıkı bağla ayakkabılarını!’ demiş. Tıpkı bir maraton koşucusu gibi çıkış o çıkış olmuş… Özel ile çocukluğuna, yatılı okul dönemlerine, eczacılık yıllarına gittik…

Evde maraton için her şey hazırdı… Oda köşelerine örgü yumağından ipler gerilmiş, mutfakta su bardakları hazır, komodinlerin üzerine ‘protein barı’ işlevi görecek tüpte çokokremler yerleştirilmişti. Biri 4 diğeri 8 yaşında iki atlet televizyonda izledikleri Olimpiyatlarla eşzamanlı olarak koşuya başladılar. Küçük atlet, üzerine bastığı çokokremle bütün evi çikolatadan ayak izine boyarken büyük olanı TRT spikerlerinin o dönem meşhur olan duygusallığıyla gelişmeleri anons ediyordu: “Dünyanın öbür ucundayız sayın seyirciler! Atletler stada girdi! Özgür Özel son 400 metreyi koşuyor! Bayrağımızı omzuna verdiler… Bütün stat oturuyor, biz ayaktayız! Hepimiz ağlıyoruz! Ben de dayanamıyorum ağlıyorum sayın seyirciler!” İzledikleri yarışların aksine Manisa’da bir evde gerçekleşen bu maratonun finişinde onları altın madalya değil, etrafı darmadağın ettikleri için kızgınlıktan deliye dönmüş anneleri bekliyordu! 1970’li yıllarda gerçekleşen bu hadisedeki yaramaz çocuk, bugün CHP Grup Başkanvekilliği görevini yürüten ve TBMM’nin en hareketli isimlerinden olan Manisa milletvekili Özgür Özel’den başkası değildi!

‘HEP HAREKETLİYDİM, ŞİMDİ DE YERİMDE DURAMAM’

Geçen hafta, TBMM’nin 101. yaşgününü kutlamaları öncesinde Özgür Özel’in makamındaydık… Özel, gülerek, “Çok yaramaz bir çocuktum. Hep hareketliydim. Şimdi de pek yerimde duramam” diyerek başlıyor. Gerçekten de söyleşi boyunca kah kalkıyor kah dolaşıyor… Hikayesi Eylül 1974’te başlıyor. Özel anlatıyor: “Manisa’da iki öğretmenin çocuğu olarak dünyaya gelmişim. Annemle babam Manisa’da bir köy okulunda tanışıp evlenmişler. Ailenin bir tarafı göçmen, diğer tarafı Manisa’nın yerlisi… 104 yaşında ölen dedem Abdullah Aga bahçıvandı. Diğer dedem Agah Menemenlioğlu, Cumhuriyet’in Manisa’daki ilk defterdarlarındandı. Benden dört yaş küçük bir de kardeşim var; Barış. Çocukluğum en çok öğretmen odasında geçti... Annem yaramazlıklarımdan çekinip evde bırakmaz beni öğretmenler odasına götürürdü. Küçüklükten beri spora çok meraklıyım. Geceleri uyumadan hep maratonların son 400 metresini sayıklardım! Annemden fırça yediğimiz günden sonra evde maraton koşmadım ama orta okul ve lisede atletizm takımlarına girdim. Hentbol oynadım. Hentbola üniversitede de devam ettim. Takım kaptanıydım. Orta oyun kurucu olarak iyi hentbol oynardım…”

400 ERKEK, 2 TUVALET...

Evde yaramazdı ama okulda dersleri iyiydi. İlkokul sonunda, bugün halen minnetle andığı öğretmeni Gülseren Hasyamanlar eğitiminin devamı için, ‘Yeter ki Özgür’ü zapt edelim! Sıkılıp sınavdan çıkmazsa kesin kazanır’ diyerek Anadolu Lisesi’ne başvurmayı önerdi. İyi haber; çıkmayıp sınavı kazandı ve Bornova Anadolu Lisesi’ne (BAL) girdi. Kötü haberse okul İzmir’de ve yatılı olduğundan 11 yaşında evden ayrılması gerekecekti… Özel, “Ömrüm boyunca bir buçuk saat aralıksız ilk defa orada oturmuşumdur!” diye gülerek devam ediyor: “11 yaşımda evden çıktım; çıkış o çıkış… Yatılı okula başladığım dönem yatakhane onarımda olduğundan altı ay bir konferans salonunda yattık; 200 ranzada 400 erkek ama yalnızca iki tuvalet var! Elimde diş fırçası ve diş macunuyla 30 metrelik kuyrukta beklerdim. Ufak olduğumdan biri bacak arasından geçirir, diğeri öne ittirir, tıraş olan 17-18 yaşındaki ağabeylere ulaşırdım. BAL verdiği eğitimden çok orada yaşadıklarınızla sizi hayata çok iyi hazırlar. Ben ‘Hallederiz’ lafını orada öğrendim. Başına ne gelirse gelsin; hallederiz! Yatılı okullarda çok kavga olduğundan çok dayak yedim; öğretmenden, büyük sınıflardan… Bir gün TBMM’de bir kavga sırasında bana ‘Hiç korkmuyor musun? Adamlar 300 kişi!’ dediler. Onlara ‘Bak kardeşim, ben yatılı okulda büyüdüm. Orada dövüşmeyi değil, dayaktan yılmamayı öğrendim! Dayaktan yılmamak başka bir meziyet!’ demiştim.”

BAKANLAR KURULU’NU EZBERE BİLİRDİM

Onu bugünkü TBMM’ye hazırlayan başka olaylar da olmuş… Özel, devam ediyor: “Yatılı okulda ilk gece herkes ağlar. İlk susan lider olur, ağlayanlara gidip ‘Ne ağlıyon len’ der. Ben de ilk birkaç gece ağladıktan sonra ilk susanlardan oldum… Okul boyunca sözü dinlenenlerden biriydim. Siyasete zaten küçüklükten beri merakım vardı. Çocukken Bakanlar Kurulu’nu ezbere bilirdim! Mesela Ahmet Kurtcebe Alptemoçin, Vehbi Dinçerler, Oltan Sungurlu, Safa Giray gibi isimler hep aklımda… Agah Dedem fanatik bir CHP’liydi. Babam da politik, solcu bir öğretmendi. 1980 döneminde gözümüz ‘Babamı alırlar mı?’ diye kapıdaydı. Ben de kendimi bildim bileli solcuydum fakat lisede bir şokla karşılaştım; bazı arkadaşlarımız solun başka fraksiyonlarındandı ve CHP’yi eleştiriyorlardı! O dönem düzenlenen Dikili Festivali’ne giderdik. Çadırlarda 15-20 kişi kalır hem Zülfü Livaneli, Grup Yorum dinler hem tartışırdık. Burada CHP’ye yapılan eleştiriler içimi burktu; partiyi çok seviyorum, söz söyletmek istemiyorum! CHP’yi savunmak için TBMM ve CHP tarihiyle tanışmam Hıfzı Veldet Velidedeoğu’nun ‘Türkiye’de Üç Devir’ kitabıyla oldu. Atatürk, İnönü ve Demokrat Parti dönemini gün gün anlatan kitabı okurken çok etkilendim. Ömrüm lise ve üniversitede de CHP’yi savunmakla geçti! Bugün AK Partililer’den CHP’ye haksız eleştiriler geldiğinde içimden ‘30 senedir bu tartışmalara hazırlanıyorum. Bende bunun cevabı zaten var!’ diyorum.”

ECZACILIKTA ŞİFA DAĞITMAYI SEVDİM

Peki aklında ileride ne olmak vardı? “Aslında matematik, mühendislik…” diye cevaplıyor Özgür Özel: “Ama tercih yaparken babam ‘Yaz bir eczacılık’ dedi ve kendimi Ege Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’nde buldum!” Okula önce istemeyerek girmiş. Sonra fikri değişmiş. Özel anlatıyor: “Serde solculuk var! Eczacılığın müthiş bir mücadele alanı olduğunu gördüm; küresel sermaye ve zincir marketlere direniyor, kooperatifler kuruyorlar... Gördüm ki bu yüzyılda eczacılık bir anlamda ilaç mühendisliği. Şifa dağıtıyor olmak, laboratuvarda eski tekniklerle her ilacı birebir yapmak beni çok etkiledi. Eşimle de burada tanıştık. 1999’da eczanemi açtım. 33 yaşımda Türk Eczacılar Birliği’nin en genç genel sekreteriydim. Eczacıların hakları için yaptığım çalışmalarla ilgili Türkiye’nin her yerinde hangi partiden olursa olsun eczacılar hakkımı teslim eder…”

BAŞKAN ADAYI KALP KRİZİ GEÇİRİNCE...

Özgür Özel’in eczacılıktan siyasete geçişi de tıpkı okul seçimi gibi biraz tesadüfi olmuş. Şöyle anlatıyor: “2009’da Manisa’da üç belediye başkan adayı vardı. Uzun tartışmalardan sonra aday listelerinin teslimine bir hafta kala adayı seçtiler. Adayımız birkaç gün sonra kalp krizi geçirdi! Zaman çok dardı, bana teklif geldi. 35 yaşımda Manisa Belediye Başkan adayı oldum. Kaybedilecek bir seçimdi ama ben siyaseti kazandım. İki yıl sonra milletvekili oldum.” Peki ya o seçimde aday kalp krizi geçirmeseydi? Özel şöyle yanıtlıyor: “Hayattaki kırılmalar… Belediye başkan adayı olmasaydım da siyasetin içinde olurdum ama milletvekili olmam daha zor olurdu. Manisa’nın her sokağından yüzlerce kez bisikletle geçmişimdir. Uzaktayken Sipil Dağı kardeşim Barış gibi burnumda tüter... İyi bir belediye başkanı olurdum.”

HEY GİDİ TBMM YILLARI!

Bugün en aktif milletvekillerinden olan Özgür Özel, acaba 10 yıl önce, çocukluk hayalini gerçekleştirip TBMM’ye ilk girdiğinde neler hissetmişti? Yanıtı: “Tam da hayal ettiğim gibiydi; herkes adına karar vermek, müzakereler... Genel Kurul’dan büyülenmiştim. Türkiye’nin seçtiği 550 kişiden birisisin! Geçmişte Atatürk’ün, İsmet Paşa’nın, Bülent Ecevit’in, Süleyman Demirel’in, Turgut Özal’ın oturduğu sıralardasın! Sonra TBMM’nin işlevini çok yitirmiş olduğunu gördükçe hayal kırıklığına uğradım. Bu hayal kırıklığı her geçen gün artıyor. En doğruyu da söylesen her şey sırf muhalefet önerdiği için reddediliyor. Bakanların parlamentodan çıkmamasını, kürsüyü emaneten kullanmalarını, hesap vermemelerini, sözlü soruya cevap vermemelerini hazmedemiyorum.”

‘ANNEANNEYLE BİR ANI…’

“Anneannem Selanik doğumlu, çok bilge bir kadındı. Ondan öğrendiğim pek çok laf TBMM’deki polemikler sırasında işime yarıyor. Mesela, çocukken Barış’la zar atıp karışla araba yarıştırırdık. Benim elim büyük olduğundan Barış büyük zar atsa da ben onu geçiyordum. Bir gün anneannem geldi; ‘Haydi yarışalım!’ dedi. Onun elleri benimkinden büyük olduğundan isyan ettim. O zaman bana ‘Oğlum, ayarını bozduğun kantar gün gelir seni de tartar’ dedi…”

ANNEANNEM DEDİ Kİ: SIKI BAĞLA AYAKKABILARINI

“8 Eylül, 11 yaşındaki Özgür Özel yatılı okula gitmek için evden çıkıyor. Fotoğrafta ayakkabılarımı bağlarken anneannem ‘Sıkı bağla ayakkabılarını!’ dedi. Evden bir çıktım, çıkış o çıkış…”

‘AŞI KARŞITLIĞI EN BÜYÜK YANLIŞ’

O zaman istemeyerek kaydolduğu Eczacılık Fakültesi mezuniyeti en çok bugünlerde işine yarıyormuş! Özel anlatıyor: “Biz okurken hocalarımızdan biri ‘Gençler, yeni bir aşı geliştirdiler. Almanlar üzerinde çalışıyor. Bizim yaptığımız ölü virüs aşıları terk edilecek, geleceğin aşısı ‘mRNA’ olacak!’ derdi. Daha tamamıyla böyle olmadı ama oraya gidiyor. Bugün aşı karşıtlığına karşı mücadelem devam ediyor. Çin malı algısı üzerinden aşı değersizleştirmesi doğru değil. Aşı karşıtlığı yapabileceğimiz en büyük yanlış.”

Hürriyet

Editör: TE Bilişim