“Kadınlar yüzyıllarca, erkek figürünü normal boyutunun iki katı gösterecek, büyülü bir yansıtma gücüne sahip aynalar gibi hizmet ettiler.”

Dünyaca ünlü yazar Virginia Woolf, yukarıdaki meşhur sözleri yazarken bile kendisinin de kadın olarak aynı hizmeti sunmaya zorlandığının farkındaydı…

*

Tüm dünya için söyleyecek olursak erkek egemen köklerden geldiğimiz, yine aynı dünya için yadsınamaz bir gerçek…

Bu erkek egemen ideolojinin, söyleminin toplum tarafından tekrar üretildiği gerçeği ise bambaşka bir kapıya atıyor bizi. Hem de hemcinslerine karşı acımasız olan kadınlardan bahsediyorum.

Eril ideolojinin söylemini tekrar üretmek bir kadın için gerçekten başarması güç olsa da ülkemizde bunu hakkıyla yapan kadınlar maalesef var…

Bir kadın öldürülür, cinsel saldırıya uğrar… Çok uzaklarda kendi evinde başka bir kadın, “O saatte orada ne işi var? O kadar kısa giyinmeseymiş!” der. Yani erkek egemen ideolojinin söylemini bazen erkeklerden çok kadınlar yeniden üretir. Bu da cinayetleri, saldırıları meşrulaştırma yoluna iter…

*

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu tarafından sadece geçen ağustos ayındaki kadın cinayetleri sayısı 27 olarak hesaplandı.  Sadece ağustos ayında öldürülen kadın sayısı bu.

Maalesef Manisa’dan da bir kişi var, bu 27 kadının içinde cinayete kurban giden…

*

Kadın ve erkek bebek yaşlarında temsili olarak ayrılmaya başlar. Kız çocuğa pembe; erkek çocuğa da mavi tulum alınır, odaları düzenlenir. Bizim geleneğimizde kadın istenir, alınır. Erkek çocuğu öyle bir büyütülür ki, dünyalar verilir. İş, erkek çocuğa devredilir; mal-mülk yine erkek çocuğun kontrolünde olur. Soyadını erkek yürütür. Erkek çocuk, ‘kız alıp’ evlenmezse soy kurur.

Kız çocuğu sonraları dilde, gelenekte kadın olarak garip bir değişim geçirirken; erkek, erkek olarak kalır.  Erkek, erkektir.

Bu güce, üstünlük duygusuna, egemenliğe bağımlı yetişmek; bu kudrete sahip olmak, doğal olarak karşı cinsi kendinden daha aşağıda görmeyi, ondan üstün olduğunu hissetmeyi getiriyor…

Bu hisler zamanla gelişip tomurcuklanınca evlilik, erkek için tohumlarını istediği her yere ekebileceği mutlak bir krallık olurken; kadın için kralın soytarılığından ileri gidemiyor.

*

En basitinden medyada kullanılan eril söylemler…

Televizyonlarda, gazetelerde, radyolarda aktarılan birçok konuda da bu konunun normalleştirilmesi zoraki olarak sürüyor.

Medyada kullanılan, “taciz atışı, sınıra tecavüz etmek”; hukukta kullanılan, “hakkı olmayan yere tecavüz suçu” gibi terimler bile, kadına şiddetin bilinçaltında normalleşmesi dışında başka bir şey ifade etmiyor.

Her şeyin suçlusu kullandığımız dil olmayabilir de ama günahsız olmadığı kesin!