Yazı dizimizin son konuğu sizsiniz. Siz de Ulupark müdavimlerinden birisiniz. Neden Ulupark Cumhuriyet?

Burasının müdavimleri birbirlerine çok yakındır. Müdavimler ölümde, düğünde bir araya gelirler. Dayanışma içerisindedirler. Buradaki aktivitelere sorunsuz bir şekilde katılırlar. Böyle bir atmosfer oluştu. Burasına bu yüzden Ulupark Cumhuriyeti dendi. Burada her kesimden, her siyasi düşünceden arkadaşımız fikirlerini serbestçe ifade ettiler. Birbirlerine nazik davrandılar. Birbirlerini dinlediler. 4-5 gün sonra Ulupark Cumhuriyeti’nin iftar yemeği olacak. Oraya gel ve gör. İnan ki her cinsten, her siyasi düşünceden, her meslekten insanlar bir araya gelecek. Gerçekten ‘Burası bir Cumhuriyet’ diyeceksin.

Sizin bu cemiyete girişiniz nasıl oldu?

Ben 1964 yılından beri çok acil bir işim olmazsa her akşam Ulupark’a gelirim. 53 seneden beri Ulupark’tayım. Biz 68 kuşağıyız. Bu ahengin burada oluşması, insanların burayı terketmemesine sebep oluyor. Yoksa ahengin olmadığı yerde kimse olmaz. Zaten aykırı düşüncede olan bir insan buraya 2-3 gün geliyor, daha sonra gelmiyor. Onlar burada yaşayamaz. Bencil insanlar ‘bana burada yer yok’ der.

“TÜRKİYE, 1965’TEN 50 YIL GERİDE”

Tabii burada Manisa’nın siyasetine yön verildi.

Ben uzun yıllar Demokrat Parti’nin İl Başkanlığı’nı yaptım. 66-67’den bu tarafa siyasi düşüncenin içerisinde kaldım. O zamanın ruhuyla bu zamanın ruhu çok farklı. O zamanın ruhunda hangi siyasi düşünceden olursan ol insanlar birbirini kırmıyordu. Şimdi öyle değil, hemen kavga ediyorlar. Artık çok farklı bir Türkiye var. Türkiye 1965 senesinden siyasi manada 50 yıl geride. 66-67 yılında Adalet Partisi iktidardaydı. O zamanki İl Başkan Yardımcısı Dilaver Vardarer bana 2 tane fotoğraf verdi. ‘Bunları götür, benim dükkanda çerçevelet’ dedi. Oraya gittim. Çerçevelettikten sonra fotoğrafa baktım. Süleyman Demirel’in fotoğrafı vardı. Üstünde de ‘okula, camiye ve kışlaya siyaset sokmayın’ yazıyordu. Altında da Süleyman Demirel’in imzası vardı. O günden bu güne geldiğimiz noktaya bakın. 1967 Türkiyesi ve 2017 Türkiyesini kıyaslayın. 1967 yılındaki siyasi anlayışla 2017 yılındaki siyasi anlayışa bakın. Şimdi camide siyaset yapılıyor. Ülkemiz için bu hazin bir tablo.

Siz siyaseti bıraktınız ama hala daha politikacı olduğunuz o kadar belli ki…

E tabii, bırakamıyoruz.

Peki Ulupark’ta İl Başkanları’nın belirlenmesi, kongrelere yön verilmesi süreçleri nasıl gelişti?

Kolay değildi. Birilerinin bir noktaya gelmesi liderlerin 2 dudağının arasında değildi. Hem Adalet Partisi’nde, hem Cumhuriyet Halk Partisi’nde bir yerlere gelmek kolay değildi. Aslolan halk ve teşkilatlardı. Eğer seni severlerse bir noktaya geliyorlardı. Doğru Yol Partisi’nde Dilaver Vardarer İl Başkanı’ydı. Ön seçim yapıldı, 16. sırada çıktı. Bundan bir şey anladın mı?

Evet. İl Başkanı olmasına rağmen teşkilat çalışmaları beğenmemiş demek ki.

Teşkilat ona oy vermedi. ‘Sen bunu yapamazsın’ dedi. Şimdiki düzen olsaydı Genel Başkan ya da ona yakın birisi ‘Dilaver Vardarer’i yazıverin’ derdi. Bu sistem 1980’den sonra değişti. Demokrasi bitti. Bu ülkenin Başbakanı ‘Anayasayı rafa kaldıralım’ dedi. Siz düşünün artık.

“BARIŞIN ADRESİ ULUPARK’TI”

Peki o zaman Ulupark’ın atmosferi nasıldı?

Seçim arifelerinde çalışmalardan dönen insanların hepsi grup grup oturuyordu. Kimse de kavga etmiyordu. ‘Osmancalı’da karşılaştık, siz mi alırsınız, biz mi alırız’ diye tartışmalar yaşanıyordu ama seviye asla düşmüyordu. Ulupark işte böyle bir yer.

ULUPARK’IN KEMİK KIRANLAR ÇETESİ

Peki siyasetle uğraştığınız dönemden anlatabileceğiniz çarpıcı bir anınız var mı?

Olmaz mı. Tahmin ediyorum 1968 yılıydı. Manisa’da gençlik hareketleri başlamıştı. Bu gençlik hareketlerinin içerisinde Manisa’daki bürokratların çocuklarının bir araya gelmesiyle sol düşüncenin hakim olduğu bir Manisa yaratılmak istendi. Ben, Ömer Mertcan Ulupark Cumhuriyetinin mihenk taşları olarak buna dur dedik. Kemik kıranlar diye bir çete kurduk. Manisa bürokratlarının uzun saçlı çocukları karşısında biz durduk. Onlar ‘biz asarız, biz keseriz, biz yeriz içeriz’ diyerek egemen olmak istediler. Biz de mütevazi kesimdik. O günkü Adalet Partisi’nin gençleriydik. ‘Hayır, yapamazsınız’ dedik. Burada büyük bir çatışma yaşandı. Gençler arasında ciddi problemler oluştu. Onlar çocuk bahçesindeydi, biz oraları bastık. Ne kavgalar, ne dövüşler yaşandı.

Demek Ulupark’ın bir de kemik kıranlar çetesi vardı. Bunu ilk defa sizden duyuyorum.

Tabii ki. Diğer röportaj yaptığın kişiler sana 1980 döneminin ardından yaşananları anlattı. Ben daha öncesini anlatıyorum. Bu arada kemik kıranlar çetesini kurduğumuzda biz lise öğrencisiydik. Ağaçları süsledik. Kaval kemiği koyduk. Onlara ‘vurduk mu ses çıkar’ imajı vermek istiyorduk (Gülüyor). Böyle sloganlar yaptık. O zamanın ruhunda gençlik hareketi yarattık. Arkadaşlarla konuştuğumuzda hep söylerim. Türkiye’nin ilk banka soyanı Necdet Elmas, Türkiye’nin ilk teröristi de Murat Uludemir derim (Gülüyor). Bu da çok enteresan. Biz de burada o gençlik hareketini yapınca terörist olduk. Bir gün o karşı tarafın liderini alıp Ulupark’a getirdik. Polis etrafı sardı. O arkadaşların elebaşlarını oturttuk ve Karaköy’den bir berber getirdik. Onun saçlarını kestirdik, tıraş ettirdik, barış anlaşması imzaladık. Berber arkadaşımıza da hep birlikte para topladık. Karşı tarafın liderinin lakabı paşaydı. Çok dayak yediler, ondan sonra da anlaşma imzaladık. Biz de ateşli bir gençtik. Ama bu olaydan sonra daha farklı şeyler yaşandı. Toplumsal hareketler çok hızlı gelişiyor. Ben o yıllarda bunu gördüm. Biz anlaşmayı imzaladık herkes evine çekildi. Ama ertesi akşam Akgün Mahallesi’nden 100 tane genç sokaklarda slogan atmaya başladı. Şarkılar söyledi. Dış Mahalle’de 150 genç sokaklarda şarkı söyledi. İşte bu gençlik hareketi bir anda toplumsal harekete dönüştü. Açık giyinen bayanların etekleri kesildi. O zamanlar ‘burada saçı uzun olanın saçı kesildi, biz de açık giyinen bayanların eteklerini keseriz’ dediler. Halbuki bizde böyle bir niyet yoktu. Böyle bir noktaya gittiği için biz Manisa’yı terk ettik. Bu olayların içerisinde olmadığımızı ifade etmeye çalıştık. Ulupark’ın kemik kıranlar çetesinden biri Ankara’ya kaçtı, ben İzmir’e kaçtım, biri Bergama’ya dayısına kaçtı, diğeri çiftliğine gitti. Bu olay başka yerlere çekildi. O zaman bir Başkomiser vardı. Bizi severdi. ‘Siz burayı terk edin, olaylar yatışana kadar gelmeyin’ dedi. O yıllarda bizim gençlik ateşiyle yaptığımız olaylar nerelere çekildi, bunu gördük. O zaman bankacı bir kadının eteği kısa diye eteğini kestiler. Ben o gün Ankara’daydım. TRT o zaman 3 gün yayın yapıyordu. Ankara Gençlik Parkı’nda olayları izledim.

Son olarak söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Basın olarak çok güzel bir konuya değinmişsiniz. Ben gerçekten bu yazı dizisine sevindim. Ertuğrul Aytaç da bu işlerin içerisinde bizimle birlikteydi. Kendini soyutlamasın, o da bizimle birlikteydi (Gülüyor). Ulupark çok değerli bir yer. Burada bir tarih yatıyor. Karakutu olan çok insan var. Buraya iyi bakılması lazım. Manisa’da hem siyasetin nabzı olup hem de bu kadar kaliteli kalabilen başka bir yer görmedim.

Editör: TE Bilişim