“Bu kış çetin geçeceğe benziyor.” Bunu filmlerde kart sesli, sakalları uzamış, bilmiş edalı yaşlılar çok tekrar ederler. Tahta barakasının verandasına çıkar, ufukları kısık bakarak gözler, uzakların puslu karanlık havasını görünce bu söz pelesenk olmuştur. Aslında romantik bir havası da vardır bu sözün. Kehaneti akla getirdiği için merak uyandıran bir deyiştir. Tecrübe konuşuyor da denilebilir.

                                                 
 

Böyle bir verandadan değil ama Eylül’ün son günlerinin yaklaşması ile serin esintilerden, uzun gölgelerden, kısalan günlerden, sessiz sakin sokaklardan, çok uzaklardan gelen seslerin dahi rüzgarla taşındığı anlardan, kışın yaklaştığını anlayabiliyoruz. Bir de güneşin ferinin bitmek üzere olduğu ama domateslerin de ucuzladığı bu günlerde salça tepsileri balkon, duvar, teras olan yerlerde kurutulduğu, Tarhana kokusunun, yer evlerinde açık pencerelerden sokağın kuytu köşelerine sinlendiği, biber, patlıcan kurularının askıda Amazon’un kamışlarından yapılmış boruların seslerini andırır melodisi yankılanırken, ben de bu kış hazırlığı ahengine uygun tak tak, çatır çutur, pat pat, sesler çıkararak eşlik ediyorum.


 

Bahçenin gölge yerinde, serinliğin çalışmama destek olduğu, yoldan kimse geçmiyor ama geçen olduğunda izlediğim maskeleriyle tanıdıklarımı bulmaya çalışıyor, kırma seslerini melodiye döndürüyordum.


 

Dün badem günümdü. Dr.Fahrettin Er feysten paylaşmış; Yundağın Karakılınç Köyü’nde çok güzel badem var adam bu, telefonu şu diye. Siparişle getirdiler. Pandemi zamanı her sabah televizyona çıkan emekli doktorlar, bir çocuk avucu badem, üç beş ceviz, aaaa fındığı unutmayalım, kuru üzüm bilhassa kara, çekirdeğiyle birlikte, diye pandeminin ilacı yerine geçecek bağışıklık kazandıran kuruyemiş, baharat tanıtımları yapıyorlar.


 

Bahçedeki gölgede Taş üzerinde camcı çekici marifetiyle tak tak sesler çıkarark kırdığım bademleri kabuğundan ayıklayıp kavanoza koydum. Bugün ceviz günü ceviz kıracağına yerleştirdiğim cevizleri usulüne uygun fazla güçlü olmayacak şekilde kıracağı sıkarken parçalara ayrılmamasına dikkat ederek çatur çutur düne göre farklı bir sesle kırıyorum. Esintiyle hışırdayan yaprakların sesinin ritmini bozan çatur çuturlar her ne kadar uyumsuz akordsuz olsa da ağıza atılan birkaç cevizin lezzeti, damak tadına uyum sağlıyor.


 

Dün bademden bir avuç cebime koyarak bisiklete bindim. Şehir içerisinde aheste basarken pedalları hem yiyor hem sürüyordum. Bazı sokaklarda kapı önünde oynayan çocukları gördüğümde içimden onlara dağıtmak geldi hemen toparlandım. Şimdi biri görür, anası çıkar gelir evden, taciz maciz neme lazım bas pedalına uyma aklına dedim.


 

Peygamberimiz Hz.Muhammed (AS) “Çocukların başını okşayın, onlara şefkatle yaklaşın” diyordu. Ama dinin ahlakın bu kadar bozulacağını kestirememiş olmalı. Asla, kestirememiş olmaz. Önce Kur’an’nın ilk Ayeti olan ‘ikra’ oku’yu anlatmıştır insanlara. Okuyun ki öğrenin, cahil kalmayın. Dinimizin insanlar tarafından yozlaştırılması cehaletten, ikincisi cin fikirden kaynaklanmaktadır. Başkan yardımcılığım zamanında belediyemizin fakir fukaraya yardım için dağıttığımız malzemeleri evlere götürürken zabıta ordusuyla beraber gidiyordum.


 

Yemenin, içmenin, erzak depolamanın amacı, uzun kış akşamlarının misafirlere ikramları, çocukların eğlenceliği olan bademin, cevizin, üzümün, incirin, besleyiciliğinin yanında tok tuttuğu, ikindi vaktinde ev ekmeğine sürülen salçanın açlık bastırdığı zamanlarda; çocukların bazıları kapı eşiklerine oturmuş, kimi çocukların bir elinde sümüklere bulaşan ekmek dilimi diğer elinde çomak toprak zemine daireler çizerken anlatılanlara gülüşmeler, şamatalar, yoldan kalkan tozdan birbirlerine sokularak korunmaya çalışırlarken ekmeğini bitirenler kargıdan atlarına bindiler kargıların uçlarının herbiri toprağı derin çizerken tozu dumana katıyordular. “Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik.”


 

Bu Salı’da ordan burdan bahsederken, Tuna boylarında at sürerken…


 

Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.

Bir an acı duyar insan sevmişse biraz eğer,

Anlar ki geçenlerin hepsi rüyaymış meğer,

Rüya olsa da o günlerin hayali cihan değer.

‘Necip Celal Ander’