WhatsApp’ın getirdiği ‘kullanıcı bilgilerinin ortak şirket Facebook ile paylaşılacağı’ söylemiyle ülke gündemine oturan yeni sözleşme kararı uzunca bir süre su kaldırdı.

Kullanıcı kaybı, gelen tepkiler ve piyasayı kaybetmese de yaşanan ya da yaşanacak bir güç kaybı nedeniyle sözleşme tarihi ertelendi.

Kullanıcıların ‘özel’ olarak nitelendirilebilecek fotoğrafları, mesajları, paylaşımları aslında birçok uygulama tarafından gözlemlenebiliyor.

Bu çok da yeni bir durum değil.

George Orwell’ın, ‘1984’ isimli distopik kitabında geleceğe tuttuğu ışık bugün biraz farklı görünse de yavaş yavaş hayatımıza girmeye başlıyor.

‘Büyük Birader’ bizi epey uzunca bir süredir izliyor. Benim de bununla ilgili bir problemim yok.

Güvenlik ve özgürlük arasında çok keskin bir bıçak vardır. Daha güvenli bir toplumda yaşamak istemek daha az özgür bir toplumda yaşamak istemektir. Aynı şey tersi için de geçerli.

Hapishaneler ve mezarlıklar neden genelde şehir merkezine uzakta olur?

Çünkü orası gidilmek istenmeyen korku mekanizmalarıdır ve bizlere oraya gitmememiz gerektiği girişlerinde yapılan ritüellerle bile hatırlatılır. Üst aramaları, Dualar…

‘Özel hayat’ımıza uzatılan el ve bu gibi unsurların hayatımıza girmeye başlaması totaliter ve güçlü bölge devletleri yoluyla değil; şimdilerde en az devletler kadar kuvvetli, devletler gibi insana bağımlı ve devletler gibi farklı bir yoldan olsa da vergilendirme yapabilen şirketler eliyle oluyor.

Belki de bir kırılma noktasına doğru ilerliyoruz.

Geleceği hesaplamaya çalışalım. Bir teoriye göre büyüklü küçüklü bütün değişkenleri hesaplayabilirseniz geleceği tahmin edebilirsiniz. Buna insanların, toplumların, devletlerin verebileceği tepkiler de dahil.

Düşünelim.

Devletler kadar güçlenmeye başlayan hatta onlardan daha fazla insana erişebilen küresel şirketler dünyayı egemenliği altına almaya başlıyor. Bu egemenliği kontrol altına almak isteyen devletler ise bir baskı yöntemi olarak yaptırım, yasa, mahkeme, yasak gibi unsurlarla baskın olmak istiyor.

Şirketler de aynı şekilde güçlerini korumak hatta daha fazla bilgiye erişerek büyütmek istiyor. Çünkü doğalarında bu var. Devletlerin de şirketlerin de grupların da…

Bu da ortaya, dışarıdan basit görünen ancak içeride devasa bir sürtüşme ortaya çıkarıyor.

Aslında kırılma noktasına gitmeye sebep olan en büyük neden bu değil. Tam tersi. Çok Uluslu Şirketlerin, baskıcı ülkeye daha da yanaşması…

Çok Uluslu Şirketler büyümekte olan eksen ülkeler gibi baskı gördüğü ülkenin düşmanına sarılmak yerine o ülkenin ‘istediği’ni gerçekleştirerek baskıcı ülkeye daha da sokuluyor. Kontrol mekanizmalarının gözden kaçırmak zorunda olduğu, tespit edemediği ve hatta tespit etmek istemediği birçok unsur saat gibi işlemeye devam edecek.

Bu da daha büyük bir çatışmaya neden olacak. Toplum-Devlet-Çok Uluslu Şirketler…