Geçen haftaki “Partizan Akıl Değil, Devlet Aklı Lazım” başlıklı yazım beklediğimden çok ilgi gördü. Özellikle 12 Eylül öncesini görmüş, yaşamış her görüşteki dostlarımızdan büyük övgüler aldım. Bir dostumuz verdiğim örneklere ilaveten, Nisan 1973’de Demirel-Ecevit işbirliği ile Faruk Gürler dayatması karşısında Meclisin nasıl direndiğini ve Korutürk’ün Cumhurbaşkanı seçildiğini hatırlattı. Elhak doğrudur ama eksiktir. Mesele sadece Fahri Korutürk’ün seçilmesi değil 12 Mart rejiminin de sona erdirilmesidir. Bu da bir ortak aklın, devlet aklının ürünüdür. İnönü-Bayar buluşması, Ecevit-Demirel uzlaşmasıyla eski demokratların siyasi haklarının iadesi de bir demokrasi ayıbının kısmen de olsa kaldırılmasını sağlayan bir ortak akıldır.

            Bu arada, acaba 1960’da Menderes ve İnönü’nün, 1980’de de Demirel ve Ecevit’in ortak aklı arama çabaları olsaydı darbeler önlenebilir miydi? Diyenler de oldu. Varsayımlar üzerinde konuşmayı sevmem ama “şartların oluşmasını bekledik” diyen bir zihniyet ile, Menderes’in erken seçimi telaffuz etmesi ve tahkikat komisyonunun görevinin sona ermesine rağmen 27 mayısı yapan zihniyet varken bu darbeler önlenemezdi. Şurası unutulmamalı ki; Erdemir’e kredi vermeyen Dünya Bankasına Ankara temsilciliğini açma izni vermeyerek kredi için Rusya ile temasa geçen Menderes’in planlanan Rusya gezisi öncesinde, tarihi öne çekilerek darbenin gerçekleştirilmiş olmasına ne demeli? 12 Eylül sonrası da “bizim çocuklar başardı” cümlesi de zaten üzerine tüy dikmek değil de neydi?

            Bunların dışında bir de oltaya takılanlar var. Kimseye sazan demek istemem ama bugünkü kutuplaşmadan, iktidarla muhalefetin uzlaşmaz tutumlarından, öfke dilinden, birbirlerine karşı hiç de hoş olmayan cümlelerle saldırmalarından nemalanan, bunlardan beslenen, siyasi rant elde edenler var. Ne yazık ki gaza gelip “İsmet Paşayı övmüşsün sana yakışmaz” diyen tek, tük dostlar olduğu gibi gene Demirel’e yontmuşsun diyen fanatikler de oldu.

            Ben yedi yıl boyunca yatılı okulda okudum. Okulumuz 1953 yılında Bornova’da merhum Menderes’in telkin ve teşvikleriyle kurulmuş, Ege taşrasının elitlerinin, entelektüellerinin ve toprak insanlarının sınavı kazanabilen zeki çocukları, İzmir’in tanınmış ailelerinin ve aydınlarının çocukları ile parasız yatılı sınavını kazanarak gelen zeki köy çocuklarının ve memur çocuklarının toplandığı güzide bir eğitim yuvasıydı. Bu çok farklı sosyal çevre ve kültürlerden gelen çocukların kısa sürede kaynaşması, arkadaştan öte sağlam kardeşlik bağlarının oluşması sosyolojik açıdan da araştırılmaya değerdir. Türk öğretmenlerimizin birçoğu yüksek köy enstitüsü çıkışlı veya yurt dışında staj görmüş fakülte mezunu öğretmenlerdi. Yabancı dil ve yabancı dilde okutulan fen derslerinin hocalarının çoğu yabancıydı ve bazısı da barış gönüllüsüydü. Yani sadece çocuklar değil eğitmenler de çok farklı çevre ve kültürlerdendi. Öğretmen, öğrenci, idareci herkesin ortak değerleri vardı. Demokrasi, barış, hoşgörü, çok seslilik, özgürlük, eşitlik, adalet, temel hak ve hürriyetler ve tabi ki vatan ve millet sevgisi, Cumhuriyetin temel ilkeleri ve değerleri. Yabancı öğretmenlerimiz de bu son kısım kendilerini ilgilendirmese de hoşgörüyle yaklaşırlar, bizimle bayrak törenine katılırlar, saygı gösterirlerdi. Ramazanda oruç tutanlara hoşgörülü davranırlar, bayram arifelerinde bayramımızı kutlarlardı.

Okul gazetemiz son derece özgür çıkardı, öğretmenler hiç müdahale etmezlerdi. Hiç unutmam, Hazırlık sınıfındaydık ilk dönem sonu müdürümüz Milli Eğitim Müdürlüğüne atanmış, yerine de merhum Süleyman Özyiğit getirilmişti. Aynı tarihlerde Süleyman Demirel de 65 seçimlerini kazanmış ve Başbakan olmuştu. Okul gazetemizin manşeti Demirel ve müdürümüze atfen “Süleymanlar Sadarette(başta)” idi. Şimdi sorarım, acaba hala okul gazeteleri çıkıyor mu? Çıkıyorsa böylesine bir manşet atabilecek hoşgörü ve cesaret var mıdır?

Bir başka örnek de 1967 yılında İsrail’in batı Kudüs ve batı Şeria’yı işgalindeki bir tartışmadır. Yahudi asıllı barış gönüllüsü Amerikalı bir öğretmenimizle öğle yemeği sonrası derin bir tartışmaya girmiştik ve onu pes ettirip özür de diletmiştik. En büyük desteği de Sefarad Yahudisi sınıf arkadaşımızdan alıyorduk. Bugün böyle bir tartışmayı çok daha masum konularda bile yapabilmek mümkün müdür sizce?

Demem odur ki; bizler son derece demokratik bir ortamda, özgürce yetiştik ve gerek iş hayatımızda gerekse siyasi ilişkilerimizde hep demokrat olduk, vatansever olduk, hak, hukuk, adaletten, barış, hoşgörü, temel hak ve hürriyetlerden yana olduk. İçimizden, sağcı, solcu, ulusalcı, liberal, sosyalist, milliyetçi hatta İslamcı bile çıktı ama hiç vatan haini, hiç Cumhuriyet düşmanı çıkmadı. İslamcımız bile tıpkı Akif gibi Cumhuriyet değerlerine, demokrasiye bağlı idi.

Oltaya takılmayalım derken daldan dala atlayıp nasıl başka bir konuya geçtik? Aslında geçmedik konu aynı ama girizgahı uzun oldu. 50 küsur yıl önce bu güzide eğitim kurumunda tanışıp dosttan da öte kardeş olduğumuz bir arkadaşım, geçen haftaki yazımı olumlu bulduğunu, çoğu kimse gibi kutuplaşmalardan şikayetçi olduğunu ve devlet aklına her zamankinden daha çok ihtiyaç duyulduğunu yazmış. Ardından da rahmetli Menderes ve DP hakkında doğru bilinen yanlışları içeren, belli bir merkezden hazırlanan ve çok sayıda paylaşılarak algı yaratmaya çalışılan bir metni de göndermiş, görüşlerimi sormuş.

Kadim Demokrat Parti hatalarıyla ve sevaplarıyla tarihe mal olmuştur. İlber Ortaylı hocam tarihin 60-70 yılda oluştuğunu söyler, 46’dan 2021’e tamı tamına 75 yıl geçmiştir. Yani o kasıtlı yayılan metinlerin eğrisi doğrusu artık tarihçilerin işidir. Bizim vazifemiz ise Türkiye’de çok partili hayata geçiş dönemi, Bayar, Menderes ve DP iktidarını çok iyi araştırmış, canlı tanıklarıyla bizzat konuşmuş, bazı olayları kendilerinden dinlemiş, Yassıada ve Kayseri cezaevinin havasını çocuk yaşta solumuş biri olarak tarihçilere ışık tutmaktır. Bunu bir sonraki yazımda anlatacağım.

Benim dostlarıma tavsiyem oltaya takılmamalıdır. Bir taraf İsmet Paşaya, CHP’nin geçmişine saldırmayı şiar edinmiş. Bu onların ayıbıdır. Diğer tarafın aklı eksikleri de Menderesle ilgili yalanlarla akılları sıra bunlara cevap verdiklerini sanıyorlar. Yanılıyorlar bu kabil yalan ve iftiralar demokratları iktidara yaklaştırıyor. Halbuki bugünkü iktidarın Menderesle uzak yakın hiçbir benzerliği olmadığı gibi Menderes’i sahiplenmeleri de düpedüz takiyedir.

Aman ha! Sakın oltaya takılmayın. Kalın sağlıcakla…