Avrupa seyahati deyince; temizliği, gezilip görülecek yerleri, kiliseler, meydanlar, heykeller, her kentinde olan nehir gezileri, kültürel anlamda müzeler, tarihi mekanlar, zaten kentlerinin kendileri de müze gibi olduğu için bu anlamda görülecek çok yerleri var. Eskiye dayanan bu turizm anlayışı sayesinde bizlerden çok çok öndeler ve bizlerde bu yüzden yurtdışı gezilerinde buraları gezip görmeyi tercih ediyoruz.

Manisa’mızda uzunnnn yıllardan beri olup olmadığı belli olmayan bir müzemiz vardı. Arkeoloji ve Etnografya Müzesi. Burada bulunan tarihi objeler, ikisi bir arada olmasına rağmen Muradiye Camii Külliyesi’ndeki medrese odalarında sergileniyor aslında buna sergi denmez çünkü çağımızda müzeleri küratörler dizayn ediyor, onlar ışık, yükseklik, mesafe gibi teşhir açısından önemli olan sergileme projeleri hazırlıyorlar.

Bu medrese odalarındaki, zaten odaya giremediğin gibi, ya bi bacağın dışarda ya da dönerken her ne kadar semazen gibi dönmesen de objeleri devirme ihtimalin olduğu için görmesem de olur diyorsun. 

Bizdekiler sunta kutuların üzerinde, bazılarına yakın gözlüklerimizi takarak, bazılarına gözlerimizi kısarak, bakıyor ne olduğunu kararmış pirinç levhalardan okumaya, anlamaya çalışıyorduk.

Kolu kırık, bacaksız, başı kopuk heykelleri görsen de fark etmiyor adam zaten kara toprak olmuş, ne krallığı ne imparatorluğu kalmış, Esamisi okunmadığı gibi kim olduğu da belli değil. Bunların çakmalarını, kaşı gözü olan Helen kızlarını Çinliler çok güzel yapıyorlar şimdi parklarda orda burada onlar karşımıza çıkıyor. Zaten kapalı olan müzemizde tahayyül ile muhayyel arasında, iki arada bir derede kalmış olarak müzeyi tasavvur ede ede müzeyi de müzeciliği de unuttuk, aramaz olduk.

İşte, hal tam böyle iken.

Müze inşaatımız başladı. Bitmek üzere. Etnografya ve Arkeoloji Müzesi 2020’de bitecek.

Ayrıca: Türk İslam Eserleri Müzesi,

Yazma Eserler Müzesi,

Manisa Kent Müzemiz de olacak.

Başka şehirlerimizdeki diğer müzeleri de sayalım, çünkü bazıları abartmış.

 Bakın daha neler varmış:

Hamam Müzesi, Çamaşırhane Müzesi, Fıstık Müzesi, Dondurma Müzesi, Güreş Müzesi, Şiir Müzesi, Edebiyat Müzesi, İslam Bilim Tarihi Müzesi ve İslam Bahçesi.

 Sonuna Müzesi yaz baş tarafını aklına eseni.

……………….  Müzesi.

 21. yy. da Avrupa’yı geçtik!

 Avrupa’da da buna benzer şekilde müzeler var. Şatolardan müzeler, ilk insanların yaşadığı denilen çakma mağaralardan müzeler, aslı nerede diyorsunuz tahrip olmasın diye aslını gezdirmiyoruz diyorlar. Buralarda illüstrasyon ilk insan duvar resimleri var zannedersiniz hepsi birer Pablo Picosso bilemedin Salvador Dali’nin dedeleriymiş.

 Mesela Amazon Ormanları’nı andıran ağaçlık ve peyzajı yapılmış yeşilliklerin botanik bahçesi denilerek gezdirilen botanik müzeler de var.

 Gezmekten başınızın döndüğü bir esnada müzelerin ayaküstünde yapılmış cafe la blanche’lar! imdadınıza yetişiyor. 2€ ‘ya mineral votayı kana kana içiyor ardından 20-30€ ‘ya ince bir dilim pasta ile açlık bastırmaya çalışıyorsunuz.

 Tam bir şişe su ne kadar pahalı resmen soygunculuk derken incik boncuk çiçili biçili hediyelik eşyalara kapılıyorsunuz buraya kadar gelmişken eşe dosta hediyelik götürmeden olmaz deyip o da güzel bu da güzelmiş deyip çıkar ayak yine kesiliyorsunuz.

 Bu ülkeler neden €’yu ortak para birimi yaptılar, bu tür satışlar her ülkede aynı olsun ucuza satmayalım diye.

Dinleri imanları bizi devirmek.

Bizim müzelerde hediyelik eşya işini henüz çözemedik. Olsa bile biz satmıyor hediye olarak veriyoruz. Tanıtım, reklam amaçlı. Bir de hediyeleşmek sünnet diyoruz elin gavuruna.

 Müzecilikte turizm potansiyeli yüksek ülkelere ulaşmamız şimdilik biraz zor. Bari bu iş de onları taklit etmeyelim. Kültürel ve tarihi çok değerlerimiz var bunları ortaya çıkarmaya çalışalım.

 Şu hediyelik eşya işini de mutlaka çözelim. El sanatlarımıza önem verelim yükte hafif, pahada ağır el işleri yapalım.