Akşamüzeri, elimde kahvem, fonda klasik bir müzik, pencerenin önündeyim. Güneş, son ışıltısıyla görkemli bir veda yaparken bir kadın canlanıyor gözümde; söyleyemediklerinin esiri, hissetmeye izin vermediği duyguların yakıcı tesiri ile uzaklara dalmış, çok uzaklara, kendinden bile uzaklara…

Söylenmesi gereken, o kadar çok kelimesi var ki… Coşkun bir ırmak gibi akmayı bekleyen öyle nahif duyguları var ki…

Her biri karantinada…

Asıl benliğine, özüne değerlerse, o ince yere ulaşırlarsa tehlikeli olabilir. ‘ Yok yok olmamalı böyle bir şey! Kontrol bende olmalı. Hep bende! ’ Yere iniyor hülyalı bakışları. Elleri, adeta bir şefkat abidesi, yaslıyor onlara başını. Karantinaya alınmış hisler , düşünceler, sözler… Bazen bir zihin, bazen bir yürek,  pekala hücre olabilir, esir olmayı layık gördüklerimize. İsteriz ki saklı kalsın, kimse görmesin.

Şuanda dört duvar arasında kalan sadece bedenlerimiz değildir belki. Kimseleri almayı cesaret edemediğimiz kalbimiz, asıl söylemek istediklerimize onay vermeyen  zihnimiz de, korkularımız ile ördüğümüz kalkan misali duvarların arasında kalmıştır.

Üstelik havalandırmaktan da mahrum bırakırız. Evimize temiz hava girsin, temiz hava alalım isteriz. Ya kalbimize, ya zihnimize ?  Söylenmeyi bekleyen sözler, hissedilmek için can atan duygular,  ne zamandır çırpınıyordur fütursuzca. Alışılagelmişin dışında bir düşünce gelse, tanıdık olmayan bir duygu çalsa kalbimizi, hemen çağırırız gardiyanı.

Gardiyan ise pişmanlık korkusu. Kontrol ediyor her içimizden geleni. Şimdi sen söyle bu satırları okuyan güzel insan! Senden önce ruhun çoktan girmemiş mi karantinaya?

Gece yarısı, elimde kalemim, fonda düşüncelerim, pencerenin önündeyim. Yıldızlarla selamlaşırken çok düşünen, hatta ne düşünmesi gerektiğini bile düşünen bir adam tahayyül ediyorum.  Sorguluyor, düşünüyor, tartışıyor içindeki kelimelerle. Keşke alıyor başı, ardından acaba takip ediyor onu. ‘Durumların böyle gelişeceğini nereden bilebilirdim. Bunlar önemli konular, hemen karar verilecek şeyler değil ki! Önce bir tartıp, üzerinde düşünmek lazım. Ne zaman bitecek bu karantina ? ‘

Özellikle kendimizle bolca baş başa kalabildiğimiz bu günlerde birçoğumuzun bu hesaplaşmalar ile geçirdiği dakikaları vardır. Hayatımızdaki anlık değişimler, keşkelerimizin sığınağı oldu. Kendimizi korumak istiyoruz. Hata yapma ihtimaline, yanlış insana aşık olma ihtimaline karşı öyle bir gardımız var ki! Fazla düşünüyoruz, az yaşıyoruz. Her şeyi kontrol edemeyeceğimizi evren anlatmaya çalışıyor bize.

Bu günler geçecek elbet. İstediğimiz an kapıyı çarpıp çıkacağız, istediğimiz zaman döneceğiz evimize. Sonra diyeceğiz ki: ‘ Benim içimdeki hala sürmeye devam eden, bu tutuklu hali  neden?

Karantinadan ruhunuzu çıkartın ilk önce. Görünmeyeni… Biz elbet güneşli, güzel günlere kavuşacağız. Ruhunuzu, duygunuzu, sözünüzü tutsak bırakmayın. Çıkartın onları  karantinadan. Güvende  olmak adına derinlere bir yerlere hapsetmeyin kendinizi.

Gerçek özgürlük budur: Hissettiğin gibi davrandığında, düşündüklerini  kırpmadan dile getirdiğinde, olduğun gibi olduğunda… Hepsi ile bir bütünsün. Hepsi ile birsin. Kilitlerini aç her birinin. Bu yaşam senin! Keşkelerin hüznü, acabalarının  merakı bu hayata fazla. Düşündüğün gibi yaşa! Bırak dört nala koşsun her biri. Özgürlük… Özgürlük başka ne ki ?