Azarladı sonbaharı, kış.

Soğuk nefesi ile

Buz kestirdi, yapraklarını döktürdü.

Acısını içine gömen anne gibi

Tomurcuklarını ilkbahara kadar

İçine gömdü.

Dallarına giden can suyunu kesti,

Göğe doğru uzamasını durdurdu.

Kolu kanadı dallar,

Gövdesine doğru eğildi.

Bu haliyle

Koca ağaç, adeta küçülmüş ufalmış görünüyordu.

“Gitme, bırakma beni!” Diye ardından seslendiği son kuşta

Kanat çırpıp, uçup gitti.

Kala kalmıştı, tek başına gri granit taşlı dağın başında.

Ot, çiçek börtü böcek, kemirgen

Toprağın altına çoktan girmişti.

Toprak onlara sığınak yaşam ortamıydı.

Aynı zamanda korucusuydu.

Ya benim için! Diye sordu, kendine,

Köklerinin, toprakta olduğunu unutarak.

Hadi! Diyelim onlar köklerinin toprakta olduğunu bilmiyorlar.

Ya bizler!

Topraktan geldiğimizi unutmadık mı?

Ağaçları yok edip,

Sellerin toprağımızı alıp götürmesini seyretmedik mi?

Satmadık mı paha biçilmez yeşil çayırları yeşil dolarlara?

Fi zamanda afrika’lı söylemiş.

“onlar bu topraklara geldiğinde, ellerinde incil vardı.

Bizim elimizde topraklarımız. Şimdi bizim elimizde kitap,

Onların elinde topraklarımız.”

Artık ülke topraklarımız

787.000 km2 değil 90 milyon metre karesi yabancıların elinde.

Toprağı, endüstriyel atıklarla

Tarım ilaçları ile öldürdük.

Canlı öldürene CANİ!

Toprağı öldürene doğru yaptın KANİ mi? Diyeceğiz

Gelecek zamanda,  metre küplerde yaşam.

İnsan başına bilmem kaç metre küp su,

1 metre küp toprak…

Şimdiden

Bir avuç toprak

Plastik bir saksı ile sınırlı. Hücrede  bitki, çiçek.

Kökleri saksının içinde kıvrım kıvrım kördüğüm, acı çekiyor.

Acı çeken tek onlar değildi.

Kar tipi bora, fırtına dolu yağmur ile

Dağ başında, bir başına kalmış ağaçta,

Kış’ın şiddetine maruz kalıyordu.

Gövdesi kar, bora, yağmur, tipi, dolu, poyraz yüzünden

Kabuk kabuk yara idi!

Kalın kabuklar kışın zemheri soğuklarından koruyordu bedenini

Salt  onlardan mı?

Balta bıçak testere her türlü kesicinin vücuduna

Attığı façalardan da.

Çoğu kez, testerenin dişleri budardı bedenini.

Keskin baltanın yüzü en büyük korkusuydu!

Hiç sevmediği şarkı “ baltalar elimizde, uzun ip belimizdeydi”

Hani gövdesini kanırta, kanırta kalp şekli çizen

İnsanda yok değildi!

Oysa bir ağaç gibi tek hür özgür

Yaşayıp gidiyordu gri granit renkli dağın başında.

Ama insan buluyordu onu.

Kime ne zararı vardı, meyvesi, gölgesi

İnsanlara yaşaması için ürettiği oksijen dışında?

Kış’tan daha tehlikeliydi iki ayaklı puşt!

Her an kolunu kanadını kırar gövdesi uçururdu.

İnsanlar baş.

Ağaçlar gövde verirdi düzene!

Hey ağaç!

Sen kaderini  kış tut!

Yeşili seven, gözeten, koruyan

Gözü gibi bakan

İyi insan çıkarsa bahtına!