“Hürriyet Misakı” 1947 yılında yapılan Demokrat Parti I. Büyük Kongresinde kabul edilen, tek parti zihniyeti ve baskıcı rejime karşı, temel hak ve hürriyetlerle çoğulcu demokrasiyi merkeze koyan DP’nin temel önceliklerini yansıtan tarihi bir belgedir. Temel hak ve özgürlüklerin başında din ve vicdan hürriyeti, teşebbüs hürriyeti, söz ve ifade hürriyeti altı çizilen hak ve özgürlükler olarak siyasi tarihimizde yerini almıştır. Bu belge, DP kurucu iradesi ve 46 seçimleri sonunda oluşan meclis gurubunun ortak görüşlerini yansıtmaktaydı ve büyük kongrede delegelerin oy birliği ile kabul edilmişti.

20 Haziran 1949 yılında başlayan DP II. Büyük kongresi ise Hürriyet Misakını daha da ileri götürmüş demokratik haklara meşru direnme hakkı gibi önemli bir kavram ilave etmiştir. Balıkesir delegesi Sıtkı Yırcalı tarafından sunulan takrir, İzmir delegasyonunca hazırlanan daha ılımlı bir takrirle birlikte ana davalar komisyonu başkanı Kütahya mebusu Adnan Menderes tarafından redakte edilerek genel kurulda müzakereye açılmıştır. Müzakereler 4 gün sürmüştür. Her iki dedemin de Manisa delegasyonu içinde yer aldığı kongre çok çetin geçmiş söz alan herkes konuşabilmiş, kifayeti müzakere teklifleri her defasında reddedilmiştir. Genel Başkan Celal Bayar ancak 4. Gün gece yarısı söz alabilmiş hem eleştirileri cevaplamış hem de takrir üzerinde görüşlerini açıklamıştır. Komisyon sabaha kadar çalışmış, takrir sahibi Sıtkı Yırcalı ve Başkan Menderes’in gözetiminde delegelerin görüşleri ile zenginleştirilerek, sabah yeniden açılan genel kurula sunulmuş ve oy birliği ile kabul edilmiştir.

25 Haziran 1949 günü kabul ve ilan edilen ve “Milli Tesanüt(dayanışma) Andı” olarak anılan beyannamede, “Vatandaşın seçim ile ilgili hakları ihlal edilecek olursa, seçimlere hile karıştırılırsa halk meşru savunma hakkını kullanacaktır. Bu savunma hakkı meşru yollardan olacaktır. Ancak bu kimseler (seçime hile karıştıranlar) milli vicdanın ifadesi olan millet husumetine maruz kalmak gibi ağır ve tarihi bir mesuliyete mahkum olacaklardır” ifadelerine yer verilmiştir. CHP zihniyeti bu beyanname sonrası olayı saptırmaya çalışmış halkın isyana teşvik edildiği iddia edilmiş ve bildiriyi “Milli Husumet Andı” olarak nitelemiştir. Anca bu tezvirat halk nezdinde kabul görmemiş, hür dünyanın telkinleri ve 1946 seçimlerinin ayıbı altında ezilen İsmet Paşanın tarihi kişiliği siyasi kişiliğinden ağır basmış ve seçim kanunlarının demokratikleştirilmesi talimatını vermiştir. Bu sayede nispeten adil geçen 14 Mayıs 1950 seçimlerinde Demokrat Parti ezici bir üstünlükle tek başına iktidara gelmiş ve Türkiye demokrasiye geçmiştir.

Üzerinden 69 yıl geçmiş olmakla beraber bugün hala demokrasiyi arıyoruz. Zira darbeler, muhtıralar, post modern darbeler, e muhtıralar ve türlü çeşitli kumpaslarla demokratlar yok edilmeye çalışılıyor. Ancak 73 yıldır onca saldırıya rağmen hala yok edilememişse bu savunduğu değerler ve ortaya koyduğu sarsılmaz demokrasi inancındandır. O yüzdendir ki DP’yi yok edemeyenler bugün onun kimliğini saptırmaya çalışmaktadır. Biz bu kumpası görüyoruz temennim asıl görmesi gerekenlerin de bunun farkına varmasıdır.

1 Aralık Pazar günü DP’nin genişletilmiş Temsilciler Meclisi vardı. Demokrasiyi arayanlar, DP’ye umut bağlayanlar akın akın Ankara’ya koştu, TBB salonlarını doldurdu. Bin kişilik salon hınca hınç dolmuş halk sokaklara taşmıştı. Bundan mutlu olduk.

Ancak toplantı başladıktan sonra Marksist babanın marjinal oğlu sözde başdanışman ve işbirlikçilerinin ortaya koyduğu senaryo ömrünü demokrat davaya admış samimi partilileri rahatsız etti. Bu sözde danışmanın iş ortağı, kendini DP yeni nesil politikalar kurulu sözcüsü olarak tanıtan marjinal kızımızın, yıllarını bu davaya adamış insanları aşağılayan konuşması ise işin tuzu biberi oldu. Sordum, soruşturdum böyle bir kurul kurulması hakkında alınmış bir karar yokmuş. Onu haklı bulanlar ise amcasının eskiden Iğdır ilçe başkanı olduğunu söylediler. Olabilir ama bilmeyenler için söyleyeyim, Menderes’in sağ kolu efsane bakan Samet Ağaoğlu’nun oğlu Tektaş Ağaoğlu’dur. Doğu Perinçek’in babası da Demirel’in bir zamanlar sağ kolu olan Sadık Perinçek’ti. Bir de eski Sosyalist Parti Genel Başkanı Aydın Köymen vardı o da eski DP Milletvekili Hulusi Köymen’in oğludur. Kızımızın söylediği bazı sözlerde haklılık payı olsa da geneline baktığımızda ince, ince DP’yi marjinalleştirmeye yönelik gizli önermeler vardı.

Sözde başdanışmanın hazırladığı marjinal beyannameye gelince; tam bir rezalet. 21 maddenin yarıdan fazlası zaten malumun ilanından ibaret geri kalanı ise DP’ye ve tarihi misyonuna kesinlikle uygun değil. DP ailesinden yetişmemiş, merkez sağ kültürünü almamış, misyonu bilmeyen, tanımayan, partinin iç dinamiklerinin farkında bile olmayan Marksist babanın marjinal oğlundan da başkası beklenmezdi. Bunlar Yeşillerin, ekstrem partilerin, HDP’nin beyannamelerinde yer alsa yadırganmaz. DP ne sağda ne solda tam merkezdedir ifadesi ise külliyen hatalıdır. Merkez nedir? Bilen varsa bana da öğretsin. CHP’den kopmuş eski Güven Partisine benzemek istiyorsanız o başka. Bana göre renksizlik, kimliksizliktir. Söz alan sayın bakanlarımız, milletvekillerimiz gerekli eleştirileri zaten yaptılar. Bana göre merkez sağı en güzel tarifi eski ANAP genel başkanı Sayın Salih Uzun yaptı, GİK üyemiz Haydar Altıntaş da partinin eksenin kaydırılmasına yönelik çabaları da kesin bir dille eleştirdi. Hasta yatağından kalkıp gelen Isparta eski milletvekilimiz Ertekin Durutürk’ü çileden çıkararak oturarak da olsa bu sözde danışman hakkındaki konuşmasına yürekten katılıyorum. Ya danışman ne yaptı? Sayın Durutürk kürsüye çıkınca salonu terk etti bir saat sonra geldi. Yüreği yetiyorduysa kalkıp kendini savunsaydı.

Dün genel merkezdeydim. Hem Sayın Genel Başkanla hem de divan üyeleriyle görüştüm, eleştirilerimi yaptım. Eğer kifayeti müzakere teklifi yapılıp oylama ihtiyacı duyulmadan oturum sonlanmasaydı bunları zaten etraflıca anlatacaktım. Sevindiğim husus ise bu beyannameden Cumartesi akşamına kadar başkanlık divanı dahil kimsenin haberi yokmuş ve müzakere edilmemiş. Yani DP’yi bağlamaz. Başkanlık divanının çoğunluğu da hem beyannamenin bazı hususlarından hem de bu sözde danışmandan rahatsızlar. Umarım tez günde hatadan dönülür. Tüm demokratların içine sinebilecek yeni bir toplumsal sözleşme ile halkın huzuruna çıkılır.

Bir siyasi hareket oy kaybedebilir, seçimi kaybedebilir, iktidarı kaybedebilir, meclis dışında kalabilir ama kimliğini kaybederse varlığını da kaybeder. Buna asla müsaade etmeyiz. DP sahipsiz değildir, içten dıştan onca ihanete rağmen demokrasi şehitlerimiz rahmetli Menderes ve arkadaşlarının aziz hatıraları ve halkımızın sarsılmaz demokrasi inancı ve davaya sadakatleri sayesinde ayaktadır. Bunun içindir ki DP’ye bir kumpas kurulmak istenmektedir. Gözümüzü dört açmamız icap eder. DP öz değerlerini, kimliğini, geçmişini kaybederse varlığını da kaybeder, o zaman Türkiye de kaybeder.

Kalın sağlıcakla…