Hazan, dilimize Farsçadan girmiş bir sözcüktür. Ben sonbahar demeyi, ya da nadiren güz sözcüğünü kullanmayı tercih ederim. Hüzün ise Arapça kökenli, gönül üzgünlüğü anlamına geliyor. İnsanın “neredesin ey Karamanoğlu Mehmet Bey?” diyesi geliyor, konuştuğumuz her sözün birisi yabancı kökenli neredeyse.

            Hazan ve hüzün iki farklı diden gelse bile bizim dilimizde birbirlerinin ayrılmaz parçası, tamamlayıcısı olmuşlardır. Nedenine gelince sonbahar mevsimi hep hüzünle anılmış hüzünlü olaylara tanıklık etmiştir. Şairler şiirlerinde, ressamlar tablolarında, bestekarlar eserlerinde bu ikiliye hep yer vermişlerdir. Özdemir Asaf, Ataol Behramoğlu en güzel hazan ve hüzün şiirleri yazmışlar, Arif Cebeci en güzel hazan renklerini tablolarında kullanmıştır. Selim Öztaş’ın söz ve müziğini yazdığı, Hakan Taşıyan’ın ünlendirdiği “Güz Gülleri” ise hazan ve hüznü bir arada betimleyen en damar şarkı olmuştur.

            Denizi, kumu güneşi sevenler, yazın bittiğine hüzünlenirler; ağaçlar sararır, yapraklarını hazanda döker, yaz aşkları sona erer, hüzün kaplar gönülleri ve daha niceleri hazanın habercisidir. Tarihi, siyasi, olayların içinde de birçok hüzünlü hadiseler saklıdır.

            Yazın sonu zafer ve kıvanç günleriyle doludur. 26 Ağustos ile başlayıp, 9 Eylül ile taçlanan yazın son demlerindeki tarihi olaylar yüzümüzü güldürmüştür ama hemen akabinde yaşana olaylar ise ne yazık ki hüznü de beraberinde getirmiştir.

            12 Eylül darbesi, 16-17 Eylül günlerinde, milletin oylarıyla iktidara gelmiş bir devrin başbakan ve bakanlarının darağacında katledilmeleri ne yazık ki; Türk siyasi tarihinin kara lekeleridir. Belki unutulmaya, unutturulmaya yüz tuttu ama 102 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 246 vatandaşımızın yaralandığı Türkiye’deki en kanlı bombalı terör saldırısı 10 Ekim 2015 günü gerçekleşti. Failleri ne oldu bilen var mı? Hatırlayan var mı? Bilmem ama Türkiye Cumhuriyeti’nin birçok büyükelçileri, elçilik görevlileri, Dış Ticaret görevlileri hain Ermeni terör örgütü ASALA mensubu teröristlerce 1975 yılı Ekim ayında peş peşe şehit edildiler.

            Örnekleri çoğaltmak mümkün; tabi Türk milletini hüzne boğan en büyük olay ise Cumhuriyetimizin kurucusu aziz Atatürk’ün 10 Kasım 1938 günü ebedi aleme irtihalidir.

            Geçtiğimiz Pazar 12 Eylül hain darbesinin yıl dönümüydü. İktidardaki Adalet Partisinin gençlik teşkilatının en tepe yöneticilerinden biriydim. Bizzat yaşadım. Telefonlarımız kesildi, evimiz günlerce gözetim altında tutuldu, fişlendik, çalıştığımız kurumda terfilerimizin önü kesildi, yüksek lisansımı tamamlayıp diplomamı sunduğumda bile 6 ay intibak yapmadılar. Yaygara etmedik, sessizce bekledik, Güniz sokağı takip ettik, “keser döner sap döner gün gelir hesap döner” diye bekledik. Yılmadık, dirsek temasımızı eksik etmedik “konuşan Türkiye”, “yasaksız Türkiye” dedik, yasakları deldik, konvoylarımız kesildi, bölündü, dağıtıldı ama pes etmedik, yine meydanları doldurduk, Antalya’da cop yedik, Erzurum’da, Eskişehir’de birçok yerde hayvan pazarı denilen ıssız yerlere sevk edildik ama engel olunamadı, gün geldi, hesap döndü. Gene gelir, gene döner yeter ki, milletin şaşmaz iradesine güven kaybolmasın.

            Şimdi bakıyorum da hem sağdan hem soldan meydanı boş bulanlar 12 Eylüle veryansın ediyorlar. Haklıdırlar, bir sağdan bir soldan denilerek onlarca gencin hayatları söndürüldü, birçokları işkencelere maruz kaldılar, nice ocaklara ateş düştü. Ancak bugün atıp tutmak kolaydır. 81 anayasasına %82 oy verilirken sizler neredeydiniz? Ne yaptınız? Bizler yasaklara rağmen korkmadan hayır kampanyası yaparken, şeffaf zarflarda göstere, göstere hayır oylarını sandığa atarken neredeydiniz? Testi kırıldıktan sonra yol gösteren çok olur misali bugün ahkam kesmek kolaydır ama sizlerin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz.

            Ne midir sorumluluğunuz? Anlatayım. Şimdilerde sosyal medyada bir yazı dolaşıyor. Haklı olan tarafları elbette vardır ama ben ana fikre bakarım. Mealen diyor ki; 80 öncesi sağda ve solda vuruşanlar bu ülke için canını bile esirgemeyecek vatanperverlerdi ama kandırıldılar, birbirlerine düşürüldüler, kazanan hep üçüncü taraf oldu. Bu yazı bir hata kabullenme, doğruyu idrak etme, günah çıkarma olsa amenna ve saddakna. Bu bir kabullenme özür değil kendi hatalarını, kusurlarını başka yönlere yansıtma çabalarıdır.

            27 Mayıs darbesi, takip eden bütün darbelerin rehberidir. 27 Mayısı lanetlemeden ne 12 Martı, ne 12 Eylülü, ne de diğerlerini kötüleme hakkınız olamaz. Siz demokrasiyi yok sayacaksınız, top sesleri Ankara’dan duyulurken bile açık tutulan gazi meclisi feshedeceksiniz, göz göre göre 24 anayasasını çiğneyeceksiniz, nahak yere milletin seçtiği başbakanı ve bakanları asacaksınız, diğer bütün seçilmişleri hapse tıkacaksınız sonra adına ihtilal diyeceksiniz. Yok öyle şey! Düpedüz darbedir ve suç işlenmiştir.

            Gelelim yazıda işaret eden guruplara. Ne yazık ki; bunlar 27 Mayıs’ı gerçekleştiren darbecilerin uzantılarıdırlar. Birileri tasfiye edilen 14’lerin yazdığı ideolojinin peşinden gittiler, diğerleri de tasfiye edenlerin yolundan gittiler, Marks’ın, Lenin’in, Mao’nun ideolojilerine kapıldılar. Zaman içinde birçoğu gerçekleri gördüler orta yolu buldular. Rahmetli Türkeş bile sağlığında 27 Mayıs’ın hata olduğunu kabullendi “en kötü sivil idare, en iyi askeri idareden yeğdir” sözünü sarf etti. Darbeyi desteklediği söylenen CHP’nin bugünkü lideri Kılıçdaroğlu da 27 Mayısın hata olduğunu kabullendi ve merhum Menderes’in anıt mezarına ziyarette bulundu. 27 Mayıs ve Yassıada mahkemesi kararlarının yok sayıldığı kanun oy birliği ile TBMM’den geçti. Yani hem Bahçeli hem Kılıçdaroğlu ve Akşener de kabul oyu verdiler. Bir anlamda tarihi bir ayıbın ortadan kaldırılmasına vesile oldular. Hal böyleyken kandırıldık diyerek kusuru başka yöne yansıtmak hala daha kandırılmanın sürdüğüne işarettir.

            27 Mayısın hata olduğunu kabullenmeyen Yassıada kararları ve idamları lanetlemeyen kimseler ne vatanperver, milliyetçi olabilirler ne de demokrat. Bunları kabullenmekle kendi siyasal çizginizden ödün vermiş sayılmazsınız sadece demokrasiye sahip çıkmış olursunuz.

Bu kadar olumsuzluklar içinde hazan mevsiminin belki de en güzel olayı cumhuriyetin kuruluşudur. Ortak paydamız ise demokrasi ile taçlandırılmış Cumhuriyetin temel değerleri olmalıdır. Demokrasiye, adalete, Cumhuriyetin temel değerlerine sahip çıkmazsak daha çok kandırılırız.

Kalın sağlıcakla.