Tat TDK ya göre:

Bazı cisimlerin tat alma organı üstünde bıraktığı duyum, tatlılık, hoşa giden durum, lezzet, zevk. Tat üzerine bir çok deyim ve atasözü bulunuyor. Bazıları:

Tadını almak, tadı tuzu kalmamak, tadından yenmemek, tadında bırakmak, tatsız söz esnetir.

Tat almak çok farkında olmasak da hayatımızın içinde önemli bir yere sahip. Tat duyusunu bir süre kaybetmiş insanlar kıymetini çok iyi bilirler.

Herkesin peşinde koştuğu tat genellikle keyif üzerine. Bizi hoş tutacak, doyum sağlayacak şekilde. Beğenmediğimizi ağzımıza bile sürmek istemiyoruz. İçtiğimiz çaya şeker, yediğimiz yemeğe tuz atma ihtiyacı hissediyoruz. Bazen gereğinden fazlasını koyuyoruz bunun tadı tuzu az diye. Tat duyusunun olmadığını düşünsenize. Her yediğin şey aynı. O zaman ne anlamı kalır ki pazara çıkıp bir sürü farklı şey almanın. O kadar hayatımızın direği, keyfimizin merkezi. Aslında yaşadığımız ya da hissettiğimiz tat ile ilgili bu  durum deneyimlerimize göre zihnin programlası.Oysa hepsi bir deneyim.

Zihni aktif tutabilmek için yapılan çalışmalardan birisi tatdır. Bilinçli olarak hep sevdiğimiz yemekler ve içecekler yerine hoşlanmadıklarımız tavsiye edilir. Böylece alışılmışın rutini ve ezberi bozulur. Zihin dikkatini toplar.

Hayat içindeki tat da hep keyif almaya odaklıdır . Belki yasadıklarımızı anlamaya çalışmak, sürekli iyi tat almaya çalışmak kadar yorucu olmayabilir. Sıkıldığın bir zaman dilimini saate bakarak geçirmek yerine sıkıntının vücuttaki hissiyatını takip etmek tadını değiştirebilir. Sıkıntıyı hissettiğim yer neresi, bir nesne olsaydı nasıl olurdu, kokusu rengi var mı? diye araştırmak bambaşka tatlara yelken açmak gibidir. Değiştirmeye çalışmadan o an sıkılmanın yarattığı tadı incelemek, belki de kendine gösterebileceğin güzel bir şefkattir.

O yüzden hayattan tat alabilmek için sadece sevdiğimiz olaylara( yiyecekler de olabilir) değil bütüne odaklanmak daha iyileştiricidir.

Çünkü hayat şükürler olsun ki tek bir tat değil, keşfedilmeyi bekleyen onlarcasıdır.