Ne güzel demiş Mevlana;
‘'Neşe, üzüntü, utanç
Bazı anlık farkındalıklar
Davetsiz misafirler gibi gelir
Hepsini buyur et ve ağırla !
Evini eşyalarını vahşice
Çalıp çırpan bir keder sürüsü bile olsalar
Her misafirine saygıyla davran
Seni yeni bir mutluluk için hazırlıyor olabilirler''.
Hayat bir yol, tek yaptığımız bu yolda birbirimize eşlik etmek.
Hayat ve olaylar gittiği yere kadardır. Olacağı varsa olur, nasibinde yoksa ne yapsan olmaz. En iyisi her şeyi akışında yaşamak. Her geleni sakince, huzurla karşılamak. Doğanın, evrenin mesajını anla, sakinlik ve huzura bırak kendini...
Sen sakin ol, yavaşla. Yola çık, akışa bırak kendini hayat seni götürür. Yeter ki karar ver, samimi ol ve gülümsemeyi öğren.
Kibir fenadır. Ama daha fenası alçak gönüllülükten anlamamaktır. Ondan da fenası alçak gönüllü davrananı anlamamaktır. En fenası sahteliktir.
Samimi olduğun sürece hayat seni her isteğine ulaştırır.
Venüs ve jüpiter bile kavuşuyor. Sen niye hayallerine ulaşmayasın.
Rahmetli ananem; ‘'Duanı dürüst dile'' derdi. Bazen bizler bilmiyoruz dualarımızı, isteklerimizi doğru iletmeyi.
Ve bazen kendimize bile samimi olamıyoruz maalesef...
Gözümüzde büyüttüğümüz, kimselere kalmayacak sandığımız hayat ne kadar kısa aslında, göz açıp kapayıncaya kadar geçen zaman... O nedenle ;
Aceleye gerek yok...Bir şeyin olacağı varsa o şey olur.
Hem de doğru zamanda, doğru sebeple, doğru kişiyle ...
Her birimiz, sadece ebeveyn olarak değil, insan olarak da kendimize şunu sormalıyız:

"Hayatım ben öldükten sonra ne ifade edecek?"
Düşüncelerimizi dizginleyen ve faaliyetlerimizi sınırlayan zincirlerden kurtulmalıyız ve ideal benliğimizin neye benzediğini görme cesaretini göstermeliyiz. Bunu yapmak ise gerçekten yaşamak demektir.
Birçok insan yarım hayatlar yaşamaktadır. Yaşadığımız bu yeni dünyada, son sınavımızı vermiş olsak da öğrenmenin asla sonu yoktur. Öğrenme, son nefesimizi verdiğimiz zaman biter.
Birçok insan hayatının en güzel yıllarını, onları ideal yaşantılarına götürmeyecek faaliyetlerle tüketir. Çok fazla televizyon seyreder, hayatlarında neyin doğru olduğunu düşünmek yerine sürekli neyin yanlış olduğunu düşünür, telefonda dedikodu yapar ve çocuklarını, ailelerini eleştirirler. Çocuklar büyüyüp okula gittiklerinde daha fazla eğleneceğimizi düşünürüz. Emekli olduğumuz zaman yıldızları seyredeceğimizi ya da tutkularımızın peşinden gideceğimize inanırız.
Fakat bu "Hayatın Büyük Yalanı"dır. Mutluluk, belirli şeyleri başarmakla gelmez, belirli şeyleri düşünmekle gelir.
* Garip bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın diğer ucuna nokta atışıyla füze gönderebiliyoruz ama hala sokağın karşısına yeni taşınmış komşularla tanışmaya çekiniyoruz. Çocuklarımızla birlikte geçirdiğimizden daha fazla zamanı televizyon karşısında harcıyoruz. Dünyayı değiştirmek istediğimizi söylüyoruz fakat kendimizi değiştirmeye yanaşmıyoruz.
*Pek çoğumuz, hayatımız boyunca gerçek benliğimizi saklayan sosyal maskeler takarız. Gerçek karakterimizi göstermek yerine, toplumun olmamızı istediği kişi imajını oluşturmak için durmadan çalışırız. Diğer insanların söylememizi istediği şeyleri söyler, giymemizi istediği şeyleri giyer ve yapmamızı istediği şeyleri yaparız.
Anları kaçırıp hayatın koşturmasına dalıp unutuyoruz.
Farkında mısın;
‘'Seni hatırlayan son kişide öldüğünde hiç yaşamamış olacaksın.''
"Hayatım ben öldükten sonra ne ifade edecek?"
Sevgi ile kalın...