Tüm uygarlıklarda, tüm kültürlerde, tüm yaşam biçimlerinde, değişkenlik gösteren özellikler vardır. Din, dil, ırk, doğrular, yanlışlar ve daha birçok şey farklılık gösterebilir.

Fakat bu yeryüzünde hepimiz için doğru kabul edilen bir gerçek vardır. O da zamanın, insanı, yaşarken yabancısı olduğu her şeye alıştıran gücü…

Ne kadar gariptir ki insan başına gelmesinden korktuğu hikayenin, günü gelince anlatıcısı oluyor. Sanki bir romanı okur gibi, sanki onu etkileyen bir satırı söyler gibi… Öyle bir kabullenişlik, bir olgunluk hali alıyor anlatanı.

Zaman…

Ne sihirli bir devinim hali…

En coşkun ırmakları durultan, gündüzü geceye mecbur kılan, en yıkık gönül viranelerini ev yapan, yabancısı olduğumuz duygulara alışmamızı sağlayan o eşsiz kuram… Bu hayatı çekilebilir kılan tılsımlı tesir… İyileştirici güç, görünmez merhem…

Bazen acının doruğunda, bazen kederin kuyusunda, hiç geçmeyecek gibi zannedilen duygular, hayat harmanında dövülür dövülür, öğütülür yüreğimizde. Ve biz o öğütülenler ile yola devam ederiz.

Aklıma Jose Saramago’nun ‘Körlük’ isimli romanından bir cümle geldi. Diyor ki:

‘Hayattaki her şey gibi, zamana zaman tanırsanız her şeyi çözümler.’

Her şey olduğu gibi akışında güzel… Yaşamımızda bir döngü var ve bu döngü yaşanılan ve yaşanacak her şeyi dengeli kılıyor. Acele etmememiz ve zamanın bizi sarıp sarmalamasına izin vermeliyiz. Zaman hiçbirimizi diğerinden ayırt etmiyor. Onun şefkati hepimize… Yeter ki ona teslim olmayı bilelim. Yaşanılan her şey demlenince güzel bir hal alıyor ve anlamlanıyor. Bir süre sonra fark ediyor insan bunu. Zaman geçince…

O halde onun geçmesine izin ver…