Eski sondaj kullanmaya kullanmaya kurumuş zaten sularda aşağı inmişti. Mutlaka yeni sondaj gerekliydi. Her tarla sahibinde sevinçli bir telaş başlamış, kimi tarlayı tesviye ettiriyor, kimi toprak tahlili için tarım müdürlüğünde sıraya giriyor, kimi de tohum araştırıyordu. Çırçırcıların bir kısmı hakkın rahmetine kavuşmuş sağ olanlarda makineleri hurdaya satmış binayı depo olarak kiraya vermişti. Bunlarda da evvela yapı onarılıyor beyaz badanaları çekiliyor bir yandan da yeni sistem makineler yerleştiriliyordu. Bunları gören gen kalmış tarla sahiplerinin de iştahları kabarıyor telaşlı bir şekilde sağa sola koşuyor akıl alıyorlardı. Adeta bir yarış başlamıştı. Düğün gibi herkes tarlasına toprağına beyaz gelinliği giydirme telaşındaydı.

Sondajcı gelecek diye bekledik işleri yoğunmuş. Uzaktan toz bulutlarını sayar olduk ha geliyor diye diye. Nihayet tozların arasında soluk kırmızı rengi ile bir kamyon gözüktü yaz sıcağında gözlerimizi kısarak baktık oydu...

Her yaz bir tarla daha gen kalıyor ne yapacağını bilemeyen tarla sahibi, köylü bostana dönüyordu bostana salınan ineklerden belliydi ki bostanda para etmiyordu.

Kış giriminde göç yolu gözükmüştü. Kamyonete yüklenen bir denk eşya taşınmaya yetiyordu. “ İlk bir kaç ay denkler açılmadan oğlanın evinde kalırız uygun ev bulunca kiraya taşınırız” diyordu yanık buruşmuş elleri, çileli yüzüyle toprağından köyünden koparılan sözde aile reisi, utancından hep önüne bakıyordu.

Şehre yerleşmiş ama gözlerinin nemi hiç eksik olmuyordu.

Her gün, gün doğmadan sabah ezanı ile uyanıyor divandan bozma yatağın kenarına ilişip gözyaşları ayak parmaklarına dökülüyordu. Sabah namazından sonra kahvenin köşesinde ki masada bir hayli kalıyor çay üstüne çay içiyordu. Köyünü düşünüyor, imamı, kahveci İbramı, ipsizlerin Musa’yı anıyor gözlerinin önüne gittikçe silikleşen simalarını canlandırmaya çalışıyor, yamuk kasketi yandan çarklı sigarasıyla emmi oğluyla dertleştiği zamanlar aklına geliyordu.

Fırından aldığı francala bir kere daha derdini depreştirdi köy orta fırınında Emine’sinin pişirdiği ekmekleri sofra örtüsüne sarıp sıcak sıcak getirdiği, akşam yemeğinde böldüğü ekmeği herkesin çocuklarının önüne pay edişi, çorbaya doğrayışı ile francalaya takıldı kaldı. Her akşam yemekten sonra yemek artıklarına bulaştırdığı ekmek parçalarını Karabaş’a uzattığı çanak bile dertlenmesine yetiyordu.

Yıllar geçti torunlarına torunlar eklendi en büyük torununu evlendiriyorlardı. Düğüne çağırdığı köylülerinden kalan bir kaç arkadaşı ile baş köşeye kurduğu masada orta yerde oynayanları seyrederken Uzun Kerim’in hoplaya hoplaya oynayışını hatırlattı bir arkadaşı gülüştüler. Rahmetli Esat’ta çok güzel harmandalı oynardı dedi diğeri.

Bir kaç zaman daha geçti. Romatizma, kireçlenme derken beli bükülmüş, yaşlanmış, doktor katarak ameliyatı demişti ama bugüne kadar ne gördüm de bundan sonra ne göreceğim dedi olmadı ameliyatı, gözleri de pek seçmiyordu. Büyük oğlu ile komşusu Iramazan’ın cenazesine köyüne gidiyorlardı sıcak bir hayli bastırmış köye varmalarına az kala araba hararet yapmıştı bir ağaç gölgesinde durdular. Oğlan motor havalansın diye kaputu açarken babası aşağıda uzanıp giden yeşilliği gözleri seçememesine rağmen pamuk tarlasını benzetti, oğluna.

-Oğlum bu bizim pamuk değil mi?

-Evet baba, geçen yıla göre bu yıl daha da eken oldu. Bizim köyde de başladılar. Amet amca çırçırı yenileyeyim diyordu naptı bilmiyorum.

-Tut elimi de beni tarlaya indir, kozaları elleyeyim, sulama çamuruna batayım, açılmış kozalardan bir tutam alayım, seneye ya olurum ya olmam.

Manisa’mızda pamuk, Urfa’dan kiralık pamuk toplama makinası getirecek kadar olmuş. Hadi hayırlısı beyaz altın, efsane geri döndü dedim.

Şimdikiler mücadeleye gelemiyor, hazıra konmayı seviyorlar, hele telaşı emeği çoksa hiç gelemiyorlar. Pamuk birkaç sene önce yeni kıpırdanmaya başladığında tanıdığım bir arkadaşa “Ya siz de pamuğa yönelin” dediğimde hangi çırçır var gideceğimiz dedi. Şimdi çırçır da var, toplama makinası da var. Bu ülke ekonomisine katkıdır. Bakınız Kula Belediyesi penye üretip ihracat yapan firmaya istihdam amaçlı fabrika yaptı. Bir başka biri iplik fabrikası yapar öyle öyle bunların arkası gelir. ama işin başı üretimde. Kasketi arkaya atıp “Üle İbram ve bakam bi çay” demeylen olmuyor.

Uğraş, emek, terle çıkar, kazançla gelir.