Türk sporunda tarihi bir dönüm noktasına geldik. Uçurumun dibindeyiz. Ya düşeceğiz, ya biteceğiz, ya da doğru yola girmek için kendimizi tam güç geriye çekeceğiz. Neyden bahsediyorum? Tüm Türk futbolundan, tüm Türk sporundan, sporcusundan. Futbolda ve basketbolda milli takımlarımız gayet güzel bir süreç geçiriyor, doğru ancak, liglerimizin ve takımlarımızın hali içler acısı, bunu siz de biliyorsunuz. Özellikle ülkemiz futbola daha hakim olduğu için o alandan bahsetmem lazım. Yetiştirmiyoruz. Kendi kendine yetişen ve bir şekilde kapağı Avrupa’ya atan, kendini geliştirmiş, kendini yetiştirmiş oyuncularla başarı yakalıyoruz. Bizim sayemizde değil, o çocukların kendi becerileri sayesinde grupta zirvedeyiz. Biz topyekün bir kalkınma, oyuncu, sporcu yetiştirmeye girişmezsek, yakında Avrupa kupasında puan alan takımımız kalmayacak.

GÖRÜYORSUNUZ

Evet, son dönemde Avrupa futboluna birçok yetenek sunduk, bu yadsınamaz bir gerçek. Altınordu’dan çıkan Çağlar ve Cengiz yıldıza dönüştüler. Trabzonspor’dan Yusuf, 2. Lig’de keşfedilen Zeki, Fenerbahçe’nin asgari maaşı çok görüp kadroya dahi almadığı Merih, küme düşen Bursasporlu Umut, yine Trabzon’dan Okay, Galatasaray’dan Ozan gibi oyuncuların hepsi Avrupa’ya gitti ve gerçek değerlerini buldu. Futbolda iyi oyuncu olsanız dahi, 11 oyunculu bir oyunda takım arkadaşlarınız da sizin kadar iyi değilse, iyi olmanız hiçbir şey değiştirmiyor. Her bir iyi oyuncunun Türk liginden kaçmasıyla, ligimiz Katar Ligi’ne döndü. Kulüplerimiz aldı Falcao’ları, Nzonzie’leri, Seri’leri, Elnany’leri, deli borçlara girdi ama nafile. Belki kendi ligimizin kalitesizliğinde, yaşlılığında az buçuk iş yaparsın ancak Avrupa’ya gittiğinde adama futbol öğretirler. Bizim ligimizde zaten kötü takım bir başka kötü takımla oynadığından hava hoş ama… Avrupa öyle değil. Bu hafta da gördük değil mi sonuçları? 4 Avrupa kupası oynayan takımımızdan 3 mağlup, tek galip. Bu sezon Avrupa’da çıktığımız 16 maçın sadece 2’sinde kazanabildik. Anlatmaya gerek yok, görüyorsunuz.

NASIL OLSA ENGELLENİR

Özellikle büyük kulüplerimizden bahsedersek borç batağı içinde yeni borçlar edinme gayreti içindeler. Son rakamlar gösteriyor ki FB 3.7, G.S 3.2, BJK 2.6, TS 1.1 milyar TL, yani toplamda 10 milyar TL borç içinde. Bu paralar çoğumuza hiçbir şey ifade etmiyor elbette, sonuçta cebinizden çıkan bir şey yok, hava hoş. Çoğu insan böyle büyük paraları göremeyeceği, hesap edemeyeceği için, kulüplerin borcunu da anlamıyor. Daha çok kısa bir dönem önce Galatasaray Linnes’le sözleşme yeniledi, konuştuğum bir taraftar Linnes için “Ucuz oyuncu, kadroda dursun, işe yarar.” diyor. Oyuncunun aldığı para 1.4 milyon Euro… Yaklaşık 9 milyon TL. Şu anda o Linnes bu para almayı sürdürürken, lig kadrosuna bile yazılmıyor. Sebebi de, 14 yabancı kuralına bile uyamayan Galatasaray’da Linnes’in 15. yabancı olarak lisansının askıya alınması. Dediğim gibi, benim de sizin de umurunuzda değil ancak, havaya atılan 9 milyon TL. Bu en küçük örnek. Bu hataları her Türk kulübü yaptı, yapmayı da sürdürüyor. Dernek statüsünde olduğu sürece, dönem içindeki borçlar o yönetim ibra edilince sadece kulübün üstüne kaldığından kimsenin umurunda değil. Nasıl olsa KOCA 3 büyükler… Batacak halleri yok ya, değil mi?

VETERANLAR LİGİ

Altyapımıza dönmeliyiz, kendi oyuncumuza dönmeliyiz. Yetiştirmeliyiz, geliştirmeliyiz. Sadece birer futbolcu, sporcu değil, vatana, millete faydalı birer birey yetiştirmeliyiz. Buraya gelip bir güzel yatıp, para kazanacak 35 yaşındaki yaşlılara değil, yeni yıldızlarımıza yatırım yapmalıyız. Tesisleşmeliyiz, altyapı çalışmalarını, oyuncu izlemelerini çoğaltmalıyız. Her kulüp, her şehir takımı kendi bünyesine, kendi öz gücüne güvenmeli ki Türk futbolcusunu kendi ligimizde parlatabilmeli, ligimizi geliştirmeli, Avrupa kupasında cayır cayır gitmeliyiz. Sizler Türk gencine güvendikçe, oyuncuyu bilinçli bir şekilde yetiştirirken, A takımın da sportif başarısını belli mali sınırlar dahilinde sağlarsanız bu iş olacak. Altınordu da bence bu işin dozunu kaçırdı, bu da sportif başarısızlık getiriyor. Hepsi belli bir denge içinde olmalı. Tecrübeli oyuncu elbette ki olsun ancak, veteranlar ligi gibi takım kurup da, 18-19 yaşındaki çocukları kenara koyar, kadroya dahi almazsan, o çocuklar da (eğer ki çıkabilirse) piyasaya 24-25 yaşlarında ancak çıkabilir. Real Madrid Galatasaray’ı 6-0 mağlup ederken, ilk Şampiyonlar Ligi maçını oynayan 18 yaşındaki Rodrygo 3 gol atarken, Gençlerbirliği maçında neden Taylan Antalyalı’nın oynamadığı sorulunca Fatih Terim: “Taylan gibi bir genci böyle bir koşulda                riske atar mıyım?” diyor. Bahsettiği Taylan 25 yaşında. Bence bu kadar örnek bize yeter.

DİBE ÇOK YAKINIZ

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıldönümü olan 10 Kasım’a geldiğimiz şu günlerde, Ata’mızın Türk sporcusuyla ilgili sözlerini de hatırlatmak isterim: “Spor, yalnız beden kabiliyetinin bir üstünlüğü sayılmaz. İdrak ve ahlak da bu işe yardım eder. Zeka ve kavrayışı kısa olan kuvvetliler, zeka kavrayışı yerinde olan daha az kuvvetlilerle başa çıkamazlar. Ben sporcunun zeki, çevik ve aynı zamanda ahlaklısını severim. Türk gençliği, sağlıklı yetişip spor yaparsa ulusumuzun geleceği güvence altındadır.” Türk gencine güvenin, öz kaynaklarımıza geri dönün, doğru olan budur. Eğer ki dönmezseniz, sonunda bu çark bir gün kırılacak, o gün de tüm Türk sporunun sıfırı gördüğü gün olacak. Ya değişeceğiz, ya dibi göreceğiz. Şu anda dibe çok yakınız, çok.