Güzel ülkem öyle bir yangının içinde kaldı ki, ateş sadece düştüğü yeri değil tüm Türkiye'yi yaktı. Görüntülerini paylaşmaya doyamadığımız, tatil yapmak için hevesle gittiğimiz, denizinin mavisine ağacının yeşiline kıyamadığımız cennet tatil köşelerimiz bireeer bireeer yandı. Bizler de yaşlı gözlerle, çaresizce güzelim doğanın yok oluşunu, canlıların çığlıklarını, yiten canların acılarını izledik, duyduk ve hissettik.

Öyle bir yangının içinde kaldık ki, biri bitmeden biri başlayan, belirli hassas noktalarda çıkan, müdahalede aciz kalınan, ister sabotaj deyin ister planlı programlı, ister doğanın intikamı deyin ister kendiliğinden çıktı. Nedeni ne olursa olsun Türkiye'nin cennet köşeleri bir bir yandı, bitti, kül oldu. Yangının çıkış nedeni ya da nedenleri tabii ki ortaya çıkacak ama ben burada sürece ve sonucuna odaklanmış bir haldeyim. Alevlerin karşısında durmaya çalışan, ateşin içinde kalan, elleriyle tırnaklarıyla yangına karşı mücadele veren 8 can gitti can. Müdahalede yetersiz kalınması sonucu, tüm dünya ülkelerinin gıptayla, imrenerek, hasetlenerek baktığı güzel ülkemin cennet tatil yerleri gitti. Yeşilin rengi siyaha, ağacın kokusu dumana, ise döndü. Güzel yurdumun güzel insanı evsiz barksız, işsiz güçsüz kaldı. Ormanların içinde doğanın dengesini sağlayan ve yaşayan canlılarımız çığlık çığlığa yandı.

İnsanlar can derdine düşmüşken, ortalıkta bir sürü bilgi kirliliği, sorumsuzca akıl tutulması yaşatırcasına açıklamalar, sorular karşısında tatmin edici cevap vermeyen yetkililer, yara sardığını düşünen devletin akıl almaz hareketleri, herşey kontrol altında diyen medya, bir tarafta yangına müdahale edecek uçak var diyenlerle diğer tarafla bakımsız, kapasitesi 100 litre fazla olmadığı için depolarda diyenlerin ortasında, bir muammanın, bir karmaşanın içinde kalarak yandık, kül olduk. Daha bir çok ama bir çok şey var yazılacak da, bu köşe yetmez yazmağa.

Sadece şuna değinmek istiyorum. Elimizdeki imkanlar bu yangına mücadele etmeğe yetmedi. Bunu gördük. Ateş ve sel yakar, yıkar, geçer evet doğru. Ama elinden geleni de ardına koymazsın mücadele ederken. Havadan mücadele etmek varken, o uçaklar yeterince gönderilemedi, bir şekilde çoğaltılmadı. Organize bir insan gücü evet vardı ama bu olağanüstü durumda hava destekli müdahaleyle devletin askeri gücü de bir şekilde mücadelenin içinde yer alabilirdi. Devleti temsil eden adamakıllı biri çıkıp da durum ne bunu bir güzel açıklayıp, ortalıkta karmaşaya neden olan soru işaretlerini cevaplayamaz mıydı? Ama hiçbiri olmadı.

İnsanların isyanı buna. Zaten ülkemize gelen birçok mülteciye tanınan ayrıcalıklara tepkiler varken, vergisini veren insanlar, devletin vatandaşına sahip çıkmasını istiyor. Böyle olağanüstü kriz durumlarında devleti tam teşekküllü yanında görmek istiyor. Devletin her duruma hazırlıklı olmasını istiyor. Yeri geldiğinde 'dünya ülkeleri bize imrenerek bakıyor' diyenlerin, bir kriz anındaki akıllı hamlelerini görmek istiyor. Görmeyince de, nasıl bir kıvılcım koca ormanı küle dönüştürüyorsa; canı yanmış insanların öfkesi de büyüdükçe büyüyor, 'Devlet benim gözümün içine baka baka yalan söylüyor' diyor. Konu siyaset, o parti, bu şahıs, güç, iktidar savaşı, aciz görünmemek için kibirli davranma değil ki. Konu, her daim küllerinden yeniden doğan Türkiye'nin güzelim vatan toprakları.

Ama niçin güzel ülkemin felaketlerle küle dönüp yeniden doğması gerekiyor ki? Birlik beraberlik içerisinde olup, insana değer vererek, adaletli ve eşitlikçi anlayış, aydın ve ileri görüşlülükle, vatan sevgisini yüreğinin tam içinde hissederek, vatandaşını mahrum bırakmayacak muhtaç etmeyecek bir devletin küle dönmesi asla ve asla sözkonusu olamaz. Bu yaşadıklarımızdan herkesin kendine bir pay biçmesi ve bir ders çıkarması en büyük temennim. Bir daha böylesi bir felaketi yaşamamak dileğiyle, sevgiler.