Eskiden:

Kasım’ın ayazı suları yaladımı, dondurur, saçaklardan sarkanları heykele döndürür, ellerimiz kasılı kalır, kulaklarımız kıpkırmızı olmuş vaziyette duymaz olur, toprak bile taş kesilirdi. Ayazın arasından güneş gözükse de aldanılır birçok hastalığı yanında getirirdi. Kasımpatı, krizantemler bu mevsimde açar ama onları dahi ayazın yalazasından kıstığımız gözlerimiz görmezdi.

Kasım’ın soğuğundan Manisa’nın efsane olmuş kasım ayazından sığınacak bir yer bulduğumuzda; ellerimizi sakladığımız yerden çıkarır, uzatır, arada bir birbirine sürteriz, titrer ve kendimize geliriz. Bizi kendimize getiren ellerimizi üzerine doğru uzattığımız sobadır. Kor haline gelmiş sobanın önünde dansa başlarız. Bazen sırtımızı döneriz, bazen yanımızı, sonra tekrar önümüzü, bazen bu dönüşlerde öyle bir stil yaratırızki ceketimizin eteğini dahi yakarız. Onun için yeni ve yakışan birşey giydiğimizde “yakıyorsun” denir!

Evdeki küçük çocukları böyle yanan sobalardan korumak için cıs diye bir kelime türetmişizdir. Izgara üstünde yanan etin çıkardığı sestir bu ‘Cıs.’ Bu cısa rağmen herşeyi elleyerek öğrenen küçük çocukların bebelerin eli parmağı yanmadan bu cısı öğrenemez, dolayısıyle sobanın sıcaklığını da.

Mart ayından bu yana cısın çok söylendiği içimizin yandığı yüreğimizin dağlandığı bir illetin bir ateşin içindeyiz. Çocukluğumuzda cıs dendiği halde parmağını yakmayan yoktur ama parmak sarılıp sarmalanır izi dahi kalmaz. Bu büyük ateşin cısı bizi alır götürür sarıp sarmalar ama sadece parmağı değil.

Bu illet, çok meraklı olduğumuz “Nolacak memleketin hali” diye başladığımız siyasetten daha çok konuşulur oldu gündemimizde. Her türlü iletişim aletinde gözümüze giriyor, olmasına rağmen anlayan dinleyen yok. Her birimizin akıp giden hayatımızda yakalandığımız andan itibaren 14 gün ömrümüz kalmış demek bu. Yakalanma ilaç milaç ne kadar kullanılsa da 14 gün biraz uzatılıyor. Bazılarımız da şerbetliymiş gibi iyi oluyor ama iyiliğin dahi ileride neler getirip neler götüreceği  meçhul.

Maske kadar basit bir tedbir ile kovuşturacağımız, çekinmeden “Dur kardeşim biraz şöyle dur” deyip de kimsenin alınmayacağı samimi davranışları niye inatla uygulamıyoruz. Sigara uzatma adetimiz geleneğimiz olmuştur, paketinde 20 tane vardır, yani 20 defa cebimizden çıkarırız. Onun yerine dezenfektan çıkarıp uzatalım birbirimize.

Maskemi unuttum, mesafeyi ayarlayamadım, kapalı alanda sıkı fıkı, telefonda bir fotoğrafı göstermek için birbirimize sokulmaları bir kenara bırakalım.

"El-insân mürekkebü'l-isyân ve'n-nisyân" yani insanın fıtratı, umursamazlık ve isyandır.