Yazılarımı yazarken çoğunlukla konuyu belirlemede çok zaman önce hazırlık yapsam da, kimi zaman bir anda kendiliğinden tesadüfle de ortaya çıkıyor. Bugünkü yazım tam da öyle oldu. İnternette haber sitelerine bakarken gazeteci-yazar Murat Bardakçı'nın bir yazısına denk geldim. Oldukça ilgimi çeken yazıda bizim hakaret kelimesi olarak bildiğimiz 'Boynuzlu' kelimesinin bugünlere 2 bin 300 sene öncesinden, Büyük İskender zamanından ulaşan aslında bir yüceltme ifadesi olduğunu öğrendim. 

Yazılarda uzun alıntılara karşı olsam da bugün Murat Bardakçı'nın yazısını aslını bozmadan köşeme taşıyorum. Bardakçı'nın anlatımıyla 2 bin 300 senelik 'Boynuzlu' kelimesinin hikayesi; 

  

  

'Boynuz, eski Türkçe'de ‘‘buynuz’’ diye telâffuz edilir... Türkçe'nin en geniş sözlüklerinden olan Hüseyin Kâzım Kadri'nin ‘‘Büyük Türk Lügati’’nin ilk cildinin 805. sayfasında ‘‘Geviş getiren hayvanlardan bazılarının başlarından çıkan sert ve mahruti (konik) şey’’ diye geçer... Ve çoğumuz bilmeyiz ama, ‘‘boynuzlu’’ sözü dünyanın ilk ‘‘fatih’’ hükümdarlarından birinde, ilkçağda yaşamış olan Makedonya Kralı Büyük İskender'e aittir... 

Biraz detaylı, hatta azıcık da karışık bir efsane ama, bakın nasıl: 

Milâttan önce 350'li senelerde Makedonya'da Kral Filip, Mısır'da da firavun Filikos hüküm sürmektedir... Filip günün birinde ordusunun başına geçer, uzak memleketlerden birine sefere gider... İşte tam o sırada Mısır'da bir isyan patlar, firavun memleketinden kaçar, adını ve kıyafetini değiştirip Filip'in ülkesine gelir ve oradaki tapınaklardan birinde rahiplik etmeye başlar... 

İlkçağlarda, insanlar kralların genellikle tanrısal güce sahip olduğuna inanmaktadırlar ve Filikos için de bu böyledir... Efsanelere göre, bir kralın, imparatorun veya firavunun tanrısal gücü elde etmesinin tek bir yolu vardır: O devirlerde sayıları bir hayli fazla olan tanrıçalardan biriyle ‘‘yatmak’’... Filikos da işte bu yoldan geçmiş, Mısır'ın tanrıçalarından biriyle, Ammon'la yatağa girmiş ve ilâhi gücü ondan almıştır... Ve Ammon'un en bilinen özelliği, eski Mısır'ın elli küsur ilâhı arasında tek ‘‘boynuzlu’’ tanrıça olmasıdır... Başının iki tarafından gökyüzüne uzun boynuzlar yükselmekte, tapınaklara dikilen heykellerde de boynuzlarıyla temsil edilmektedir... Ama bir farkla: Mısır'da kadın tanrıçadır, efsanesi Makedonya taraflarına gittiği zaman ise erkek, yani ‘‘tanrı’’ olmuştur... 

Yarı tanrı yarı insan Filikos, günlerini tapınakta rahiplikle geçirirken günün birinde Kral Filip'in karısı Olimpias'la karşılaşır... Tanrısallığını unutur, insani tarafı ağır basar ve Kraliçe Olimpias'la birşeyler geçer aralarında... Kraliçe, bir oğlan getirir dünyaya... Tarihler, çocuğu ‘‘Büyük İskender’’ diye yazacaktır... 

Aradan seneler geçer, İskender Mısır'ı zapteder, orada adını verdiği şehri, İskenderiye'yi kurar ve ‘‘yarı tanrı’’ ilân edilir... Firavunlar zamanından kalma rahiplere, babasının Filip değil Filikos olduğu malûm olmuştur... Rahiplere göre eski zamanların ilâhı Ammon'dan Filikos'a geçen tanrısal gücü artık İskender devralmıştır ve bu gücü ‘‘boynuzlarında’’ taşımaktadır... Boynuzlardan biri dünveyi, öbürü ilâhi hükümdarlığının alametidir. İskender mitolojide ve edebiyatta artık ‘‘dünyanın hâkimi’’ demektir. ‘‘Boynuzlarıyla’’ sembolleşecek, ‘‘boynuzlu’’ sözü ‘‘en büyük gücün sahibi’’ anlamına gelecektir. 

İşte, asırlar boyunca gerek İslam gerek batı edebiyatında hakkında cildler dolusu eser yazılmış olan İskender'in, boynuzlarının ve ‘‘boynuzlu’’ kavramının kısa öyküsü böyle. İşi bilenler boynuz kavramını yüceltme, konunun cahilleriyse hakaret anlamında kullanırlar.' 

Evet 'Boynuzlu' kelimesinin 2 bin 300 yıllık hikayesi böyle. Bunu öğrendikten sonra bu kelimeyi yüceltme mi, yoksa hakaret kelimesi olarak kullanmaya devam mı edeceksiniz ona da siz karar verin artık. 

Hep güzel kelimelerle anmanız ve anılmanız, hep yüceltilmeniz dileğiyle sevgiyle yer alın hayatta. 

Bir mesaj yaz...