Ya gölgede göbeğini kaşıyarak yatan adamın haberini yapacaksın ya da on beş cenazeye filmlere konu olacak hikayeler kurgulayacaksın.
Arz talep dengesinin verilerine göre en popüler seçenek, daha önce hiç tanımadığımız on beş yaşamı didik didik etmektir ki ediyoruz!..
Varlığından bi'haber iken vermediğimiz rahatı cenazelerine de vermiyor; sanki insani görev buymuş gibi ölümlerden ölüm beğeniyoruz.
Yaşamaktan soğursun hani… Kıyım kıyım edilirsin… O kadarına kadar gelirsin…
Ve oraya gelmeye az kaldı yine!..
***
Kamyonet kasasında insan taşıyorlarmış. Tanker şoförü direksiyon başında uyumuş…
Daha önce emin olun ki hiç karşılaşmadığımız şeyler bunlar!
Şaşırın!
Aslında kamyonetin şoförü başkasıymış. O gece, sahur vakti karısının kolu ağrıyor diye "Bugün ben işe gitmeyeyim bari" demiş. Kazadan kurtulmuş ama şoför o olsa, kaza belki hiç olmayacakmış.
Yani;
Yine on beş kişi o kamyonetin kasasına küçükbaş hayvan gibi bindirilecek, kilometrelerce uzağa ırgatlık yapmaya götürülecekti.
Tam da bu konuda kişilerin değil, kafaların değişmesi gerektiğini mi unutuyoruz acaba?
Fikri sabit kılınmış bir düzendir; emek gücünü belli bir ücret karşılığında satmaktan başka yaşam seçeneği olmayanların sınıfsal yaşam standardı.
Tarım işçilerinin… İnşaat işçilerinin… Beden işçilerinin… İşçilerin…
Ölümler geçer üstünden, çağlar devrilir, devletler batar çıkar, sınıflar ayrışır uğruna ama bu feodal yapının kemikleşmiş hükmediciliği sıyrılmaz etimizden.
Ve bu karşılıklı bir ikna oluştur.
Öyle zorbalık falan da değildir hani.
Hani zorbalık olsa, aynı günün akşamına on beş canın cenazesine giden konu komşu, hısım akraba biner miydi hiç aynı dört tekerin üstündeki bir başka kamyonet kasasına?
***
En son Soma'da gördük.
En son idam mangalarını, üç yüz bir cenazenin ardından kurduk şehir meydanlarına…
Emek tüccarlarıydı ellerinde fermanlarla gezenler…
Üstelik umut tacirliği de yaptılar…
Hayatın içinde durduğu yer pek de sabit olmayan benim gibiler için sınıf sınıf gezip her sınıfın borusunu öttürebilmekti aslında yaptıkları.
Zengin sofralarında çatal bıçak arayan, fakir sofrasında peyniri ekmekle bölenler; her iki sınıfın da açıklarını biliyordu elbet ve her bir ölümde önceleri örttüğü gerçekleri şimdi yüzümüze yüzümüze bağırıyordu.
Arada kalmışlığın isyanı bu… Belki de bu yüzden samimi değil, belki bu yüzden hiçbir yere varmıyor sonu.
***
Başka bir hayat, başka bir dünyada konuşalım isterseniz tüm bunları.
Bu yaşamak diye önümüze konulan hayat, gidenin ardından başsağlığı dilemekten başka seçenek vermiyor çünkü tüketelim diye.
Bilimden uzak, kaderciliğe teslim olunmuş, ücrete tabi bağımlılıklarımızla küçücük dünyalarımız var bizim.
Küçücük dünyalarımızla kitaplarda okuduğumuz, filmlerde gördüğümüz kocaman dünyalara özeniyor ve o dünyalara sadece camekânın arkasından bakabiliyoruz.
"Cep delik, cepken delik"...
Ama;
"Bir elimde cımbız, bir elimde ayna "…
O kocaman dünyalar böyle kurulmuyor işte