Ben, sen, o diye başladı kendimizi bir başkasından soyutlama ve belki de çok yalnız hissedince biz, siz, onlar oluverdik kendiliğinden. Aslında sadece şahıs zamirleriydi Türkçe dersinde bilmemiz gereken . Ama biz gene de ayrıştırdık kendimizden olmayanı. Önce beğenmedik insanları yalnızlaştık sonra olmadı yine kaynaştık. Bu sefer daha çok seçip gruplara ayırdık. Mühim olanın kalabalıkta yalnızlık yaşamamız olduğunu görmezden geldik. Ta ki dibe batıp çıkmak için kurtuluş arayana kadar. Yalnız kalarak da, insanların arasına karışarak da aradığımız aynıydı aslında, kendimizi bir türlü bulamadık. Evet kendimize dönmeliydik, çırpındık durduk bunu bilmeden. Kuyudan çıkmak için  yaptığımız her hamlenin, özümüze dönmediğimiz sürece sadece iki günlük bizi idare ettiğini anladığımızda başladı yeni bir serüven.

Hayat dediğimiz serüvenden başka nasıl ifade edilebilir ki en güzel.

Bazıları çok başka yollara daldı ve gitti birilerinin peşinden. Bazılarıysa kendi yollarını çizip yeni patikalar açtı çok büyük dağlarda. Kendini tanıdıkça, kendini bildikçe doldu gözleri ne kadar zamandır yabancı olduğunu anladı benliğine. Sahi benlik neydi? Neredeydi bunca zaman? Neden gizlenmiş ve kalabalıkla örtmeye çalışmıştı üstünü insan? Bu bir oyun muydu yoksa öyle mi öğretmişti hayat? Cevapları bulmak için sadece zihnen değil bedenen de araması gerektiğini anladığındaysa işte büyü başlamıştı o an. Dünyada kapladığı alan olarak bakmıştı belki hep bedenine neden ideal ölçülerde olmadığını sorgulayarak çoğu zaman. Ama her kas, her lif, vücudun her parçası kayıt tutuyordu bir katip gibi sürekli. Yaşadığı her şeyi gömdüm bitti derken sadece gömdüğü doğruydu aslında. Ete, kasa, sinirlere... Ne yapmalıydı o halde insan ? Hareketler ile derine inmesi gerektiğini anlayıp bıraktığında bedenin bilgeliğine  kendini hayat ile dansı başladı o an. Belki hızlı, belki yavaş, belki hoplamalı, belki sürünmeli, belki senkronize belki doğal akışında hareket bedenini rahatlattı, zihnini yumuşattı, ruhuna dokundu çoğu zaman. Yaptıkça yoga yaptı, şifalandı insan. Meditasyon yaptı, içindeki bilgeye ulaştı. Etine gömülmüş duygulardan özgürleştikçe hafifledi, keyif aldı, anladı. Zihninin konuşması azalınca şimdiye kadar fark edemediklerine şaştı kaldı. Meğer konuşmadan da ne kadar çok anlaşılan şey vardı. Kabullendiklerine, affettiklerine, kendi varoluşuna duyduğu saygıya inanamadı. Yaptıkça bütün bunları daha çok başında olduğunu anladı. Kim bilir belki de devam ettikçe kelebeği mi rüyasında gördüğünü yoksa kelebeğin rüyasında mı olduğunu anlayacaktı.