Avusturya, Avrupa tarihinde önemli bir yeri olan ve belki de zamanında Avrupa’da en geniş topraklara sahip büyük bir imparatorluktu. Tıpkı Osmanlı hanedanı gibi, Avusturya’da da Habsburg hanedanı 600 yılın üzerinde Avusturya’da egemenliğini sürdürmüştür. O nedenle de Viyana hem kültürel ve sanatsal zenginlikler hem de mimari açıdan Avrupa’da en ilgi çeken kentlerden biri olmuştur. Mimari güzelliklerin en başında ise Habsburg hanedanının yazlık ve kışlık sarayları, opera, tiyatro binaları, milli kütüphane, parlamento ve belediye binaları ve bugün müze olarak kullanılan haneden mülkü olan muhtelif binaları sayabiliriz. Bu binaların etrafları da hep geniş meydanlar, park ve bahçelerle çevrilidir.

            Güne Habsburg hanedanının kışlık sarayı olarak kullanılan Hofburg sarayı ile başladık. Muazzam bir yapı ve birçok farklı binalardan oluşuyor. 13. Yüzyılda Habsburg hanedanı için malikane olarak yapılmış ve imparatorluk büyüdükçe yeni eklentiler inşa edilerek bugünkü halini almış. Toplamda 240 dönümlük bir alanda kurulu. Saraya inner stadt denilen dar sokaklardan oluşan eski şehir, yaya bölgesi ve alışveriş caddelerinin bulunduğu taraftan kemerli avlu kapısından giriyorsunuz. Kemerli kapı ya da galeri, tünel deyin oldukça yüksek inşa edilmiş galeriden geçerken yan tarafta İspanyol binicilik okulu tanıtım bölümü yer alıyor. Yaklaşık 40-50 m uzunluğundaki galeriden geçip genişçe bir avluya çıkıyorsunuz ve bütün ihtişamıyla ana saray binası karşınıza çıkıyor. Ana binanın bir bölümü imparator ve hanedan mensuplarının konutlarından oluşuyor. Balo ve kabul salonlarının bulunduğu eklentiler, ofis kısımları, kamusal alanlar, şapel, kütüphane, konuk konutları ve diğer bölümler saray kompleksinin içinde yer alan muhtelif eklentiler. Saraya Milli kütüphane ve Sanat Tarihi müzesinin bulunduğu meydandan caddeyi geçip gelmek de mümkün. O taraf tamamen açık sadece geceleri kapanan demir parmaklıklı bir kapı var. Sol taraf da tamamen açık ve volksgarten denilen günümüzün moda deyimiyle millet(halk) bahçesine açılıyor. Voksgartenin sonundan ise Parlamento binasına geçiş var.

            Saray kompleksinin bünyesinde şu anda Avusturya Cumhurbaşkanının çalışma ofisi de minimal bir ölçekte yer alıyor. Sarayın bazı bölümlerini gezmek mümkün bazı bölümleri ise müzeye dönüştürülmüş ve ücretle gezilebiliyor. Bu müzeler genellikle hanedana ilişkin eserlerin, hazine ve mücevheratın, altın gümüş, kristal ve porselen mutfak eşyaları, kupalar İmparatoriçe Maria Teres’e ait eşyalar, giyim kuşam, takılar ve muhtelif objeler sergileniyor. Yeğenimin uçağı akşamüstü olduğundan müzeleri gezmeye vakit ayıramadık.

            Bizi asıl şaşırtan Cumhurbaşkanı ofisinin de bulunduğu halde sarayın avlusuna hatta binaların ücretsiz gezilebilen bölümlerine girerken en ufak bir güvenlik kontrolü, üst araması veya herhangi bir önlem olmaması hatta ortalıkta üniformalı kimsenin bile görünmemesi oldu. Güvenlik önlemi sadece müze bölümleri girişlerindeydi. Halk bahçesinden parlamento binasına geçişte de herhangi bir önlem yok hatta parlamento binasını rehber eşliğinde gezmek de mümkün kimlik bile sorulmuyor sadece aşı kartını gösteriyorsun o kadar. Oysa bizde Beştepe’ye girmek şöyle dursun bulunduğu caddeden araçla geçmek bile yasak. Nitekim merhum İsmet Sezgin’in defin törende Devlet Mezarlığına gitmek için güvenlik görevlilerinin yönlendirmesiyle kulağı tersten gösterip 4-5 km fazladan yol yaparak Gazi mahallesinden giriş yapabilmiştim. Keza Türk Parlamenterler Birliği mensubu kartı taşıyor olmama rağmen TBMM girişlerinde bile birkaç kontrolden geçmeden giremiyorum. Hele seçmenler, vatandaşlar seçtikleri vekilleri görebilmek için bin bir zorluğa katlanıyorlar. Turistler mi? Sakın ha! Yabancı konuğunuz varsa sakın buralara yaklaştırmayın hele hele sakın fotoğraf falan çektirmeyin, yoksa terörist, casus diye alıverirler.

            Bizi şaşırtan bir başka hadise ise sarayın avlusunda Cumhurbaşkanlığı ofisine yaklaşık 70-80 metre mesafede çimenlerin üzerinde oturmuş 150-200 kadar orta yaş üstü, tek tük de gençlerin bulunduğu gurup tencere, tava çalıyor şarkı söylüyor arada bir de slogan atıyordu. Ne söylediklerini anlamıyorduk ama belli ki bir şeyleri protesto ediyorlardı. Kimse de müdahale etmiyor bakıp geçiyordu, orta da tek bir polis bile yoktu. Geldiğimiz gün de akşam saatlerinde en merkezi bir caddede 200 kadar kadın ve çocuk ellerinde pankartlarla slogan atıp yürüyorlardı. Önlerinde ve arkalarında 15-20 kadar polis de onlara eskortluk ediyordu. Anladığımız kadarıyla ya kadın hakları taleplerini dile getiriyorlar ya da kadına şiddeti protesto ediyorlardı. Benim demokrat ve hürriyetçi biri olarak bundan çıkarımım şudur. Anayasal haklara, ifade ve söz hürriyetine karşı çıkmaz masum ve barışçıl protestolara, hoşgörüyle yaklaşır müdahale etmezseniz, etmeniz gerektiği yerde bile orantısız güç kullanmazsanız hiç kimse şiddete başvurmaz. Başvuranlar olursa da onları enterne etmek zor değildir.

            Gezimize halk bahçesi gezintisiyle devam ettik, güneşli havada biz de çimenler üzerinde biraz dinlendik tertemiz havayı ciğerlerimize çektik. Oradan Parlamento bahçesinden geçerek otelimize doğru yol aldık. Esra’yı yolcu ettikten sonra biz de biraz dinlenip keyifli bir akam yemeği için Viyana sokaklarına attık kendimizi.

Ertesi günü pazartesi olduğundan müzeler kapalı biz de fırsattan istifade Osmanlı izlerini takip edeceğiz. Üzümcü bir kentin evladı olarak kendimizi bağlara bahçelere atacağız.

Kalın sağlıcakla…